28.01.2013
Giriş
Dünya’da nükleer enerjinin barışcıl amaçlarla, özellikle elektrik üretimi amacıyla, ilk kullanılışından ve Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun kuruluşundan bu yana yaklaşık 60 yıl geçti. Enerji kaynakları, Türkiye gibi kıt olan; Fransa, Japonya, G. Kore gibi ülkeler kalkınmaları için gerekli sanayileşme süreçlerinde, en önemli girdilerin başında gelen elektrik üretimi için, nükleer santrallar kurulmasına ve işletilmesine, özellikle 1973’teki petrol krizinden sonra büyük önem verdiler. Hazırladıkları geniş kapsamlı nükleer teknoloji programları sayesinde, elektrik enerjisi üretiminde, ithal fosil kaynaklara olan bağımlılıklarında büyük oranda düşüşler sağladılar.
Türkiye’de enerji ile ilgili bazı temel tespitleri sıralarsak:
- 1.birincil enerji kaynağında dışa bağımlılık çok yüksek (yaklaşık %72),
- 2.bu kaynaklarda arz güvenliği sorunu yaşanıyor,
- 3.2011 yılı enerji kaynağı ithalatımız 54 milyar ABD doları,
- 4.cari açığımızın en büyük kalemini birincil enerji kaynağı ithalatı oluşturuyor,
- 5.pahalı enerji tüketiyoruz,
- 6.temiz enerji tüketmiyoruz,
- 7.birincil enerji kaynağını elektriğe dönüştürecek güç santrallerinin yapımında çok büyük oranda dışa bağımlıyız (Teknolojik Bağımlılık) ve
- 8.sermaye yoksunuyuz, finansman zorluğu çekiyoruz (Mâli Bağımlılık).
- 9.1., 2., 3., 4., 5. ve 6. tespitlerdeki meseleleri kademeli olarak çözmekte, nükleer güç santrallarının (NGS) önemli rol oynayabileceği genelde kabul edilmektedir. 7. ve 8. tespitlerde ortaya konan meselelerin çözümüne dönük, nükleer teknoloji transferine dayalı, bir stratejinin ana hatlarını, bu kısa makale çerçevesinde, olabildiğince ayrıntılı olarak ortaya koyacağız.
Enerji bağımsızlığı
Enerjide dışa bağımlılığın en kolay algılanan sonucu, artan enerji fiyatları ve her yıl artan ithalat faturalarının ekonomik baskısıdır. Ancak, stratejik bir alan olan enerjide, teknolojik bağımlılığı da içeren, yüksek dışa bağımlılık oranı, ekonomik etkilerinden çok daha önemli olan Milli Bağımsızlık açısından çok olumsuz bir sürece işaret etmektedir.
Böyle bir süreci önlemek için yapılması gerekenleri ivedilikle, ancak her yönden enine boyuna incelemeliyiz.
Elektrik üretimini bir denklem şekline koyarak;
Elektrik üretimi = birincil enerji kaynağı+ kaynağı elektriğe dönüştürecek santral + iletim hatları ifade edersek, enerji bağımsızlığının sağlanabilmesi için, denklemin her üç öğesine birden hâkim olmanın şart olduğu kolayca görülür. Enerjide bağımsızlığın sağlanması için, sürekli olarak tekrarlanan, “yerli kaynakların kullanılması“ tek başına yeterli bir çözüm olamaz. Teknolojik bağımlılıktan da kurtulmak şarttır. Elektrik üretimi ve iletimi için gerekli olan ‘stratejik’ insan kaynakları ve bilginin, makine, teçhizat, donanım ve aletleri imal edecek sanayi alt yapısının da ülkede var olması olmazsa olmazdır. Bu şartları sağlamakta bugüne kadar bilinen denenmiş en iyi yöntem nükleer teknoloji transferidir.
Nükleer teknolojinin Türkiye’nin sanayileşmesi ve kalkınması için önemi
Türkiye ’nin NGS’larına sahip olması gerektiği fikri AEK’da Atom Enerjisi Komisyounu) daha 60’lı yılların başında açık ve seçik bir biçimde ortaya konmuştu. 1965 ’de yayınlanan ‘’AEK İkinci Beş Yıllık Plan‘’ başlıklı bir belge de bu durum açık olarak ifade edilmişti. Ortaya konan projelerde, özellikle dış baskılar ve kısıtlamalar sebebiyle, sonuçlandırılamadı.
Zamanla, sürdürülebilir kalkınma anlayışı içinde, baz yük santralı olan NGS’lerin kurulması, elektrik temini güvenliği açısından, zorunlu bir seçenek haline geldi. Ancak, çok ileri bir teknoloji dalı olan nükleer teknolojiyi elektrik üretim seçeneklerinden herhangi biri olarak ele almamalıyız. Zira, günümüzde hayati bir önemi olan bu teknolojiyi kazanmak, bilimsel ve teknolojik alanda ilerlemek, Kore ve Çin örneklerinde olduğu gibi, gerçek manada bir sanayi ülkesi olma yolunda çok ileri bir sıçramayı da başarmak anlamına da gelir.
Yaklaşık 30 bilimsel ve teknik disiplini içeren nükleer teknolojinin ülkemize kazandıracağı pek çok yarar vardır. Bir NGS’de yüksek teknoloji ürünü olan yaklaşık 22 bin değişik ana aksamın (bunların içerdiği parça miktarı, reaktör tipine bağlı olarak 350-500 bin) bulunduğu göz önüne alınırsa, bu teknolojiye sahip olmaya yönelmekle dahi sanayimiz, bilim ve teknoloji kuruluşlarımız ve KOBİ’lerimizin pek çok değişik alanda kullanılabilecek bilgi birikimi ve tecrübe kazanabilecekleri anlaşılır. Bu kapsamda, rekabete açık ve innovasyona dönük teknolojik üretimin gerektirdiği nitelikli malzemelerin üretimi ve geliştirilmesi, yeni yapım ve üretim tekniklerinin öğrenilmesi ve geliştirilmesi, bilimsel, teknik ve teknolojik kapasitenin arttırılması, yüksek kalite kontrolü kültürünün yerleşmesi, sanayide çok sayıda değişik iş kollarının kurularak istihdamın arttırılması gibi konular sayılabilir.
Günümüzde, nükleer güç üretim ve teknolojilerinin, planlamalarını bilimsel ve teknik gerçeklere ve ortak Devlet Aklı’na dayalı yaklaşımlarla bir Milli Strateji çerçevesinde elen alan, gelişmiş ülkelerde toplandığı görülmektedir. Nükleer teknoloji transferini çok başarılı bir şekilde gerçekleştiren ülkelerin olan Çin, Japonya, Hindistan ve Kore’nin, bu kazanımlar sayesinde, diğer teknolojik alanlarda elde ettiği başarılı sonuçlar bu tespitleri doğrular niteliktedir.
NGS’de Teknolojik ve Mâli Bağımlılık kaderimiz mi?
NGS’lerde, ilk yatırım mâliyeti genelde çok yüksek ise de, mâliyetler ülkeden ülkeye, yerli yapım olup olmamasına göre farklılıklar gösterir. Dolayısıyla, seçeneklerin değerlendirilmesinde ‘ortalama mâliyet’ten yola çıkmak yanlış yönlendirici olabilir. Bu konuda, bizi çok yakından ilgilendiren iki ülkeden, Rusya ve Çin’den birer örnek verelim:
Önce Rusya’yı ele alalım. Ruslar tarafından yapılacak ve işletilecek olan 4 ünitelik Akkuyu NGS’ne ‘örnek’ olarak gösterilen, tasarımları VVER-1000 sınıfı NGS temel alınarak geliştirilmiş olan, 2 santral vardır: 2016’da devreye girmesi beklenen, Novovoronezh AES-2 ile, Ekim 2017’de devreye girmesi planlanan Leningrad II-1. Bu sınıftan olan Kalinin nükleer santralinin 4. ünitesinin 25 Eylül 2012’de yapılan ticari işletme alma törenindeki konuşmasında Rosatom Genel Müdürü Sergey Krienko, “Kalinin 4, planlama takvimine uygun olarak tam zamanında ve projeye ayrılan 76 milyar rublelik ($2.4 milyar) bütçeden 7 milyar ruble ($240 milyon) daha düşük bir bütçe ile gerçekleştirildi“ demişti.* Bu rakamlara göre; Kalinin 4 santralının mâliyeti 2.160 milyar ABD dolarıdır. Bu da Mwe başına mâliyetin yaklaşık 2 200 dolar olması demektir. Akkuyu’nun 1200 MWe olduğunu göz önüne alırsak, bir tek ünitenin, Rusya’da yapılması halinde, 2.65 milyar dolar civarında bir mâliyeti olacağını söyliyebiliriz. Bu durumda Akkuyu’nun her ünitesinin 5’er milyar dolar olması keyfiyeti pek kolay açıklanamaz sanırım.Ayrıca, 15 yıl süreyle ödenecek olan, 12.35 sent/KW-saat’lik elektrik fiyatının da bu rakamlar baz alınarak hesaplandığını unutmayalım.
Şimdi de Çin’e bakalım. “Çin tasarımı ve yapımı olan herbiri1000 MWe gücünde 6 CPR-1000 reaktörü içeren Fuquing NGS’nin toplam mâliyetinin 100 milyar yuan ($15.9 milyar) olması öngörülüyor.“** O halde MWe başına mâliyet yaklaşık 2 650 ABD dolarıdır.
Kısadan hisse: nükleer santralını kendin yaptığın zaman en azından yarı yarıya kâr ediyorsun ve ayrıca yan kazanımlarda cabası oluyor! Bu durumda, lisans bedellerini ödeme yöntemiyle nükleer teknoloji transferini yaparak NGS’ler kurmanın, orta ve uzun vadede çok daha kârlı olacağı açıktır. Çin, Fransa, Hindistan, Kore ve Japonya temelde bu yöntemi uyguladılar.
Nükleer teknoloji transferi stratejisinin ana hatları
Nükleer teknolojinin transferi ve özümsenmesi, bir hükümet dönemini aşan, uzun vadeli (yaklaşık 25 yıl) ve zahmetli bir iştir. Bu yüzden, ilk olarak tüm paydaşların katılımı, desteği ve ortak akılla hazırlanacak bir Devlet Politikası geliştirilmelidir. NGS yapımı için verilecek ilk kararla birlikte, açık ve seçik bir Milli Nükleer Enerji Programının hazırlanması ve uzun yıllar boyunca süreklilikle uygulanacak bir stratejinin hazır olması gereklidir. Bu programa Hükümetler tarafından uyulmasının ve kesin bir kararlılıkla da uygulanmasının zorunlu olması gereğine de işaret etmek gerekir. Sarsılmaz bir siyâsi kararlılık ile güçlendirilmiş bir milli iradenin neler gerçekleştirebileceğinin en iyi örnekleri Çin, Hindistan ve Kore’dir.
Başarılı bir nükleer teknoloji transferi planı ve stratejisinin temel öğeleri şu şekilde sıralanabilir:
- Ülkenin geleceğe dönük vizyonunu, insan ve hammadde kaynaklarını (uranyum, toryum vb.) bilimsel ve teknolojik altyapısını, yerlileştirme ve geliştirme kolaylılığını göz önüne alarak NGS reaktör tipinin belirlenmesi,
- Nükleer yakıt çevrimi tesislerinin tespiti ve ilgili teknolojilerin transferi ,
- Nükleer atık yönetimi stratejisinin tespiti ve ilgili teknolojilerin transferi,
- NGS kurulumunda standardizasyonun sağlanması,
- Nükleer teknolojide ihtiyaç olan yüksek nitelikli insan kaynağını sağlamak üzere öğrenim ve eğitim faaliyetlerinin planlanması, uygulanması ve düzenlenmesi çalışmaları,
- Nükleer alanda sürdürülecek bilimsel ve teknolojik araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin belirlenmesini ve bu kapsamda araştırma yapan bilim ve teknoloji merkezlerinin geliştirilmesi, yenilerinin kurulması,
- Nükleer güvenlik ve kalite güvencesine ilişkin olarak hukuksal, kurumsal altyapının ve uygulama sisteminin teşkil edilmesi,
- Özerk bir ‘Nükleer Güvenlik Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun ivedilikle hayata geçirilmesi,
- Nükleer güvenliği ilk sıraya koyan bir kalite güvenlik kültürü anlayışının yerleştirilmesi,
- Nükleer sahanın, tasarım dahil her safhasında kullanılacak standart, sertifikasyon ve kodların belirlenmesi,
- Her aşamada yerli katkının (yakıt, malzeme, mühendislik, müteahhitlik, tasarım, işçilik) kademeli olarak arttırılmasını sağlayacak kamusal düzenlemelerin yapılması,
- Kamuoyunun duyarlı olduğu konularda; olabildiğince açık bir tanıtım ve bilgilendirme ile halkla ve sivil toplum örgütleriyle etkileşim sistem ve yöntemlerinin oluşturulması,
- Uluslararası yeni kuşak reaktör teknolojilerinin geliştirilmesi çalışmalarına uzmanlarımızın etkin katılımı,
- Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmelere uyum çalışmaları,
Sonuç
NGS’nı yerli olanaklarımızla inşa etmek hedefine odaklanarak, doğru planlama ve yöntemlerle, yaklaşık 20 yıl sonunda yerli reaktörümüzü yapmamız ve müteakip 15-20 yıl sonunda da kendi modelimizi geliştirmemiz mümkündür.
* World Nuclear News’un 26 Ekim 2012 tarihli haberi
** World Nuclear News’un 10 Ekim 2012 tarihli haberi