Türk Dış Politikası, uzun bir zaman küresel ve bölgesel çaptaki sorunlar karşısında sınırlı politikalar üreterek var olan statükoyu bozmamaya çalışmıştır. Ancak sınırlarının ötesinde yaşanan gelişmeler Türkiye’nin güvenliğini ve çıkarlarını fazlasıyla tehdit etmekteydi. Böyle bir durumda bölgesel aktör olmasının avantajlarını göstermek için gerekli politikaları uygulamaya koyması gerekiyordu. Lozan Anlaşması ve daha sonra Irak sınırı için imzalanacak anlaşmayla beraber Türkiye, yaklaşık 500 yıldır hüküm sürdüğü bölgeden politik anlamda uzak kalmış, kendisine dayatılan statükoyu kabullenmiştir. Arap Baharı ile başlayan sürecin sonunda Suriye’de ortaya çıkan bir iç savaş, Türkiye’nin var olan statükoda revizyona gitmesini sağlamıştır.
2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı, küresel aktörlerin de dahil olmasıyla günümüze kadar uzamıştır. Suriye yönetimine karşı başlayan muhalif hareketin silahlanarak savaşa dönüşmesi ve DAEŞ terör örgütünün ülkenin kuzey ve doğusunda etkili olmasıyla belirli bir çözüm elde edilememiştir. Ülkenin farklı bölgelerinde birçok savaşan grubun bulunması, Suriye’nin başarısız devlet olmasını hızlandırmıştır. Rusya ve İran’ın Suriye hükümeti tarafında yer almasıyla birlikte Batı ve Türkiye destekli muhalif grupların arasındaki mücadelenin uzun sürmesine neden oluştur. DAEŞ’e karşı oluşturulan koalisyon ise terörle mücadele etmek amacıyla Suriye’de operasyonlar yapmaya başlamıştır. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde farklı yapılanmanın oluşması, bölge haritasında değişiklik olacağını göstermektedir.
En uzun güney sınırına sahip olduğu Suriye’de yaşanan bu durum, Türkiye’nin ulusal ve sınır güvenliğini tehdit etmektedir. DAEŞ terör örgütünün Türkiye sınırları içinde yaptığı saldırılar yeni güvenlik önlemlerinin alınmasına neden olmuştur. Suriye içinde yaşanan terör saldırıları nedeniyle Türkiye tarafına büyük bir göç yaşanmıştır. Bu durumun kontrol altına alınması için Türkiye tarafından teklif edilen güvenli bölgeye sıcak bakılmamıştır. Ancak durum daha da kötüye gitmiştir. Bunun dışında Türkiye için kırmızı çizgi sayılacak diğer bir durum ise Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt varlığıdır. Bu oluşum yani PYD varlığı PKK terör grubunun Suriye’deki koludur. Türkiye, ulusal güvenliğini korumak için böyle bir yapılanmaya izin vermemektedir. Bu durumu defalarca uluslararası ortamda dile getirse de PYD’nin alan genişletmesine Batı tarafından göz yumulmuştur. Böyle bir durum karşısında Türkiye ise kendi politikasını uygulamak zorunda kalmıştır.
1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasının 100.yıl dönümüne girerken, Suriye ve Irak devletlerinin sınırlarını belirleyen haritanın değişmesi gündeme gelmiştir. Lozan Anlaşması ile birlikte oluşan statükoyu kabul etmiş olan Türkiye, bu zamana kadarki gelişmeleri sadece takip etmiş ve sınırlı politikalar oluşturmuştur. Sınırın öteki tarafında birçok devlet aktörünün kendi çıkarları doğrultusunda politika oluşturmasına izin vermemesi en doğru politik kararlardan biridir. Bölgedeki gelişmelerin IKYB Başkanı Barzani tarafından da dile getirilmesi ve bölge haritasının gözden geçirilmesi gerektiğini söylemesi, yeni değişimlerin olabileceğini göstermektedir. 1 Oluşacak yeni düzen içerisinde ise Türkiye de aktif rol oynayacaktır. 24 Ağustos 2016’da Suriye sınırları içerisine Fırat Kalkanı harekâtı başlatan Türkiye, harekât tarihini Mercidabık Savaşı’nın 100.yıl dönümüne denk getirmiştir. Böylelikle Sykes-Picot Anlaşmasının belirlediği sınıra Türk tarihi müdahale etmiştir. Ayrıca bu durum da göstermektedir ki Türkiye, belirtilen statükoyu kendi çıkarları doğrultusunda revize etmektedir.
Türkiye’nin yaptığı sınır ötesi harekatın amacı, DAEŞ’i sınırdan uzaklaştırmak ve güvenli bir tampon bölge oluşturmaktır. Oluşturulan tampon bölgeye ise savaştan kaçanları tekrar yerleştirme hedeflenmiştir. Hızlı bir şekilde başlayan harekât başarılı olarak devam etmiş ve kısa bir süre içerisinde geniş bir alan DAEŞ terör örgütünden temizlenmiştir. Özgür Suriye Ordusu’ nu destekleyen Türk askerleri, bölgede bulunan Türkmen gruplarına da büyük ölçüde yardım etmiştir. Harekatın diğer bir amacı ise Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak belirlediği, Suriye’nin kuzeyinde oluşan PYD yapılanmasıdır. Fırat’ın batısına geçmeme sözü verildiği halde Münbiç’te varlığını koruyan hatta arttıran PYD, Fırat Kalkanı harekâtına da karşı bir duruş sergilemiştir. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenilen bir Kürt Koridoruna Türkiye engel olmuştur. Bu koridorun oluşması ise birçok sorunu da meydana getirecektir. Bunlardan birisi enerji, diğeri ise güvenliktir. Enerji alanında, özellikle petrol boru hatlarının bu koridor üzerinden geçmesi, Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi olmasını engelleyecektir. İran, Irak ve Suriye üzerinden gelecek İsrail boru hatları Türkiye yerine Kürt Koridoru güzergâhını izleyebilir. Böyle bir durumda enerji köprüsü avantajını kaybedecek olan Türkiye ekonomik zorluklar yaşayabilir. Güvenlik alanında ise kendi içinde ve sınır ötesinde PKK ile olan mücadele devam etmektedir. Oluşacak bir koridorda PKK, Türkiye’nin doğusunu ve güneyini 1 İdris Okuducu, “IKBY Başkanı Barzani: Sykes-Picot Antlaşması'yla halka büyük zulüm yapıldı“, sarmış olacaktır. Etki alanı genişlemiş olan PKK ile mücadele etmek Türkiye’nin bölgesel politikalarına sekte vurabilir. Bu iki önemli hususu değerlendiren Türkiye, sınır ötesi bir harekât düzenleyerek statükoyu bozmuş ve bölgedeki ağırlığını arttırmak istemiştir. Şu anki hedef ise PYD’nin Kürt Koridorunu engellemektir. Türkiye’nin askeri seçeneği kullanması diplomatik çözümlerin tükendiği anlamına gelmektedir. Revizyonist çözüm olarak bu seçenek, bölgedeki değişimlerde Türkiye’nin de aktif rol oynayacağını göstermiştir. Suriye’de oluşturulacak yeni politikalarda Türkiye kendi çıkarlarını ön planda tutmalıdır. Türk askerlerinin bölgede konuşlanması ve geniş bir alana yayılması, masada Türkiye’nin diplomatik kartlarını güçlendirecektir. Bu durumda elde edilecek kazançlar bundan sonraki dönemde Türkiye için oldukça önemli kazançlar sağlayacaktır. Sınırlarında çıkacak sorunlara müdahale etme kabiliyeti ise böylelikle artmış olacak ve bölgesel sorunlarda etkili politikalar izleyebilecektir.
Suriye’de sınır ötesi harekât düzenleyerek bölgesel gücünü göstermiş ve kanıtlamış olan Türkiye, Irak’taki Musul sorununa entegre olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Birçok devletin destek verdiği Musul Operasyonu 17 Ekim’de Irak Ordusu, Peşmerge ve yerel kuvvetler tarafından başlatılmıştır. 2014 yılından beri DAEŞ tarafından elde tutulan Musul, Türkiye için oldukça önemlidir. Gerek tarihsel varlığı gerekse stratejik önemi Musul’u fazlasıyla değerli kılmaktadır. Operasyon başlamadan önce Türkiye, oluşturulacak koalisyon içinde yer almak istemiş ancak Bağdat’ın buna karşı çıkması ve diğer ülkelerin istekli olmaması Türkiye’nin politikalarına engel olmuştur. Musul ve etrafında birçok Türkmen’in yaşaması Türkiye için oldukça önemli bir durumdur çünkü gerekli gördüğü bir durumda Musul için askeri seçeneği kullanabilecektir. Aynı zamanda İran destekli Haşdi Şabi kuvvetlerinin de bu operasyonda yer alması diğer bir sorundur. Telafer ve Musul’da yaşayan Sünni halka karşı bir katliam gerçekleştirilme riski vardır. Türkiye için en rahatlatıcı gelişme ise Başika bölgesindeki üste eğittiği yerel kuvvetlerin bu operasyonda yer alacak olmasıdır. En azından Türkiye bu yerel kuvvetler ile kendi politikalarını Musul içinde devam ettirebilir.
Sonuç olarak Türkiye, güney sınırlarında başlayan olaylar neticesinde başta bekle ve gör politikasını izlemiş daha sonra güvenlik tehditleri artınca askeri seçeneğini kullanmıştır. Bölgede yer alan DAEŞ ve PYD, Türkiye’nin güvenlik politikalarını olumsuz etkilemiştir. Başta diplomatik seçenekleri masaya yatırsa da istediği çözümleri elde edememiştir. Şu an Suriye içerisinde geniş bir alanı kontrol etmekle birlikte Suriye’nin kuzeyinde oluşacak bir koridoru engellemiştir. Böylelikle kendisine karşı olumsuz sonuçlar yaratabilecek birçok politikayı ve gelişmeyi de engellemiştir. Fırat Kalkanı harekatının başarılı olması, bölgede oluşabilecek diğer sorunlarla da baş edebileceğini göstermiştir. Musul’daki operasyona katılma isteğinin geri çevrilmiş olması. Türkiye’nin bölgedeki politikalarına engel olmayacaktır. Kendisi için bir güvenlik tehdidi olduğunda ya da kırmızı çizgileri aşıldığında uygun gördüğü bir şekilde bölgeye müdahale edecektir. Uzun yıllar boyunca statükoyu takip eden Türkiye, revizyonist değişimle kendi çıkarları için başarılı politikalarını uygulamaya koyacaktır.
http://aa.com.tr/tr/dunya/ikby-baskani-barzani-sykes-picot-antlasmasiyla-halka-buyuk-zulum-yapildi/573244
(Erişim tarihi: 01.11.2016)
2011 yılında başlayan Suriye İç Savaşı, küresel aktörlerin de dahil olmasıyla günümüze kadar uzamıştır. Suriye yönetimine karşı başlayan muhalif hareketin silahlanarak savaşa dönüşmesi ve DAEŞ terör örgütünün ülkenin kuzey ve doğusunda etkili olmasıyla belirli bir çözüm elde edilememiştir. Ülkenin farklı bölgelerinde birçok savaşan grubun bulunması, Suriye’nin başarısız devlet olmasını hızlandırmıştır. Rusya ve İran’ın Suriye hükümeti tarafında yer almasıyla birlikte Batı ve Türkiye destekli muhalif grupların arasındaki mücadelenin uzun sürmesine neden oluştur. DAEŞ’e karşı oluşturulan koalisyon ise terörle mücadele etmek amacıyla Suriye’de operasyonlar yapmaya başlamıştır. Ayrıca Suriye’nin kuzeyinde farklı yapılanmanın oluşması, bölge haritasında değişiklik olacağını göstermektedir.
En uzun güney sınırına sahip olduğu Suriye’de yaşanan bu durum, Türkiye’nin ulusal ve sınır güvenliğini tehdit etmektedir. DAEŞ terör örgütünün Türkiye sınırları içinde yaptığı saldırılar yeni güvenlik önlemlerinin alınmasına neden olmuştur. Suriye içinde yaşanan terör saldırıları nedeniyle Türkiye tarafına büyük bir göç yaşanmıştır. Bu durumun kontrol altına alınması için Türkiye tarafından teklif edilen güvenli bölgeye sıcak bakılmamıştır. Ancak durum daha da kötüye gitmiştir. Bunun dışında Türkiye için kırmızı çizgi sayılacak diğer bir durum ise Suriye’nin kuzeyinde oluşan Kürt varlığıdır. Bu oluşum yani PYD varlığı PKK terör grubunun Suriye’deki koludur. Türkiye, ulusal güvenliğini korumak için böyle bir yapılanmaya izin vermemektedir. Bu durumu defalarca uluslararası ortamda dile getirse de PYD’nin alan genişletmesine Batı tarafından göz yumulmuştur. Böyle bir durum karşısında Türkiye ise kendi politikasını uygulamak zorunda kalmıştır.
1916 yılında imzalanan Sykes-Picot Anlaşmasının 100.yıl dönümüne girerken, Suriye ve Irak devletlerinin sınırlarını belirleyen haritanın değişmesi gündeme gelmiştir. Lozan Anlaşması ile birlikte oluşan statükoyu kabul etmiş olan Türkiye, bu zamana kadarki gelişmeleri sadece takip etmiş ve sınırlı politikalar oluşturmuştur. Sınırın öteki tarafında birçok devlet aktörünün kendi çıkarları doğrultusunda politika oluşturmasına izin vermemesi en doğru politik kararlardan biridir. Bölgedeki gelişmelerin IKYB Başkanı Barzani tarafından da dile getirilmesi ve bölge haritasının gözden geçirilmesi gerektiğini söylemesi, yeni değişimlerin olabileceğini göstermektedir. 1 Oluşacak yeni düzen içerisinde ise Türkiye de aktif rol oynayacaktır. 24 Ağustos 2016’da Suriye sınırları içerisine Fırat Kalkanı harekâtı başlatan Türkiye, harekât tarihini Mercidabık Savaşı’nın 100.yıl dönümüne denk getirmiştir. Böylelikle Sykes-Picot Anlaşmasının belirlediği sınıra Türk tarihi müdahale etmiştir. Ayrıca bu durum da göstermektedir ki Türkiye, belirtilen statükoyu kendi çıkarları doğrultusunda revize etmektedir.
Türkiye’nin yaptığı sınır ötesi harekatın amacı, DAEŞ’i sınırdan uzaklaştırmak ve güvenli bir tampon bölge oluşturmaktır. Oluşturulan tampon bölgeye ise savaştan kaçanları tekrar yerleştirme hedeflenmiştir. Hızlı bir şekilde başlayan harekât başarılı olarak devam etmiş ve kısa bir süre içerisinde geniş bir alan DAEŞ terör örgütünden temizlenmiştir. Özgür Suriye Ordusu’ nu destekleyen Türk askerleri, bölgede bulunan Türkmen gruplarına da büyük ölçüde yardım etmiştir. Harekatın diğer bir amacı ise Türkiye’nin kırmızı çizgisi olarak belirlediği, Suriye’nin kuzeyinde oluşan PYD yapılanmasıdır. Fırat’ın batısına geçmeme sözü verildiği halde Münbiç’te varlığını koruyan hatta arttıran PYD, Fırat Kalkanı harekâtına da karşı bir duruş sergilemiştir. Suriye’nin kuzeyinde oluşturulmak istenilen bir Kürt Koridoruna Türkiye engel olmuştur. Bu koridorun oluşması ise birçok sorunu da meydana getirecektir. Bunlardan birisi enerji, diğeri ise güvenliktir. Enerji alanında, özellikle petrol boru hatlarının bu koridor üzerinden geçmesi, Türkiye’nin enerji geçiş ülkesi olmasını engelleyecektir. İran, Irak ve Suriye üzerinden gelecek İsrail boru hatları Türkiye yerine Kürt Koridoru güzergâhını izleyebilir. Böyle bir durumda enerji köprüsü avantajını kaybedecek olan Türkiye ekonomik zorluklar yaşayabilir. Güvenlik alanında ise kendi içinde ve sınır ötesinde PKK ile olan mücadele devam etmektedir. Oluşacak bir koridorda PKK, Türkiye’nin doğusunu ve güneyini 1 İdris Okuducu, “IKBY Başkanı Barzani: Sykes-Picot Antlaşması'yla halka büyük zulüm yapıldı“, sarmış olacaktır. Etki alanı genişlemiş olan PKK ile mücadele etmek Türkiye’nin bölgesel politikalarına sekte vurabilir. Bu iki önemli hususu değerlendiren Türkiye, sınır ötesi bir harekât düzenleyerek statükoyu bozmuş ve bölgedeki ağırlığını arttırmak istemiştir. Şu anki hedef ise PYD’nin Kürt Koridorunu engellemektir. Türkiye’nin askeri seçeneği kullanması diplomatik çözümlerin tükendiği anlamına gelmektedir. Revizyonist çözüm olarak bu seçenek, bölgedeki değişimlerde Türkiye’nin de aktif rol oynayacağını göstermiştir. Suriye’de oluşturulacak yeni politikalarda Türkiye kendi çıkarlarını ön planda tutmalıdır. Türk askerlerinin bölgede konuşlanması ve geniş bir alana yayılması, masada Türkiye’nin diplomatik kartlarını güçlendirecektir. Bu durumda elde edilecek kazançlar bundan sonraki dönemde Türkiye için oldukça önemli kazançlar sağlayacaktır. Sınırlarında çıkacak sorunlara müdahale etme kabiliyeti ise böylelikle artmış olacak ve bölgesel sorunlarda etkili politikalar izleyebilecektir.
Suriye’de sınır ötesi harekât düzenleyerek bölgesel gücünü göstermiş ve kanıtlamış olan Türkiye, Irak’taki Musul sorununa entegre olmak için büyük çaba sarf etmiştir. Birçok devletin destek verdiği Musul Operasyonu 17 Ekim’de Irak Ordusu, Peşmerge ve yerel kuvvetler tarafından başlatılmıştır. 2014 yılından beri DAEŞ tarafından elde tutulan Musul, Türkiye için oldukça önemlidir. Gerek tarihsel varlığı gerekse stratejik önemi Musul’u fazlasıyla değerli kılmaktadır. Operasyon başlamadan önce Türkiye, oluşturulacak koalisyon içinde yer almak istemiş ancak Bağdat’ın buna karşı çıkması ve diğer ülkelerin istekli olmaması Türkiye’nin politikalarına engel olmuştur. Musul ve etrafında birçok Türkmen’in yaşaması Türkiye için oldukça önemli bir durumdur çünkü gerekli gördüğü bir durumda Musul için askeri seçeneği kullanabilecektir. Aynı zamanda İran destekli Haşdi Şabi kuvvetlerinin de bu operasyonda yer alması diğer bir sorundur. Telafer ve Musul’da yaşayan Sünni halka karşı bir katliam gerçekleştirilme riski vardır. Türkiye için en rahatlatıcı gelişme ise Başika bölgesindeki üste eğittiği yerel kuvvetlerin bu operasyonda yer alacak olmasıdır. En azından Türkiye bu yerel kuvvetler ile kendi politikalarını Musul içinde devam ettirebilir.
Sonuç olarak Türkiye, güney sınırlarında başlayan olaylar neticesinde başta bekle ve gör politikasını izlemiş daha sonra güvenlik tehditleri artınca askeri seçeneğini kullanmıştır. Bölgede yer alan DAEŞ ve PYD, Türkiye’nin güvenlik politikalarını olumsuz etkilemiştir. Başta diplomatik seçenekleri masaya yatırsa da istediği çözümleri elde edememiştir. Şu an Suriye içerisinde geniş bir alanı kontrol etmekle birlikte Suriye’nin kuzeyinde oluşacak bir koridoru engellemiştir. Böylelikle kendisine karşı olumsuz sonuçlar yaratabilecek birçok politikayı ve gelişmeyi de engellemiştir. Fırat Kalkanı harekatının başarılı olması, bölgede oluşabilecek diğer sorunlarla da baş edebileceğini göstermiştir. Musul’daki operasyona katılma isteğinin geri çevrilmiş olması. Türkiye’nin bölgedeki politikalarına engel olmayacaktır. Kendisi için bir güvenlik tehdidi olduğunda ya da kırmızı çizgileri aşıldığında uygun gördüğü bir şekilde bölgeye müdahale edecektir. Uzun yıllar boyunca statükoyu takip eden Türkiye, revizyonist değişimle kendi çıkarları için başarılı politikalarını uygulamaya koyacaktır.
http://aa.com.tr/tr/dunya/ikby-baskani-barzani-sykes-picot-antlasmasiyla-halka-buyuk-zulum-yapildi/573244
(Erişim tarihi: 01.11.2016)