Doğrusu merak edilen şu : Acaba Orta Doğu’ya bir şırınga yapılmak istenirse, bu ‘ laiklik, hukuk ve demokrasi mi ‘ olmalı, yoksa bu bünye bu nev’iden ilaçlara karşı alerjik bir yapıya sahip diye, düşünmek mi gerekir?
Hele bu operasyona ihtilalden yeni çıkmış, ancak askeri yönetimden henüz kurtulamamış Mısır’da başlanırsa, alınabilecek sonuç hiç de tahmin edilmeyecek gibi olmayabilir. Netekim, ileride seçimler yapıldığında ülke yönetimine talip olacağını saklamayan Müslüman Kardeşler’den gelen ilk tepki, bu nitelikteki tavsiyelerde, dokuya göre, ihtiyatlı olunmasını bir bakıma hatırlatıyor gibi. Aslında hukuk ve demokrasi bu yörelerde idareciler açısından bir nev’i mayınlı tarla misali. Yöneticiler, buralarda yürümekten pek hazzetmezler. Tabii bir misafire gösterilmesi gereken ananevi Arap nezaketini de şüphesiz elden bırakmazlar.
Tunus gibi halen toparlanmakla meşgul ve Libya gibi, iç harbin sona ermek bir yana, yer yer yayılma istidadı gösterdiği bir ülkede öğütler inşallah yerini bulur. Ancak her iki ülkede de, Türkiyenin elden gelen her türlü yardım ve desteğe hazır olduğu, en üst düzeyde ortaya konmuş ve ilan edilmiştir. Ziyaretleri bu yönden yine de başarılı saymamak mümkün değildir.
Hitap ve temaslarda özellikle işlenen laiklik, hukuk ve demokrasi konularına tekrar avdet etmek gerekirse, bu hususta yakın sayılacak geçmiş deneyimleri bu vesile ile hatırlamakta yarar olacaktır:
Bundan 20-21 sene kadar önce Sovyetler Birliğinin dağılması ve Orta Asya Cumhuriyetlerinin bağımsızlıklarını elde etmeleri üzerine, bölge ülkelerinin hemen tamamının yardımına koştuk, sınırlı da olsa, bir takım maddi katkılar yanında, yöneticilere, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi gibi, ülkemizin kendisini kanıtladığı alan ve değerler hakkında konferanslar verdik ve bağımsızlıklarının başarı ve bekası için, bunları benimsemelerini öğütledik. Seyyanen aldığımız cevap şu oldu : ‘ henüz çok erken, toplumun 60-70 sene süreyle sovyetize edilmiş halihazır dokusu muvacehesinde bu enjeksiyonu yapamayız ‘
Filhakika ekonomisi düzeldikçe, örneğin Kazakistan bu yola nisbeten daha kolay girmeye başladığı halde, Özbekistanda Başkan İslam KERİMOV buna uzun süre direndi. Türkmenistanda esasen yıllarca tek adam idaresini sürdüren, şimdilerde rahmetli Saparmurat TÜRKMENBAŞI buna hiç ihtiyaç duymadı. Kırgızistanda önceki Başkan Asker AKAYEV de, uzun süre ekonomik imkansızlıklarını ileri sürdü.
Bu ülkelerde, tıpkı Arap ülkelerinde olduğu gibi, her şeyden evvel siyasi ve sosyo- ekonomik alt yapı yoktu. Anayasa ve kanunlar prototipti, uygulayıcıların klişe eğitimleri yerinde olmakla beraber, düşünce kalıpları, atılıma ve reform nitelikli yeniliklere yatkın ve müsait değildi. Randıman ve metodoloji tartışmaları yapılmazdı, geniş kitleler Devletin kendilerine sağlayabildiklerini ekonomi olarak görür, girişimi düşünmezlerdi, böylece sorumluluk ve hesap verebilirlik de, pek aşina olunan kavramlar olmaktan uzaktı.
Orta Asya’daki bu girişimlerimizden istediğimiz sonuçları alamadığımızı gören Batı, İran, Çin ve Kore, işe ekonomiden girmenin yollarını denediler ve zaman içinde, sıralamada önümüze geçtiler. Önce yatırımlar için güvence sağlayan nitelikte mevzuat ve hukuk reformlarından başlandı, bunu mülkiyet hakkı ve teminatı takip etti, daha sonraları da, anayasa, parlamento ve hükümet gibi müesseselerin oluşturulmasına çalışıldı. Böylece aheste(1) giden erişti menzil-i (2) maksuduna (3). (asula@ttmail.com)
(1) aheste : yavaş
(2) menzil : varılacak hedef
(3) maksud : gözetilen