Kıbrıs Rum tarafı, Kıbrıs adasının Kuzey yarısında yaşamlarını sürdüren Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’yi yok sayarak tek taraflı ilan ettikleri egemenlikleriyle, tek başlarına anlaşmalar yapmakta, ittifaklar imzalamakta. Tabi burada önemli olan Rumların ne yaptığı değil, üst akılların bölgedeki girişimleri.
Rusya’nın asırlardır süregelen arzusu Doğu Akdeniz’de güvenli bir yerinin olması. Adının ne olduğu çok önemli değil. İstediği, Kıbrıs’taki Ağrotur (Akrotiri) ve Dikelya gibi tamamen kendine ait toprağının bulunması. Körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz misali şimdi Rusya’nın hem tamamen kendi kontrolünde bir deniz limanı var, hem de Ağrotur gibi… Tabi bir de hava üssü.
Gelelim aynı bölgeden bir taş atımı uzaklıktaki Suriye’ye. Suriye’nin petrol üretimi bilinenden çok daha fazla ve zengindir. Petrol yerin sadece 250 metre altında. Çıkarması da çok kolay. Toplam olarak 14 petrol kuyusu var ve üretimi de 6-7 milyar varil civarında. Kıyaslama yapmak gerekirse, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın petrol üretimi ise 12 milyar varil düzeyinde. Sadece bu bilgi bile niye Rusya’nın ve ABD’nin Suriye’de olduklarını açıklamakta. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları da üç aşağı, beş yukarı aynı konumda.
Rusya’nın dünyanın en zengin doğalgaz yataklarına sahip olduğu iddia ediliyor ancak
2009 verilerine göre İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde yer alan Tamar’da 260 milyar metre küp (m3) ve Leviathan’da da 450 milyar m3 doğalgaz rezervi bulunmakta.
2012 verilerine göre de Afrodit bölgesinde 200 milyar m3 doğal gaz rezervi bulunmakta.
Bölgedeki toplam doğalgaz rezervi yaklaşık 900 milyar m3 civarında. Bu rakam ise Rusya’daki rezervin yarısına denk gelmekte.
Suriye ve Kıbrıs’ta mevcut sorununun niye çözülemediğinin yanıtını veriyor bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının varlığı ve büyüklüğü. Gerçekte sorunun kökeninde yatan üst akıl Avrupa Birliği (AB).
AB’nin yumuşak karnı enerji
Avrupa kıtasında artık ne kömür kaldı ne de başka bir toprak altı zenginliği. Yaşam koşullarının maddi açıdan zorlaşması nedeni ile aileler küçüldü, nüfus artmak yerine gerilemeye başladı. Yüzyıllardır sömürgelerinden elde ettikleri varlıklarını yemeye başladılar. Enerji gereksinimlerini de Rusya’dan petrol ve doğalgaz alarak karşılayabiliyorlar. Diğer üretici ülkelerden tedarik edilen petrol ve doğalgaz taşımacılık ve depolama nedeni ile Rusya’nınkinden daha pahalı. Kısaca AB’nin boğazına Rusya’nın eli yapışmış durumda. Rusya AB’nin boğazını sıkarsa AB ölmez ama yaşam koşulları daha da zorlaşır.
AB bu olasılığı bertaraf edebilmek için Rusya’yı devre dışı bırakmak istiyor ve bu nedenle de gözünü Suriye’ye ve Doğu Akdeniz’e dikti. Niyet çok açık; Suriye’de PYD ve PKK’yı silah ve para desteği ile güçlendirmek, silahlı terör gücünün sayısını 60 bine çıkartmak ki an itibarı ile bu sayı 60 bini geçmiştir, Kuzey Irak’tan başlamak üzere Doğu Akdeniz’e kadar ulaşan güvenli ve PYD-PKK kontrolünde bir bölge oluşturmak ve bu bölgeye petrol boru hattını döşeyerek Kerkük petrolünü kendi kontrolündeki bu bölgedeki bir limana akıtmak ve Avrupa’ya göndermek.
Aynısını da doğalgaz konusunda yapmak için AB düğmeye basmış durumda. Hedefi Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazı da İsrail, Kıbrıs Rum ve Yunanistan arasında yapılacak bir anlaşma ile Avrupa’ya taşımak. Hafta içinde Lefkoşa’da Kıbrıs Rum, Yunanistan ve İsrail liderleri toplanarak 2018 sonunda East Med doğal gaz boru hattı projesinin mutabakatını yaparak, imzalar attılar.
Anlaşmalar yapmak tek başına bir önem arz etmemekte. Önemli olan yapılan anlaşmanın sürdürülebilir olması. Bunun için de AB’nin ileriye dönük 3 aşamalı bir de stratejik planı var.
Türkiye’de önümüzdeki 10 sene içinde iç savaş çıkarılması,
İsrail ile Suudi Arabistan’ın bölgede stratejik ortak ve müttefik haline getirilmesi,
PKK-PYD terör örgütünün, hukuk dışı olmaktan çıkarılarak yasal hale getirilmesi.
Rusya’nın asırlardır süregelen arzusu Doğu Akdeniz’de güvenli bir yerinin olması. Adının ne olduğu çok önemli değil. İstediği, Kıbrıs’taki Ağrotur (Akrotiri) ve Dikelya gibi tamamen kendine ait toprağının bulunması. Körün istediği bir göz Allah vermiş iki göz misali şimdi Rusya’nın hem tamamen kendi kontrolünde bir deniz limanı var, hem de Ağrotur gibi… Tabi bir de hava üssü.
Gelelim aynı bölgeden bir taş atımı uzaklıktaki Suriye’ye. Suriye’nin petrol üretimi bilinenden çok daha fazla ve zengindir. Petrol yerin sadece 250 metre altında. Çıkarması da çok kolay. Toplam olarak 14 petrol kuyusu var ve üretimi de 6-7 milyar varil civarında. Kıyaslama yapmak gerekirse, dünyanın en zengin petrol yataklarına sahip olduğu iddia edilen Suudi Arabistan’ın petrol üretimi ise 12 milyar varil düzeyinde. Sadece bu bilgi bile niye Rusya’nın ve ABD’nin Suriye’de olduklarını açıklamakta. Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yatakları da üç aşağı, beş yukarı aynı konumda.
Rusya’nın dünyanın en zengin doğalgaz yataklarına sahip olduğu iddia ediliyor ancak
2009 verilerine göre İsrail’in Münhasır Ekonomik Bölgesi (MEB) içinde yer alan Tamar’da 260 milyar metre küp (m3) ve Leviathan’da da 450 milyar m3 doğalgaz rezervi bulunmakta.
2012 verilerine göre de Afrodit bölgesinde 200 milyar m3 doğal gaz rezervi bulunmakta.
Bölgedeki toplam doğalgaz rezervi yaklaşık 900 milyar m3 civarında. Bu rakam ise Rusya’daki rezervin yarısına denk gelmekte.
Suriye ve Kıbrıs’ta mevcut sorununun niye çözülemediğinin yanıtını veriyor bölgedeki petrol ve doğalgaz kaynaklarının varlığı ve büyüklüğü. Gerçekte sorunun kökeninde yatan üst akıl Avrupa Birliği (AB).
AB’nin yumuşak karnı enerji
Avrupa kıtasında artık ne kömür kaldı ne de başka bir toprak altı zenginliği. Yaşam koşullarının maddi açıdan zorlaşması nedeni ile aileler küçüldü, nüfus artmak yerine gerilemeye başladı. Yüzyıllardır sömürgelerinden elde ettikleri varlıklarını yemeye başladılar. Enerji gereksinimlerini de Rusya’dan petrol ve doğalgaz alarak karşılayabiliyorlar. Diğer üretici ülkelerden tedarik edilen petrol ve doğalgaz taşımacılık ve depolama nedeni ile Rusya’nınkinden daha pahalı. Kısaca AB’nin boğazına Rusya’nın eli yapışmış durumda. Rusya AB’nin boğazını sıkarsa AB ölmez ama yaşam koşulları daha da zorlaşır.
AB bu olasılığı bertaraf edebilmek için Rusya’yı devre dışı bırakmak istiyor ve bu nedenle de gözünü Suriye’ye ve Doğu Akdeniz’e dikti. Niyet çok açık; Suriye’de PYD ve PKK’yı silah ve para desteği ile güçlendirmek, silahlı terör gücünün sayısını 60 bine çıkartmak ki an itibarı ile bu sayı 60 bini geçmiştir, Kuzey Irak’tan başlamak üzere Doğu Akdeniz’e kadar ulaşan güvenli ve PYD-PKK kontrolünde bir bölge oluşturmak ve bu bölgeye petrol boru hattını döşeyerek Kerkük petrolünü kendi kontrolündeki bu bölgedeki bir limana akıtmak ve Avrupa’ya göndermek.
Aynısını da doğalgaz konusunda yapmak için AB düğmeye basmış durumda. Hedefi Doğu Akdeniz’den çıkarılacak doğalgazı da İsrail, Kıbrıs Rum ve Yunanistan arasında yapılacak bir anlaşma ile Avrupa’ya taşımak. Hafta içinde Lefkoşa’da Kıbrıs Rum, Yunanistan ve İsrail liderleri toplanarak 2018 sonunda East Med doğal gaz boru hattı projesinin mutabakatını yaparak, imzalar attılar.
Anlaşmalar yapmak tek başına bir önem arz etmemekte. Önemli olan yapılan anlaşmanın sürdürülebilir olması. Bunun için de AB’nin ileriye dönük 3 aşamalı bir de stratejik planı var.
Türkiye’de önümüzdeki 10 sene içinde iç savaş çıkarılması,
İsrail ile Suudi Arabistan’ın bölgede stratejik ortak ve müttefik haline getirilmesi,
PKK-PYD terör örgütünün, hukuk dışı olmaktan çıkarılarak yasal hale getirilmesi.