Stratejik Rapor No: 3, Şubat 2005
Sunuş
SSCB’nin parçalanmasıyla birlikte Orta Asya ve Kafkaslar’da oluşan geçici güç boşluğu ve bölgenin önemli miktardaki enerji rezervleri büyük özellikle de sanayisi petrole bağımlı- güçlerin dikkatlerini bu bölgede yoğunlaştırdı. Hazar petrolü, terkip kalitesinin yanında bir de çok problemli Ortadoğu petrolüne karşı potansiyel bir alternatif olarak büyük güçlerin gündemlerinde yerini almıştı. Artık soğuk savaş bitmiş, bir çok ülkeyi aynı çatı altında tutan ideolojik düşman bir çok bağımsız parçalara ayrılmıştı. Bir etki alanı potansiyeli olarak beliren bu yeni bölge, enerji rezervlerinin de önemli miktardaki etsiyle bir rekabet alanına dönüşmüştü.
Başta Amerika Birleşmiş Devletleri ve hemen arkasında onu takip eden Avrupa Birliği, Sovyetlerin bu ani çöküşüyle beliren bu fırsatlardan maksimum miktarda pay almak, bölgede kendi etki güçlerini arttırmak için harekete geçmişlerdi. Tüm taraşar sahip oldukları değerler ve araçlarıyla bölge ülkeleri üzerinde nüfuslarını arttırmak için adeta yarış içerisine girdiler. Politikalarında askeri gücü ön planda tutan ABD’nin bir nevi alternatifi olan AB ise insan hakları, hukuk devleti gibi teklif ve taleplerle eski SSCB ülkeleriyle ilişkiler geliştirmekteydi.
Sovyetlerin çöküşünden on beş sene sonra, bugün bölge ve büyük güçler ilişkilerine baktığımız zaman aslında büyük güçlerin bölgeyi algılayışlarında ve bölgede daha etkili olma adına kendi aralarında sürdürdükleri rekabette çok fazla değişimin olmadığını gözlemliyoruz. Bunun yanında, Ortadoğu’da kısa vadede başarısız ve önemli miktarda can kaybıyla devam eden ABD mevcudiyetinin kendisine toplumsal bazda karşıt kazandığını söyleyebiliriz. Bunun yanında Türkiye’nin yoğun çabası sonucu da olsa, medeniyetler çatışması tezini de çürüteceği umuduyla, çoğunlukta Müslüman olan Türkiye’nin AB’ye alınması AB’nin genelde tüm ‹slam dünyasında, daha spesifik olarak da yoğun enerji kaynağına sahip Türk cumhuriyetlerinde daha pozitif bir imaja sahip olacağı söylenebilir. Bu pozitif algılayış ikili ilişkilerde AB’nin tercih edilmesinde önemli rol oynayacaktır.