Türk Diline Genel Bakış
Türk dilinin ilk yazılı eserleri M.S. 8. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bu eserler Gök Türkler devrinde Gök Türk harfleriyle taşlar üzerine yazılmış kitabelerdir. Bu yazılı dil, 745 yılında Gök Türk devleti yıkıldıktan sonra Uygurlar tarafından da kullanılmıştır. Uygurlar bu yazı dilinde Gök Türk harfleri yanında, Mani ve Soğd harflerini de kullanmışlardır. Uygurların bıraktıkları eserler taşlar üzerine yazılmış kitabeler dışında binlerce yazma eserden oluşmaktadır. İslamiyet'ten önceki yazılı Türk dili, 8.-10. yüzyıllar arasını kapsamaktadır.
Türkler 10. yüzyılda İslâm dinine girerler. Müslüman olduktan bir yüzyıl sonra Arap harfleriyle Türkçe eserler vermeye başlarlar. İlk İslamî Türk eserleri Yusuf Has Hâcib'in kaleme aldığı, bir çeşit siyasetname olan ve "Mutlu Olma Bilgisi" anlamına gelen Kutadgu Biligadlı eserdir. Yusuf Has Hâcib Ku-tadgu Biligi 1068 yılında yazmıştır. Bu dönemin ikinci büyük eseri Kâşgarlı Mahmud'un yazdığı Dîvânu Lugâti't-Türk adlı ilk Türkçe sözlüktür. Kâşgarlı Mahmud bu eseri Araplara Türkçe öğretmek maksadıyla kaleme almıştır. Eser 1072'de yazılmaya başlanmış 1077'de tamamlanmıştır.
Türkler 8. yüzyıldan 11. yüzyıla kadar birçok medeniyet dairesine dâhil olarak sırasıyla Şamanizm, Manihaizm, Budizm ve son olarak da İslâm dinini kabul etmiş ve bu medeniyet değişikliğine paralel olarak dillerini çeşitli alfabelerle yazmış olsalar da yazı dillerini değiştirmemişlerdir. Yani 11. yüzyıla kadar Türklerin kullandığı tek bir yazı dili vardır.
11. yüzyılda Türk dünyasının genel görünümü şöyledir: Büyük Türk kütlesi hâlen Orta Asya'dadır. Doğuda Karahanlı devleti, güneyde yani Hindistan'da Gazneliler bulunmaktadır. Seyhun ırmağının civarındaki bozkırlara yerleşen Oğuzlar, Büyük Selçuklu devletini kurma yolunda hızla ilerlemekte ve Anadolu'nun kapılarını zorlamaktadırlar. Bizans kaynaklarının Kuman adını verdikleri Kıpçaklar Karadeniz'in kuzeyindeki geniş bozkırları yurt tutmuşlardır. Bu bölgeye 11. yüzyıldan itibaren Deşt-i Kıpçak, yani Kıpçak Bozkırı adı verilmiştir. Diğer taraftan Peçenekler ve Uzlar da Balkanlar'a göç etmişlerdir.
11.-12. yüzyıllarda Haçlı Seferleri ile uğraşmak zorunda olan Türk ve İslâm Dünyası 13. yüzyıla gelindiğinde Cengiz istilâsıyla darmadağın olmuştur. Büyük Türk kitleleri Moğolların egemenliği altına girmiştir. Seyhun Irmağı civarında bulunan Oğuzlar Cengiz korkusundan kitleler hâlinde Kafkaslara ve Anadolu'ya akın etmişlerdir. Anadolu 1071 Malazgirt Savaşından itibaren İznik şehrine kadar bir Türk yurdu olmaya başlamıştı. Ancak Türkler henüz kitleler hâlinde bu bölgeye gelmemişlerdi. Bu açıdan bakıldığında Cengiz istilâsı Anadolu'nun Türkleştirilmesi hususunda büyük katkı sağlamıştır. Nitekim 13. yüzyılda bu bölgeyi ziyaret eden Avrupalı seyyah Marko Polo, seyahatnamesinde Anadolu için, "Burası dağ taş Türkmen dolmuş" tabirini kullanmıştır. Avrupa kaynakları da Anadolu'ya ilk kez bu yüzyılda "Türkiye" adını vermişlerdir. Ancak Cengiz orduları bütün Orta Asya'yı istila etmekle yetinmemiş, Kıpçakların yaşadığı Karadeniz'deki Deşt-i Kıpçak bölgesini, İran ve Irak'la birlikte Anadolu'yu da istilâ etmiştir. Yani Anadolu'ya yığılan Oğuz Türkleri de Cengiz istilâsından kurtulamamışlardır. Deşt-i Kıpçak bölgesindeki Kıpçak Türklerinin önemli bir kısmı da yine Cengiz korkusundan Balkanlar'dan Macaristan'a kadar olan bölgeye yoğun göçler yapmışlardır. Balkanlar'a yapılan Türk göçlerinin ikinci büyük halkasını Kıpçak Türkleri oluşturmaktadır.
13. yüzyıldaki Cengiz istilâsının en büyük etkilerinden biri de Türk dili üzerinde olmuştur. Türk dili bu yüzyılda üç yazı diline ayrılmıştır. Bu yazı dilleri sırasıyla şöyledir:
- Orta Asya Türkçesi (Harezm ve onun devamı olan Çağatay Türkçesi): Eski Türkçenin (Gök Türk, Uygur ve Karahanlılar devrinde yazılan ve konuşulan Türkçe) devamı niteliğindedir. Bugün Türkçeyi devam ettiren çağdaş lehçeler şunlardır: Özbek Türkçesi, Yeni Uygur Türkçesi.
- Kıpçak Türkçesi: Kıpçakların Karadeniz'in kuzeyindeki Deşt-i Kıpçak bölgesinde ve Memluk devletinde (bu devleti de paralı asker olarak Mısır'a giden Kıpçaklar kurmuşlardır) yazılan ve konuşulan Türkçedir. Kıpçak Türkçe-sinin çağdaş lehçeleri şunlardır: Kırım Türkçesi, Karaçay-Balkar Türkçesi, Kumuk Türkçesi, Tatar Türkçesi, Başkurt Türkçesi, Kara Kalpak Türkçesi, Nogay Türkçesi, Kazak Türkçesi, Kırgız Türkçesi.
- Oğuz Türkçesi (Osmanlı Türkçesi): Anadolu'ya göç eden Oğuz Türklerinin konuştukları ve yazdıkları Türkçe. Oğuz Türkçesinin çağdaş lehçeleri de şunlardır: Türkiye Türkçesi, Gagavuz Türkçesi, Azeri Türkçesi, Türkmen Türkçesi (Türkmenistan ve Afganistan'daki Türkmenler).
Moğolların istilâ ettiği bölgeler yoğun Türk nüfusu altında olduğu için Cengiz'in evlatları bir iki nesil sonra 14. yüzyılın başlarından itibaren Türkleşme ve İslamlaşma sürecine girmiştir. Bu yüzyılda Deşt-i Kıpçak bölgesinde kurulan Altın Ordu devleti, Orta Asya'da kurulan Çağatay devleti, onun devamı olan Timur devleti ve İran'da kurulan İlhanlılar artık birer Türk devletleridir. Anadolu'da Cengiz'in fazla bir etkisi olmamıştır.
14. yüzyılın başında uç beyliği olarak kurulan Osmanlı devleti yüzyılın sonunda tüm Balkanlar'ı fethetmiştir. Bunun sonucu olarak Balkanlar'a üçüncü büyük Türk dalgası göçe başlamıştır. Oğuzların oluşturduğu bu göç dalgası yüzyıllarca sürmüştür. Balkanlar 600 yıl boyunca Türklerin hâkimiyetinde kalmıştır. Bu topraklara Türkler "Evlâdı Fatihan" yani "Fatihlerin Çocukları" adını vermişlerdir. Çünkü bu topraklara giden Türkler, Balkanlar'daki Türk fütuhatının öncü kolları olmuşlardır.
20. yüzyılın başlarında Balkanların elden çıkmasıyla birlikte milyonlarca Türk tekrar Türkiye'ye göçe zorlanmıştır. 93 Harbi diye anılan 1877-1878 Türk-Rus Savaşından günümüze kadar Balkanlardan Türkiye'ye Türk göçü devam etmektedir.
Balkanlar'da Konuşulan Türk Dili
Bugün Balkanlar'da Türk kökenli halkların konuştuğu diller, Türkiye Türkçesinin ağızları hükmündedir. Yani hiçbiri yazı dili değildir. Bir başka deyişle Balkan Türkleri yazıyı Türkiye Türkçesi ile yazarlar. Çünkü Balkanlar'da konuşulan Türkçe büyük ölçüde Oğuz Türkçesidir.
Balkanlar'daki Türk ağızları dil özellikleri açısından kendi aralarında farklılıklar göstermektedir. Mesela Bulgaristan'da konuşulan Türkçe ile Koso-va'da konuşulan Türkçe arasında bazı ortak yanlar bulunabileceği gibi, bazı noktalarda da her iki ağız birbirinden ayrılmaktadır.
- İki ağız arasındaki benzerlikler:
- Ünlü darlaşması: Kıpçak Türkçesinin bir özelliği olarak Balkan dillerinde yaygın bir ünlü darlaşması vardır. Bulgaristan ağzı: uul 'oğul', küüy 'köy', süyyüt 'söğüt' üülen 'öğlen' gibi. Kosova ağzı: Ümer 'Ömer', çüp 'çöp'.
- Devrik cümle kuruluşları:
Bulgaristan ağzı: Gülüşelek tutuvârelâ evin yolunu 'Evin yolunu gülüşerek tutversinler' Bu adamın vâmış bi gardaşı 'Bu adamın bir kardeşi varmış' Kosova ağzı: Cideym eve 'Eve gidiyorum' Bi ev kurmişlar o maydanlık-ta 'O meydanlıkta bir ev kurmuşlar'
- İki ağız arasındaki farklılıklar:
a. Kosova ağzı ile Bulgaristan ağzı arasındaki en belirgin ayrılık g > c, k> ç ayrılığıdır. Bulgaristan ağzında söyleyişi Türkiye Türkçesindeki gibi olan gve ksesleri Kosova ağzında c, ç'ye çevrilmektedir. Bu ses olayı bir Kıpçak Türkçesi özelliğidir. Benzer ünsüz değişmeleri Türkiye'nin Karadeniz bölgesinde, Erzurum ağzında ve Irak Türkmen ağızlarında da gözlenmektedir. Kıpçak Türkçesi Karadeniz'in kuzeyindeki Türk boylarını etkilemekle kalmamış, Türkiye ağızlarını, Memlükler vasıtasıyla da Irak'taki Türkmen ağızlarını etkilemiştir. Bu özellik bilhassa Türkiye'nin Karadeniz kuşağında ve Kosova'da daha yoğun görülmektedir. Kosova ağzındaki şu örnekler ilgi çekicidir ve Karadeniz ağzına ne ölçüde benzediği açık olarak görülmektedir: cül < gül, celin
b. Şimdiki zaman çekimi
Bulgaristan ağzının şimdiki zaman eki -ıyer/ -iyer şeklindedir. Bu ekin çekimi de şöyledir:
geliyerin 'geliyorum'
geliyesin 'geliyorsun'
geliyeri 'geliyor'
geliyeris geliyoruz'
geliyesinis 'geliyorsunuz'
geliyele 'geliyorlar'
Kosova ağzı şimdiki zaman eki ise -i'dir:
celim 'geliyorum'
cesın 'geliyorsun'
celi geliyor'
celisık 'geliyoruz
celisınıs 'geliyorsunuz'
celilar 'geliyorlar'
NOT Bu çalışmada yardımlarından dolayı sayın Doç. Dr. Mesut ŞEN Beye teşekkür ederim.