Bu belgede Bosna Hersek ve Avrupa-Atlantik entegrasyonu ile ilgili mevcut devlet ilişkilerine dair üç farklı açıdan kısa bir açıklama yapılmaktadır: Ülkenin iç siyaseti, bölgesel pozisyonu ve ülke vatandaşları ve halkına yönelik Avrupa beklentileri. Bosna'nın Avrupa entegrasyonunda kat ettiği yol, ülkenin hâlâ geçmiş savaş ideolojileri ve hareketlerinden ciddi bir şekilde etkilenen iç politik, sosyal ve ekonomik entegrasyon hızı ile belirlenmektedir. Bosna hâlâ ikili bir geçiş süreci dönemindedir: komünizmden kapitalizme ve liberal demokrasiye, savaş ortamından barış ortamına. Bu durum, Bosna'yı Balkan bölgesinin geri kalanından ayrı kılmaktadır.
(1) Bosna Hersek radikal değişiklikler yaşamış bir ülkedir. 20. yüzyılın ikinci yarısında doğan ülke, artık geçmişin yasını tutmanın ve geçmişe özlem duymanın anlamsız olduğunun farkındadır. Karmaşıklıkları ayrı tutulmak üzere mevcut sosyal süreçler de yeni potansiyellere gebedir. Vatandaşların ve halkın odaklanması gereken nokta bu açık gelecektir; ancak bu noktaya henüz ulaşabilmiş değiliz. Geçmiş sürekli olarak geleceği belirliyor. Ortak bir milen-yumluk geçmiş, ideolojilerle asimile edilen ve güncel pozisyonları yasallaştırmak için kullanılan tarihin ayrı Bosna, Sırp ve Hırvat görünümlerine bölünmüştür. Geçmişin bu şekilde farklı görünümleri geleceğin ulusal görüş açılarını belirlemektedir. Kamu yaşamında etnik prensibin ağırlığı, toplumun yeniden entegrasyon sürecine girmesini önlemektedir.
Bosna Hersek vatandaşlarına göre, sonlandığı söylenen savaş aslında henüz bitmedi. Ülke hâlâ savaş sonrası geçiş aşamasında ki, bu geçiş süreci olağan süreyi fazlasıyla aşmış durumda. Savaşın pek çok özelliği Bosna'nın savaş sonrası sosyal ve siyasi yapılarında bugüne değin hissedilmekte. Özellikle hem bireysel hem de kolektif anlamda savaş ve sonuçları, kurumsal yapılanmaları, ideoloji ve psikolojisi hâlâ refleks reaksiyonları yaratmakta. Savaş, ülkenin sosyal yapısı üzerinde radikal değişiklikler yaratmış, yeni askeri, siyasi ve ekonomik elit kesimlerin ön plana çıkmasını sağlamış ve yeni ulusal çıkar alanları betimlemiştir. Ayrıca savaş, uyanış aşamasındaki nüfusu fakirleş-tirmiş, sanayiyi düşürmüş ve ülkeyi boşluğa bırakmıştır. Siyasi sahnede hâlâ varlığı hissedilen çatışma ideolojisinin odak noktası olduğu yeni bir toplum yaratmıştır. Peki bu, uygulamada ne anlama gelir? Savaş yapıları ve ideolojileri hâlâ toplumda görülmekte ve savaşta rüştünü ispatlayan elit kesimler, savaş ortamı sırasında açıkça ortaya konulan siyasi amaçlardan kendilerini soyutlamak adına hiçbir ciddi adımda bulunmamıştır. Liderlik, ideoloji ve araçları ile üç ulusal lider parti günümüzde hâlâ insanların yaşamlarını şekillendirecek etkili güçlere sahiptir. Savaşla birlikte oluşturulan etnisiteler arası sınır çizgisi, ülkenin siyasi yapısının parçalandığı çizgi olagelmiş böylece üç halkı içeren bir ülke aslında iki mevcudiyeti içerir gibi gösterilmektedir. Benzer bir şekilde, savaşın toplumda, eğitim sisteminde ve kültür üzerinde yol açtığı ulusal fay hatları, tıpkı eskiden olduğu gibi varlığını sürdürmeye devam etmektedir.
Tüm bunlara rağmen, tarihsel paylaşmaların, Boşnakları anahtar siyasi faktör kabul eden ve bağımsızlığını ilan eden Bosna Hersek savaşını beraberinde getirdiğini söylemek uygun olacaktır. 20. yüzyıl boyunca Bosna varlığının inkârı ve Müslüman vatandaşlarının tanınmaması durumu dikkate alındığında, şu an görülen siyasi döngü biraz olsun mantıklı bulunabilir.
(2) Bosna'daki gündelik yaşamla ilgili neler diyebiliriz? Ülkede hâlâ önemli bir etnisiteler arası boşluk görülmektedir. Komşuluk kavramı ciddi şekilde baltalanmış ancak tamamen yok edilememiştir. Gerçekten de -farklı uluslardan insanlar arasındaki yakın kişisel ilişkiler metaforu olarak- komşuluk kavramı, bir arada yaşayan insanlardan ziyade, yan yana yaşayan insanlar kavramıyla yer değiştirmiştir. Bu durum, Bosna kasaba ve şehirlerinde yaşayan kişilerden öte, kırsal sakinler arasında daha fazla görülmektedir. Ülkede artık politik ulusal yakınlaşma -kardeşlik ve birlik siyaseti- yerine, artık politik ulusal ayrılık hâkim.
Gerçek kültürel ve ulusal demokratikleşme henüz Bosna vatandaş ve halklarına yayılamamış durumda, şimdilik demokratikleşme yalnızca resmi, kurumsal düzeyde görülüyor. Boşnaklar, Hırvatlar ve Sırplar arasındaki ulusal ilişkiler, önceki dönemde takip edilenden farklı bir yolla yeniden inşa edilmekte. Yönetim şekli sosyalizmken, tüm halklar görünürde eşit haklara sahip olmaktan gayet memnundu; Bosna'da karşı çıkılmasına rağmen, siyaset ve ideolojiyi nitelendiren şey eşit haklardır. Şimdi ise bu hakların üzerinde önemle durulmaktadır. Yasalara göre herkesin eşit haklara sahip olmasının sağlanması arzulanan şekilde uygulanamamaktadır; bazı durumlarda belirli aralıklarla düzensiz şekilde uygulanırken, diğer durumlarda ise hiç uygulanamamaktadır. Çoğunluk kesim tarafından azınlıklara karşı uygulanan "yumuşak" etnik ayrımcılık Boşnaklar ve Hırvatlar arasında ısrarla görülürken, Sırp otoriteler ise kendilerinin yetkili oldukları yerlerde hem Boşnaklara karşı hem de Hırvatlara karşı açık bir şekilde ayrımcılık uygulamaktadır.
Buna rağmen, Bosna halkı önceki dönemlerde var olmayan ya da uygulanmayan hak ve özgürlükleri şu an yerince uygulayabilmektedir. Kimlik özerkliği hakkı ve bunu ifade edebilme özgürlüğü eğitim sisteminde, daha etkili bilgi özgürlüğü ve akademik araştırmalarda görülebilmektedir. Bosna'da artık hiçbir şey siyah ve beyaz değildir ve diğer her şey gibi, etnisitenin böl-geselleştirilmesinde ifade edilen ulusal hakların tanınmasının da olumsuz etkileri olmuştur. Kural olarak ülkenin bir grup halkı, belirli bir bölgede büyük çoğunluğu oluşturmaktadır ki bu durum Sırbistan Cumhuriyeti'nde çokça görülmektedir.
(3) Bosna Hersek'in Avrupa-Atlantik entegrasyonu konusuyla ilgili olarak, Bosna'nın son zamanlarda Dayton'dan Brüksel yoluna geçip yol kat ettiğini söylemek mümkün. Dayton aşaması artık tamamlanmıştır: Barış ortamı sağlanmış ancak siyasi istikrar tam olarak oturtulamamış ve adalet genele ya-yılamamıştır. Ayrıca, Avrupa Birliği'nin aşırı müdahaleci siyaseti de sona ermiştir. Yüksek Temsilci Ofisi, Avrupa Komisyonu ofisi olmuş ve yeni atanan Avrupa Birliği Yüksek Temsilcisi Valentin Inzko etkili bir şekilde iki görevi eş zamanlı olarak yerine getirmiştir. Bu, ülkenin sömürge aşamasından çıktığı anlamına gelmektedir. Geçtiğimiz birkaç yıl içinde en çok Yüksek Temsilci Ofisi tarafından yasa reformları ve siyasi ve ekonomik önlemler uygulanmıştır ve yerel parlamentolar kendiliğinden çıkmaza girmiştir.
Bosna'nın artık kendi kendisini ayakta tutması beklenmektedir. Yani Avrupa Birliği için gereken reformları, kendi kurumsal karar ve kapasiteleri aracılığıyla gerçekleştirmesi gerekir. Ancak bu konuda derin ulusal anlaşmazlıklar söz konusudur. Her politikacı Avrupa taraftarı olduğunu iddia eder, fakat iddialar yalnızca sözdedir ve ulusal prizma ile kırılmaktadır. Bosna'da hâlâ, ülkenin Avrupa entegrasyonunu amaçlayan tek bir siyasi konu bulunmamaktadır ve benzer şekilde ortak bir Avrupa siyasi amacından yoksunluk söz konusudur. Şu an toplumun Avrupalılaşmasını destekleyen kurumsal bir çerçeve şekillenme aşamasındadır. Bakanlar Kurulu'nda, Avrupa entegrasyonu ile sorumlu organ olan devlet düzeyinde yönetim hâlâ bir Komisyon olarak kalmıştır, bir bakanlık olmamıştır. Dahası, altı aydan uzun bir süredir Komisyon başkanı mevkisi boş kalmış ve yeni bir başkanın tayini, etnisiteler arası anlaşmaların ulaşıldığı ağır işleyen mekanizmalarla ertelenmektedir.
Avrupa entegrasyonu kolektif ve bireysel düzeylerde farklı şekillerde görülmektedir. Boşnaklar ve Hırvatlar arasında kamu, genelde Avrupa fikrini desteklemektedir ancak aynı şeyi Sırplar için söyleyemiyoruz. Entegrasyon taraftarı ve karşıtı görüşlerin her ikisi de büyük oranda ulusal elit kesim ve bu kesimin kontrol altında tuttuğu medya tarafından şekillenmektedir. Bosna'nın komşu ülkeleri arasında Hırvatistan, Avrupa Birliği katılımı yarışında diğerlerine fark atmış durumdadır. Ayrıca Hırvatistan yakın zamanda NATO tam üye ülkeliğine kabul edilmiştir. Hem Bosnalı hem Hırvat olmak üzere çift milliyet taşıyan Bosna Hırvatları, Avrupa entegrasyonunu şiddetle desteklemektedir ve Hırvatistan'ın entegrasyon süreçlerinin dolaylı olarak bir parçası olmuşlardır.
Boşnaklar arasında ise Avrupa entegrasyonu fikri daha basit ve kolayca araçlandırılabilir niteliktedir. Avrupa'nın tüm problemlerimizin çözümünü beraberinde getireceği ve bizleri daha özgür, eşit, başarılı ve mutlu kılacağına dair saf bir inanış hâkimdir. Kamu arasındaki egemen his Avrupa optimizmi, yani olaylara pembe gözlüklerle bakma ve gerçekçi olmayan beklentilerdir. Avrupa fakirlikten, güvensizlik ortamından, soyutlanma politikasından ve savaştan kurtuluş biletidir. Boşnaklar, Avrupa Birliği'ni geleceklerinin koruma altına alınması, güvenliklerinin sağlanması olarak görmekte ve birleşmiş Avrupa ortamında azınlıklara karşı soykırım uygulanmayacağına inanmaktadır.
Avrupa'ya karşı olanlar, Avrupa ulusları ailesinde bulunabilecek, tipik Avrupa'ya dair kuşkucu insanlara benzer bir fikir yapısında değildir. Onlar daha ziyade ulusal ya da tarihsel bazda Avrupa fikrine karşı çıkar, tıpkı Bosna Sırplarının çoğunda olduğu gibi. Sırp Cumhuriyeti'nde yerleşik Bosna Sırpları arasındaki mevcut siyasi elit kesim, Bosna'nın Avrupa yolunda çeşitli engeller ve şartlar oluşturmakta, bir yandan da kendilerini Avrupa karşıtı olarak ta-nımlamamaktadırlar. Özellikle de NATO ile olan olumsuz deneyimlerinden hareketle hâlâ politik kaderlerinin ve Avrupa geleceklerinin Belgrad'da yattığını düşünmektedirler. NATO bombalamasının onuncu yıldönümü yakın zamanda Belgrad'da gerçekleştirilmiştir. Rusya'nın Avrupa askeri ve siyasi birlikleri ile rekabeti de Bosna Sırpları arasında sıkça görülmektedir.
Genelde kamuoyunda - sınırsız umut ve inanç şeklinde olmasa da - Avrupa standartlarının ve Avrupa yaşam biçiminin bize, kolektif/etnik ve bireysel/insani ayrımcılıkları sona erdirecek ahlaki, demokratik, yasal ve siyasi normları getireceğine dair inanç hâkimdir. Ancak Bosna'nın savaşla harap olmuş toplumunda, bu fikri destekleyebilecek güçlü sosyal ve kavramsal güçler bulunmamaktadır. Özellikle de takip ettiğimiz yolları değiştirme ve yeni standartlar benimsemeye yönelik hiçbir isteklilik bulunmamakta. Çoğu insan, eski alışkanlıklarından vazgeçmek zorunda kalmadıkları sürece Avrupa fikrine sıcak bakıyor. Uluslararası ve Avrupai şekilde düşünen ve davranan entelektüeller ve ekonomik azınlıkların Avrupa taraftarı duruşları, toplumun dönüşüm hızı ve derinliğini etkileyecek kadar güçlü değildir ki, bahsi geçen entelektüel ve ekonomik azınlık kesim tüm üç ulusun içinde de görülmekte. Nüfusun fakirleşmiş üyeleri, Avrupa'yı fakirlikten firar etme yolu olarak görüyolarr, bu nedenle destekliyor. Çoğu kişi ise ortak pazarda kendilerine daha iyi bir iş imkânı bulmaktan ümitli.
Bosna Hersek'in Avrupa-Atlantik entegrasyonu komşu ülkelerinkine oranla çok daha yavaş ilerliyor ve beklentilerin ve potansiyelinin çok altında seyrediyor. Ülkenin jeopolitik konumu, 1991 yılında olana oranla çok daha kötü durumda çünkü artık Batı siyasetine göre olumlu bir yaklaşım olan Slo-venya ve Hırvatistan ile paylaşılma durumu söz konusu. Avrupa Birliği adına Badinter Komisyonu'nun kararları, Bosna'ya bağımsız oy kullanma imkânı verdi ve 1992 yılı referandumunda halk Bosna'nın bağımsız bir devlet olması yönünde oy kullandı. On sekiz yıl sonra Bosna, Batı Balkanların çözümlene-memiş sorunlarından biri olarak kalmaya devam ediyor. Yine çözümlenemeyen bir başka sorun olan Sırp sorunu Arnavutluk, Bosna, Makedonya ve Karadağ sorunlarının da açık kaldığını göstermekte.
Son iki yıl içinde, Milorad Dodik siyasetinin Bosna'da olanları belirlediği dönemde, devletin yeniden entegrasyonunun sağlanması adına yapılan her şeyin yeniden ele alınması ve mümkün olan her yolla Avrupa-Atlantik entegrasyon sürecinin önüne geçilmesi yönünde pek çok girişim görülmüştür. Bu politika, Bosna kaderinin Belgrad'la ve dolaylı olarak Rusya ile bağlanmasını planlamaktadır. Şu an hâlâ geçerli olan politika budur ve bölgesel demokratik güçlerin, Avrupa'ya katılım sürecimizde daha enerjik bir şekilde yer almasını gerektiren de yine bu politikadır. Her ülkenin Avrupa ailesine ayrı ayrı katılmasını öngören prensip geçerli olsa da kendi sorunlarımızın bölgesel bir Balkan yaklaşımı olmaksızın çözümlenebilmesi imkânsız olacaktır. Batı Balkan ülkeleri, ortak bir geçmişi paylaşmaları ile birlikte ortak bir geleceği de paylaşmaktadır. Şu an geçerli olan durumlar dikkate alındığında, ortak paylaşımın Bosna üzerinde ters bir etkisi olduğu görülmektedir. Son yıllarda Bosna'da çok sayıda Sırp uyruklunun bulunması Sırbistan - Arnavutluk ilişkilerinin Bosna otoritelerinin Avrupa taraftarı, reformist pozisyonu üzerinde olumsuz yansımaları olduğu anlamına gelmektedir.
(4) Bosna'da güven sorunu çözümlenememiştir. Çok az sayıda ortak siyasi görüş ve çok sayıda farklı ulusal siyasi sorun ile halkın güvenini yeniden oluşturma adına siyasi anlamda zirvede çok az şey yapılmaktadır. Bunun aksine, etnisiteler arası güvensizlik hissini kızdıracak çok sayıda siyasi sorun oluşturulmakta ve kamuoyuna duyurulmaktadır. Bahsi geçen sorunlardan biri de anayasal reform sorunudur. Anayasa ile ilgili tüm görüşmeler ülkenin yeni sınırlar, bölgeler ve özlükler üzerinde bölünmesine yol açan tartışmalara dayanmaktadır. Kişiler arası ilişkilere yönelik yeni siyasi ve demokratik standartlarla ilgili ise çok az şey dile getirilmektedir. Anayasal reform; Bosna toplumunun demokratik yapısı, bireylerin ve ulusların hak ve özgürlükleri, ülke genelinde herkesin özgürlük ve eşitliği meseleleri ile ilgilidir. Yeni bir anayasaya varma temeli diyalog ve anlaşmaya hazır durumdadır. Son aylarda ise ülkenin anahtar sorunları üzerinde oybirliğine varmayı hedefleyen ulusal siyasi liderler üzerinde daha fazla sayıda özerk Bosna girişimcilerinin etkisini görmekteyiz. Savaştan bu yana ilk defa bu tür girişimlerde bulunulmakta, dışarıdan doğrudan müdahale alınmamakta ve böylece ülkenin siyasi birliği hedeflenmektedir. Tüm bunlar, umut verici gelişmelerdir