Finlandiya İstatistik Kurumu’nun 2009 yılı verilerine göre 5 351 427 nüfüslu Avrupa’nın en kuzey ülkesi olan Finlandiya’da toplam olarak 207 037 yabancı kökenli göçmen yaşamaktadır. Son 40 yılda yabancıların sayısı 30 kat artmıştır. “Yabancılar“ takriben Finlandiya nüfusunun % 3,8’ini oluşturmaktadırlar. Türk uyruklularının sayısı 3.820, Türk kökenlilerin sayısı ise 10.000 civarındadır. Şu anda sayıları azalmış olmasına rağmen, Finlandiya’da kökleşmiş bir İsveç, Rus, Yahudi ve Tatar azınlık bulunmaktadır.
Finlandiya işgücü çeken bir ülke olmadığı gibi 1970’li yıllara kadar daha çok göç veren bir ülke konumundaydı. Daha sonra sanayileşip zenginleşmeye başlayınca Finlandiya da göç için cazip olmaya başlamış ve göç edenlerin çoğunluğunu Finlilerle evlenen yabancılar oluşturmaya başlamıştır. Finlandiya ilk yoğun göçü 1990’lı yıllarda Somali’den, Yugoslavya’dan ve İran ile Irak’tan gelen mültecilerle yaşamaya başlamıştır. Finlandiya’ya göç etme nedenleri arasında iş, öğrenim, aile birleşimi, sığınma gibi nedenler gelmektedir.
Finlandiya’da ilk yabancılar yasası 1984’te yürürlüğe girmiştir. O güne kadar 1919 yılında yürürlüğe giren ve 7 kez yenilenen Yabancılar Kararnamesi ile katı bir göç politikası yürütülmüş, örneğin yabancı işgücüne istisnalar dışında müsaade edilmemiştir. 2000’li yıllarda işsizliğin yanı sıra başta sanayi olmak üzere değişik işkollarında doğan kalifiye işçi eksikliği nedeniyle Finlandiya da artık yabancı işgücü almaya ve hatta yabancı işgücünün gelmesini teşvik etmeye başlamıştır.
Bu nedenle küresel ekonomik krizin arifesinde hazırlanan ve 25 Şubat 2009’da yürürlüğe giren Yabancılar Yasası oldukça liberal bir yasadır. Ancak küresel ekonomik krizin ortaya çıkması ve işsizliğin artması nedeniyle toplumda Yabancılar Yasası’nın katılaştırılması yönündeki talepler artmış ve 2010 yılının Ağustos ayında mevzuatlarda bazı değişiklikler yapılarak Finlandiya’ya yönelik göçün kısıtlanması yoluna gidilmiştir.
Yabancı Düşmanlığı ve Sosyal Dışlanma
Finlandiya sosyal dışlanma kavramıyla 1990’lı yılların başlarında girdiği işsizlik ve devlet borcu rekor rakamlara ulaştığı derin ekonomik krizden sonra tanışmıştır. Bunun sonucunda da kamu harcamalarında kesintilere ve sosyal politikada kamusal yardımların kesilmesi yönünde geçici diye lanse edilen değişikliklere gidilmiştir. Bundan en çok zararı sağlık, sosyal ve eğitim sektörleri görmüştür. Uzun süreli işsizlik, gelir seviyesindeki düşüş ve bireysel borçların artması nedeniyle Fin toplumunda sosyal dışlanmaya maruz kalanların sayısı her geçen gün biraz daha artmaktadır.
Bunun dışında ani ekonomik yükselişe bağlı olarak sosyal dışlanma ile eşitliği bozan yeni ortamlar oluşmuştur. Örneğin Finlandiya 1995 yılında Avrupa Birliği’ne üye olduktan sonra gayri safi milli hasılanın artmış ve yeni işgücü ihtiyacının ortaya çıkmış olmasına rağmen, hala bugüne kadar işsizlik sorununa çözüm bulunamamıştır. Şu anda işsizlik oranı (hesap eden kuruma göre) % 7,5-9,5 arasında değişmektedir. Tarım sektörü ise Avrupa Birliği üyeliğiyle darbe almış, kırsal kesimlerden başkente ve kırsal merkezlere göç artmıştır. Şu anki eğilime göre eğitim seviyesi düşük olanlarla işsiz kalanlar kırsal kesimlerde yaşamaktansa şehirlerde dışlanmış bir şekilde yaşamayı tercih etmektedirler.
Son yıllardaki gelir dağılımındaki adaletsizlik 1970’li yılların seviyesine ulaşmış olmasına rağmen, sosyal koruma gittikçe azalmaktadır. Yeteri kadar sosyal içerikli politikaları geliştirilemediği için genellikle düşük eğitim seviyeli ve dar gelirli kesim sosyal dışlanma ve gelecek korkusuyla yaşamakta ve diğer kesimlerden daha fazla kaygı duymaktadır. En büyük kaygı kaynakları ise işlerini koruyabilmek, geçimlerini sağlayabilmek ve eğer işsiz kalırlarsa yeni bir iş bulabilmektir.
Bir taraftan yüksek gelirli olanlar refah seviyelerini koruyabilmek için genellikle yabancı işgücünün Finlandiya’ya gelmesinden yana tavır almakta ancak bunlarla aralarına mesafe koymaktadırlar. Diğer taraftan özellikle 2000’li yıllarda artan yabancı kökenlilerin sayısına bağlı olarak düşük ücretli işlerde çalışan yabancıların sayısı da artmıştır. Buna ek olarak uygulanan uyum stratejilerine rağmen yabancıların işsizlik oranları Finlilere oranla en az iki kattır. Hatta Somali, Irak ve Afganistan gibi ülkelerden gelenlerin işsizlik oranları % 50-60 gibi dehşet verici rakamlara ulaştığından Finlandiya’da sosyal dışlanmaya maruz kalmış yabancıların sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur.
Şimdi ortaya çıkan bu durumda sosyal dışlanmaya maruz kalmış olan Finliler ve yabancılar aynı iş, aynı eğitim ve aynı ev için birbirleriyle yarışmak zorunda kaldıklarından bu iki grup arasında bir rekabet ortamı oluşmuştur. Burada dikkat edilmesi gereken asıl sorun bu iki grup değil, bu grupların gelişmesine ortam yaratan sosyal dışlanmayı ve dolayısıyla değişik kesimler arasındaki eşitsizliği arttıran sosyal politikalardır. Yani bir refah ve sosyal adalet ülkesi olan Finlandiya geçici olması gereken ksıtlamaları kalıcı bir hale getirerek sosyal dışlanmayı hızlandırmış müreffeh ve yoksul kesim arasında bir uçurum yaratmaya başlamıştır. Buna rağmen memnuniyetle belirtmek gerekir ki henüz Finlandiya’da yabancı karşıtı, ırkçı ve aşırı sağcı bir siyasi parti bulunmamaktadır.
Finlandiya’da da yoksul kesim bir arayış içine girmekte ve kendini marjinal siyasi partilerin saflarında bulmaktadır. Finlandiya’da etkin ve marjinal bir parti olarak kendilerini safkan/hakiki Finliler olarak adlandıran “Fin Halk Partisi“ adını verebileceğimiz ve 1995 yılında kurulmuş olan Perussuomalaiset partisi ortaya çıkmaktadır. AB karşıtı olan ve populist bir politika izleyen ancak aşırı sağcı olmayan bu parti bazı Avrupa ülkelerinde yükselişe geçen aşırı sağcıların elde ettiği başarıları sadece göç karşıtlığıyla elde etmemektedir. Fin Halk Partisi 1959 yılında kurulan ve kırsal kesimi temsilen haksızlık ve yolsuzlukla mücadele amacıyla kurulmuş olan populist bir partinin uzantısıdır. Bu parti geleneksel olarak ülkeyi yıllardır yöneten üç büyük parti etrafındaki bazı yolsuzluklar, artan işsizlik ve yoksulluk nedeniyle kamuoyu yoklamalarında % 12,5 oy oranıyla dördüncü büyük parti konumundadır.
Muhafazakar ve merkez sağcı partiler yabancılar konusunda liberal bir tavır içine girerken gittikçe oy kaybeden sosyal demokratların içinden bazı yöneticiler toplumda marjinalleşen kesimlerin oylarını toplayabilmek için göç karşıtı söylemlere başvurmaktadırlar. Muhafazakar ve sağcı partiler ise toplumun daha çok refah içinde yaşayan kesimini temsil etmekte ve ırkçılığa karşı tavır ortaya koyarken yabancıları “ötekileştirmekten“ de geri kalmamaktadırlar. Bu “ötekileştirme“ yabancılar için belirlenen rol ile ortaya çıkmaktadır: Yabancılar gelsinler bizim ihtiyaç duyduğumuz yerlerde çalışsınlar, kendi kültürleriyle rahatça yaşasınlar, ama bizden de uzak dursunlar mantığıyla uyum politikalarına yeterli maddi ve manevi desteği vermemekte veya oy kaybetme korkusuyla verememektedirler.
Sonuç olarak ne “Halk Partisi“ ne de diğer partiler zaman zaman yabancı karşıtı söylemlerle öne çıksalar da yine de açıkça ırkçılık veya yabancı düşmanlığı yapmamakta ve genellikle de çok kültürlülüğü kabul etmektedirler. Büyük partiler, özellikle de Sosyal Demokrat Parti, populist Halk Partisi’ne daha fazla oy kaptırmamak için yabancıların sosyal dışlanmalarını azaltıcı önlemlere başvurmaktan kaçınmaktadırlar. Irkçı söylemlerlerden kaçınan ve hatta çalışmaya gelen yabancılara kapıların açılmasını savunan Halk Partisi’nin yükselişi 1990 krizinden beri uygulanmakta olan ve kesintilerle daraltılan bir sosyal politikanın başarısızlığından ve refah devleti kazanımlarının gün geçtikçe daha fazla erozyona ugramasından kaynaklanmaktadır.
Finlandiya’da Yaşayan Türkler
Finlandiya’ya ilk gelen Türkler 1870 ve 1920’li yıllar arasında tüccar ve asker olarak Kazan’dan gelen ve 1925 yılında Finlandiya’nın ilk İslam Cemaati’ni kuran Tatarlardır. Günümüzde sayıları 600 civarında olan Tatarlar kendi dil ve kültürlerini koruyarak uyum açısından Finlandiya’da örnek gösterilen bir toplumdur.
Türkiye’den Finlandiya’ya göç, İsveç ve Danimarka’nın göç politikalarını katılaştırmaları, Finlandiya’dan Türkiye’ye yönelik turizmin artması ve “döner“ sektörünün gelişmesi nedeniyle 1980’lerin sonunda başlamıştır. Toplam sayılarının 10 000 civarında olduğu tahmin edilen Türklerin yaklaşık üçte biri işsizdir ve üçte biri ise başta döner kebapçılık olmak üzere gastronomi sektöründe çalışmaktadır. Türkler Finlilerden üç kat daha fazla girişimcilik faaliyetinde bulunduğundan Türkler Finlandiya’da girişimcilikleriyle anılmaktadırlar. Şu anda Finlandiya’da yaklaşık 450 civarında Türk kökenli küçük ve orta ölçekli lokanta ve kafe işletmecisi bulunmaktadır. 1990’lı yıllardan itibaren aktif olarak girişimcilik hayatına atılan Türkler sayesinde bugün döner kebap Türkler sayesinde Finlandiya’nın “milli yemeği“ veya daha doğru bir tabirle Finlandiya’nın en gözde yemeği haline gelmiştir.
Finlandiya’da yaşayan vatandaşlarımız başta Türk dernekleri olmak üzere sivil toplum örgütleri kurarak hem Türkler arasındaki ilişkileri geliştirmekte hem de Türkiye ve Türk kültürünü Finlandiya’ya tanıtmaktadırlar. Ayrıca Finlandiya’ya başarıyla uyum sağlayarak siyasi yaşamda da aktif rol alan Türk vatandaşlarımızdan üçü Lahti, Jarvenpää ve Karkkila yerel meclislerine seçilmişlerdir.
Genel olarak Türklerin Finlandiya’daki yaşamlarına baktığımızda birçok diğer ülke vatandaşlarından daha avantajlı bir konumda olduklarını söyleyebiliriz. Bunun en büyük nedenlerinden biri 1960’lı yılların Ural-Altay teorisine dayanan Fin-Türk akrabalığı söylemlerinin hala zaman zaman gündemde tutulmasıdır. Bir diğer neden de Finlandiya’dan Türkiye’ye yönelik turizmin devamlı bir şekilde artması ve buna bağlı olark Türkiye’ye yönelik önyargıların azalmasıdır.
Kısaca özetlemek gerekirse eski Yugoslavya, Somali, İran ve Irak gibi ülkelerden gelen ve işsizlik oranları % 50-60 civarında olanlara göre kendilerini girişimci olarak Fin toplumuna tanıtmış olan Türklerin çoğunluğu Fin toplumuna daha fazla uyum sağlamış ve kolayca içselleştirilmişlerdir. Uyum sağlayamayan kesim ise diğer Finli ve yabancı dar kesimlilerle birlikte yeni liberalizmin kurbanları olarak sosyal dışlanmaya maruz kalmaktadırlar. Şu anda Türk toplumu ile bunları temsil eden kuruluşları Fin toplumuna uyum sağlamış ve girişimcilikleriyle saygınlık kazanmış olan Tatarların sergilediği örneği izleyerek Finlandiya’da daha saygın bir toplum olabilme potansiyeline sahiptir.