İlk Söz
Rusya, Avrasya’da ekonomik ve siyasi birliği sağlayarak bölgesel bir emperyalist güce dönüşmeye gayret etmektedir. Moskova, öncelikle Rusya-Kazakistan-Beyaz Rusya arasında başlatacağı bütünleşme projesini daha sonra Ukrayna, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Özbekistan, Azerbaycan ve Ermenistan’a genişletmeyi hedeflemektedir. Böylece Sovyet havzasında oluşturulamayan Sovyet kimliği yerine Avrasya kimliğinin yerleştirilmesi hedeflenmektedir. Bir başka ifade ile Türk Avrasya’sında Rus hegemonyasını tekrar kurmak için alternatif politikalar ortaya koymaktadır. Bunlardan biri de Avrasya Birliği’dir.
Avrasya Birliği’nin geleceği bölgedeki diğer önemli aktörlerin yaklaşımına da bağlıdır. Zira Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini de unutmamak gerek. Türkiye’nin Kafkasya ve Orta Asya’da ortak kültüre sahip Türk halkları ile olası bir ittifakı Avrasya Birliği’nin geleceğini farklı şekilde gelişmesini sağlayabilir. Diğer taraftan Türkiye’nin AB ile önemli sorunlar yaşadığı son dönemde Avrasya Birliği farklı bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Ancak Rusya’nın Avrasya Birliğinden beklentileri dikkate alındığında Türkiye’nin birlik içinde etkin olmasını sağlayacak her ihtimalin gerçekleşmesi zayıf bir olasılıktan öte gidemeyecektir.
Avrasya coğrafyasında oluşturulmak istenen Birliğin Avrasya’yı kapsayıcı, AB dışında kalan Avrupa ve Asya’nın önemli ekonomi devleri karşısında bir ekonomik oluşum kurmaktan ziyade tarihte otokratik, sömürgeci ve emperyalist devletler olarak yer almış Çarlık ve Sovyetler Birliği benzeri yeni bir Rus imparatorluğunu kurmayı sağlayacak RUSASYA oluşumu olacağını göstermektedir. Ancak bölge politikalarına yön vermeyi hedefleyen bir ülke olarak Türkiye’nin de bir Avrasya politikasının olması ve bunun sistematize edilerek uygulamaya başlanması ve TÜRKASYA stratejisinin çerçevesinin çizilmesi kaçınılmazdır.
Osmanlının son döneminde ve Türkiye’nin kuruluşundan bugüne dış politikada bir çok farklı düşünceler alternatif olarak sunulmuş, Turancılık, Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Atatürkçü düşüncelerinin şekillendirdiği politikalarda sonuç elde edilmeye çalışılmıştır. Son dönemde Türkiye Yeni Osmanlıcılık anlayışı ile eşdeğer politikalar uygulamaktadır. Son dönemde ortaya çıkan Avrasyacılık anlayışı ise, Türkiye’nin AB’ye girmesini istemeyen kesimlerin, dış politikada Orta Asya yaklaşımlarını alternatif olarak sunması ile oluşmuş ve Türk Dış politikasının bu çerçevede şekillenmesi gerektiğini savunmuşlardır. Ancak bunlara tam bir Avrasyacı düşünce ya da politika demek mümkün değildir.
Türk Dış Politikasında son dönemde ihmal edilen Türk Avrasyası olarak adlandırılabilecek “Adriyatik’ten Çin Seddi“ne uzanan coğrafyada aktif politikalar uygulanması gerekmektedir. Ancak teorik çerçevesi çizilmemiş bir Avrasyacılık anlayışı ile Türk dış politikasını yönlendirmeye çalışmak Avrasya’da politik bir intihara ve bu coğrafyadaki ülkeler nezdinde prestij kaybına sebep olabilecektir. Bunun sonucunda sadece tarihi fırsatlar kaçırılmakla kalmayacak, ileride uygulanması muhtemel politikaların önü tıkanacaktır.
Geçmişten bugüne Türkiye’de Avrasyacılık düşüncesinin Savitski ya da Dugin gibi bir teorisi/teorisyeni olmamıştır. Teorisi olmayan bir düşüncenin uygulanabilir olması pratikte pek mümkün görünmemektedir. Avrasyacılık düşüncesinin Rus dış politikalarına önemli etkisinin olduğu ve hala da bu etkinin devam ettiği düşünüldüğünde öncelikli olarak Türk Avrasyacılık düşüncesinin geliştirilmesi zorunludur. Teorisyenler tarafından yaratılan düşüncenin, politikacılar tarafından sistematize edilerek dış politika haline getirilmesi gerekmektedir.
Türk Avrasyacılığı
Avrasyacılık düşüncesi özellikle son iyi yüzyılda Türk fikir adamları tarafından zaman zaman ele alınmış ve Türk milletinin kurtuluşu olarak kabul edilmiştir. Bu fikir Yusuf Akçura tarafından gündeme getirilmiştir. Yusuf Akçura, Kazan’da yayınlanan 1907 yılının Mart ayında Tan Çulpan gazetesinde, 1908 yılında Kırım’da yayınlanan Tercüman gazetesinin kırk bir numaralı sayısında Avrupalılara ve Çinlilere karşı Rus ve Türk halklarının beraber hareket etmeleri gerektiğini savunmuş, ancak bu şekilde onların sömürüsünden kurtulmanın mümkün olabileceğini yazmıştı. Bu öneri önceleri Rus halkından da olumlu cevap bulmuş, hatta böyle bir iş birliği için konuşmalar bile yapılmaya başlanmıştı. Yusuf Akçura, meseleyi Duma Başkanı ile konuşmuş, Müslüman İttifak partisi, meseleye eşit şartlar altında ılımlı yaklaşacağını açıklamıştı. Fakat, Rus hükümeti, kendilerini Türklerle eşit görmediklerinden dolayı bu tür fikirlere itibar etmeyeceğini kesinlikle açıkladı ve bir beyanname yayınladı. 20 Şubat 1908 yılında yayınlanan bu beyanname bu fikrin uzun bir zaman ortalıktan kalkmasına sebep oldu.
Bugün Türkiye’de marjinal kesimler Avrasyacılık düşüncesini ileri sürerek Türkiye için alternatif olarak kabul etmektedir. Ancak bu Avrasyacılık, Rus hegemonyası ile eşdeğer bir stratejiyi ortaya koymaktadır. Bu yönüyle Rus Avrasyacılığının temel ilke ve unsurlarını taşımakta ve Türkiye’nin Rusya’nın güdümüne girmesini gerektirecek politikaları öngörmektedir. Diğer bir ifade ile Sovyetlerin komünist çağrısının yerini bugünün Avrasyacı teklifi almaktadır. Dugin ve Perinçek’in fikir birliğinde ortaya çıkan Türkiye için Avrasyacı açılım Rusya’nın hegemonyasında yeni bir Rusçu yapılanmadan öte gidememiştir.
Temel kavram ve ilkelerinden yoksun olan Türk Avrasyacılığı, Türkiye için alternatif bir açılım, yeterli bir ideoloji ya da strateji oluşturacak düzeyde değildir.Türkiye’de 1991’den sonra ulusalcı sol kesimlerden milliyetçilere kadar çok çeşitli gruplar tarafından Avrasya kavramı kullanılmıştır. Fakat bu gruplar Avrasyacılığa ilişkin herhangi yeni bir fikir, coğrafya tasavvuru, tarih felsefesi, sosyo-ekonomik ya da siyasi bir sistem geliştirememiştir. Bu gruplar, Avrasyacılığı Batı karşıtlığı olarak algılayarak mensup oldukları düşünce sistemine sadece bir tepki olarak monte etmeye çalışmışlardır. Mesela, milliyetçiler için Avrasya, “Türk Birliği“ olarak algılanırken, sosyalist cephenin devrimcileri içinde yeni bir ideoloji arayışı olarak öngörülmüştür. Hatta bu iki grup Avrasya coğrafyasında politika üretebilme konusunda zaman zaman ittifaka yönelmiştir. Ancak düşünce uygulanması mümkün olmayan sloganlardan öteye götürülememiştir.[1]
Avrasya Birliği’nin Türkiye’ye Yansımaları
Avrasya Birliği fikri gelecekte Türkiye, Kafkasya bölgesi, Orta Asya, Ukrayna, Karadeniz bölgesinin geleceği için olumlu bir ideolojik yük taşıyabilir. Çünkü, bu bölgelerde Türkiye’nin de kendi ekonomik çıkarları bulunmaktadır. Çünkü Rusya ve Orta Asya piyasası Türkiye’nin yeni güç kaynağı kazanması için büyük ekonomik ve ticari imkanlar vaat etmektedir. Rusya’da iktidara yeni gelen Putin de zaten Türkiye ile ilgili olumlu bir görüşe sahiptir. Rus liderine göre Türklerin güvenilir oldukları ortadadır. Avrasya Birliği projesi Türkiye için de yeniden değerlendirme dönemidir.
Avrasya Birliği fikri aynı zamanda Türkiye ve çevresindeki sorunlu bölgelerin geleceği için olumlu bir ideolojik yük taşıma potansiyeline sahiptir. Çünkü bu bölgelerde Türkiye’nin de kendine has çıkarları bulunmaktadır. Rusya ve Orta Asya piyasası Türkiye’nin yeni güç kaynağı kazanması için büyük ekonomik ve ticari imkânlar vaat etmektedir. Aynı zamanda coğrafi olarak “Adriyatikten Çin Seddine“ geniş bir alanda manevra kabiliyetine sahiptir. Bununla beraber kültürel olarak ta bu bölgede diğer halkları etkileyebilme yeteneğine sahiptir. Siyasal açıdan, bölgenin uluslararası sistemle entegrasyonu için köprü vazifesi üstlenebilecek imkâna sahiptir. Avrasya bölgesinde önemli bir güç sayılan Türkiye`nin Rusya`yla rekabet edemeyeceği sahalarda işbirliğine gitmesi daha faydalı olacaktır. Zira bölgesel bir güce dönüşmekte olan Türkiye için Avrasya siyasi ve iktisadi önem taşımaktadır. Bu konuda Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun Avrasya bölgesinin gelecekte dünyanın önemli ekonomik gücüne dönüşebileceğini söylemesi önemlidir. Aslında, Rusya, Çin, Türkiye, İran, Orta Asya, Kafkasya gibi bölgelerin ekonomik zeminde birleşmesi veya daha yoğun işbirliği yapması dünya düzeninde yeni bir yapının oluşmasını sağlayabilecek potansiyele sahiptir.[2]
Türk Dış Politikasında Alternatif Bir Seçenek
Osmanlının son döneminde ve Türkiye’nin kuruluşundan bugüne dış politikada bir çok farklı düşünceler alternatif olarak sunulmuş, Turancılık, Osmanlıcılık, Batıcılık, İslamcılık ve Atatürkçü düşüncelerinin şekillendirdiği politikalarda sonuç elde edilmeye çalışılmıştır. Son dönemde Türkiye “Yeni Osmanlıcılık“ anlayışı ile eşdeğer politikalar uygulamaktadır. Son dönemde ortaya çıkan Avrasyacılık anlayışı ise, Türkiye’nin AB’ye girmesini istemeyen kesimlerin, dış politikada Orta Asya yaklaşımlarını alternatif olarak sunması ile oluşmuş ve Türk Dış politikasının bu çerçevede şekillenmesi gerektiğini savunmuşlardır. Ancak bunlara tam bir Avrasyacı düşünce ya da politika demek mümkün değildir.
Türkiye’nin yeni dış politika vizyonu açısından Avrasyacılık önemli bir seçenek olma imkânına sahiptir. Zira AK Parti hükümetinin dış politika vizyonunu oluşturan temel unsurlara bakıldığında, alternatif olarak sunulan politikalarda istenilen başarının elde edilemediğini görülmektedir. Bu durumda yeni seçeneklere ihtiyaç duyulmaktadır. Türk Dış Politikasında son dönemde ihmal edilen Türk Avrasyası, “Adriyatik’ten Çin Seddi“ne kadar uzanan coğrafyada aktif politikalar uygulanması gerekmektedir. Ancak teorik çerçevesi çizilmemiş bir Avrasyacılık anlayışı ile Türk dış politikasını yönlendirmeye çalışmak Avrasya’da politik bir intihara ve bu coğrafyadaki ülkeler nezdinde prestij kaybına sebep olabilecektir. Bunun sonucunda sadece tarihi fırsatlar kaçırılmakla kalmayacak, ileride uygulanması muhtemel politikaların önü tıkanacaktır.
Yrd. Doç. Dr. A. Reha Yılmaz, Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası İlişkiler öğretim üyesi
yilmazreha@gmail.com
[1]Vügar İmanbeyli, “Ergenekoncular ve Avrasyacılık“, http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx? dergiid=70& makaleid=1705
[2]CanatMominkulov, “Avrasya Birliği Fikrine Orta Asya’dan Tarihi Bir Bakış“,http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3425, erişim tarihi: 29.10.2012.a