Proje finansmanı, uzun vadeli ve büyük hacimli yatırımların finansman ihtiyacını tedarik etmek üzere oluşturulmuş bir finansman metodu olup, sermaye birikimi yetersiz olan, tasarruf açığı bulunan, gelişim sürecini henüz tamamlayamamış birçok ülke için çözüm niteliğinde alternatif bir finansman yöntemi olarak öne çıkmaktadır. Bu finansman yöntemi; ülkelerin ekonomik büyümelerine katkıda bulunulması, böyleceistihdam imkânlarının genişletilmesi ve ülke ekonomisine katma değer yaratılması açısından oldukça önemlidir. McKinnon-Shaw yaklaşımına göre; gelişmekte olan ülkelerde büyümeyi olumsuz etkileyen temel unsur, potansiyel yatırım alanlarının azlığından ziyade bu yatırım alanlarında değerlendirilecek tasarrufların ve/veya yatırılabilir fonların yetersizliğidir. Bu hipoteze göre, finansal liberalleşme ile yüksek faiz oranları tasarruf arzını arttırarak kredi imkanını genişleteceğinden, yatırımlar artacak, ülke ekonomileri için hızlı bir ekonomik büyüme ve kalkınma imkânı sağlanacaktır. Ancak Yeni KeynesyenYaklaşım’daise artan tasarruflara rağmen yüksek faiz uygulaması kredi maliyetini yükseltebilecek, bu nedenletasarruflar yatırımlara dönüşmeyebilecektir. Bu yaklaşımda aynı zamanda tasarruf artışı, gelir artışına bağlanmıştır. Dolayısıyla artan rekabetin geçerli olduğu global piyasalarda, bir ülkenin sürdürülebilir ekonomik büyümesinin sağlanabilmesi için sermaye yetersizliği, sermaye piyasaları ve yurt içine çekilebilen yabancı sermaye ile kapatılmaya çalışılacaktır. Bu nedenle finansal liberalleşme ile beraber finansal derinleşme de önem kazanmaktadır. Dolayısıyla finansal derinleşme ile finansal piyasa, araç ve kurum ayağında çeşitlilik ortaya çıkarken, aynı zamanda ihtiyaç duyulan finansman açığı, finansal kurum ve araçların yasal açıdan güçlendirilmesi ile karşılanabilecektir.
Ülkemizde özellikle alt yapı yatırımları, enerji santralleri (güneş enerjisi santralleri-GES, rüzgar enerjisi santralleri-RES), sondaj çalışmaları, savunma sanayileri makinaları, demiryolları, havaalanı, baraj ve uçak sanayi gibi özel projelerin yüksek finansman ihtiyacını karşılayacak kurumların ve araçların henüz yeterince gelişmediği bilinmektedir. Türkiye jeopolitik ve stratejik konumu, farklı iklim yapısı, uluslararası deniz ve pazarlara açılma imkânı, tarımsal ürünlerin çeşitliliği, toprakların verimliliği gibi avantajlara sahip olmasının yanısıra son yıllarda özelleştirmelerde yaşanan artış, özel sektörün daha fazla sanayii yatırımlarına dâhil olması ve bankacılık anlayışındaki gelişmeler nedeniyle yabancı sermayenin çekim merkezi haline gelmiştir.