Sözlerime başlamadan önce öncelikle TASAM'a ve TASAM Başkanı Sayın Süleyman Şensoy'a teşekkür etmek istiyorum. Kendilerinin de açılış konuşmalarında belirttikleri üzere, CICA'ya ilişkin uluslararası nitelik taşıyan bir akademik çalışma yaptığımızda ve çeşitli arama motorlarına girdiğimizde CICA ile ilgili çok fazla kaynağa rastlamamaktayız. Bu yüzden düzenlenen bu konferansın, CICA'nın gerçek işlevlerinin neler olduğu konusunda kamuoyunu ve akademik çevreleri aydınlatmaya yarayacak çok önemli bir araç olacağını düşünüyoruz.
Sayın Şensoy'un konuşmasında ifade ettiği ikinci husus ise güvenlikle ilgili konuların genellikle çok dar bir çerçevede ele alınmış olmasıdır ve bu durum çok eski dönemlerden beri böyledir. Güvenlikle ilgili konular genellikle dışişleri bakanlıkları ve askeri makamlar arasında konuşulan ve sürekli olarak o çevrelerde müzakere edilen konulardır. Sayın Şensoy'un işaret ettiği husus, bu konuların müzakere sürecine sivil toplum ve düşünce kuruluşlarının da muhakkak suretle katkıda bulunması gerektiğidir. Bu katkı olmaksızın güvenlik meselelerini daha ileri götürebilecek aşamaları biz artık çoktan geçtik. Bu nedenledir ki bu konferansı çok önemsiyor ve yine bu konferansta yapılacak tartışmaların en azından Türk Dışişleri Bakanlığı açısından yol gösterici olacağını düşünüyoruz. Sizlerin burada yapacağı katkıları büyük bir dikkatle inceleyeceğimizi ifade ediyoruz ve burada yapacağınız katkıların çalışmalarımıza önemli bir ek girdi sağlayacağına inanıyoruz. Bu nedenle de TASAM'a ve bu konferansın düzenleyicilerine teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Türkiye'nin CICA perspektifi konusunda bilgi vermeden önce çok kısa bir şekilde Türkiye'nin CICA'ya bakışını özetlemek isterim. CICA'nın 1992'de Sayın Nursultan Nazarbayev tarafından BM Genel Kurulu'nda yapılan bir konuşmayla gündeme getirilmesinden itibaren Türkiye bu sürece çok büyük bir ilgi duymuştur. 1990'lı yıllara geri dönüp baktığımızda, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından yeni bir düzenin ortaya çıktığı bir dönemle karşı karşıya kalmaktayız. İşte bu dönemin içerisinde Sayın Nazarbayev'in Asya coğrafyasında, Avrupa coğrafyasında çok uzun müddetten beri yapılan çalışmalardan da esinlenerek, bir girişim başlatması ve bu girişimi ileriye götürmeye gayret sarf etmesi Türkiye tarafından çok kuvvetle desteklenmiş ve bu süreç içerisinde Türkiye, CICA'nın/bu düşüncenin ilk oluşumundan itibaren yapılan tüm çalışmalara çok aktif biçimde katılmıştır. Açıkça söylemek gerekirse, bu sürecin hem fikir babası hem de bu süreci ileriye götüren Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Nursultan Nazarbayev'dir.
Bugün CICA, 7-9 Haziran'da yapacağımız zirveyle, Vietnam'ın ve Irak'ın da katılmasıyla birlikte, 22 üyenin bir araya geldiği ve gözlemci ülkelerin bulunduğu bir örgüt haline dönüşecektir. Her ne kadar kamuoyunda şu aşama itibariyle çok fazla bilinmiyor da olsa, CICA bugün artık önemli bir hukuki ve örgütsel altyapıya sahiptir ve bu iki açıdan CICA'nın bugün geldiği nokta hiç küçümsenmeyecek bir seviyededir. Bu nedenle ben huzurlarınızda tekrar, uluslararası camiaya böyle bir örgüt kazandırdığı için Sayın Nazarba-yev'e teşekkürlerimi ifade etmek istiyorum.
Türkiye'nin CICA perspektifini ifade ederken önce CICA'nın temel belgelerine ve temel felsefesine bakmamız gerekir. CICA'nın temel belgesi "Al-matı Senedi"dir. Bu senet, 2002 yılında Almatı'da ilk zirve ile birlikte imzalanan ve CICA'nın aynı zamanda altyapısını da oluşturan bir belgedir. Ancak Al-matı Senedi'ne geçmeden önce değinmemiz gereken birkaç kavram var.
Az önce diğer bir konuşmacı "güvenliğin bölünmezliği" yani "indivisibi-lity of security"den söz etti. CICA'nın temel belgelerine baktığımızda da, logosunda her ne kadar "security" sözcüğü yoksa da güvenliğe atıf yapan "confi-dence"sözcüğünün olduğunu ve yine bu temel belgelerin hepsinde sürekli olarak güvenlik konusunun işlendiğini görüyoruz. Bunlar "indivisibility of secu-rity" yani "güvenliğin bölünmezliği ilkesi" ile "comprehensive concept of se-curity", yani "kapsamlı güvenlik anlayışı"dvr ve bu iki kavram bütün CICA belgelerinin temelini teşkil eder. Bunlardan "kapsamlı güvenlik anlayışı", yani güvenliğin sadece bir askeri güvenlik olmadığı, güvenliğin aynı zamanda ekonomik boyutunun, çevre boyutunun ve insani boyutunun olduğuna dair yaklaşım, güvenliğin artık sadece bir askeri anlayışı yansıtmadığını ortaya koyar.
İşte CICA belgeleri, özellikle de Almatı Senedi ve 1999 yılında imzalanmış olan bildiri, bu hususları çok kapsamlı biçimde ele almaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında da, devlet ve hükümet başkanlarının CICA'yı kuran temel belgeler olarak kabul ettiği bu belgelerin, güvenliğe kapsamlı bir yaklaşım getirdiğini ve güvenliğin esasında işbirliğine dayalı bir anlayış olduğunu ortaya koyduğunu görmekteyiz. İşte bu anlayıştan hareket ederek söz konusu amaçlara ki bunlar ulvi amaçlardır, nasıl ulaşacağımıza karar vermemiz gerekmektedir. Hem CICA belgelerinde yer alan hem de şimdiye kadar güvenlik alanında, diğer örgütlerde ve diğer süreçlerde yapılan çalışmalardaki temel araç ise bizim görebildiğimiz kadarıyla "diyalog"dur. Bizim dönem başkanlığımız sırasında CICA çerçevesinde yapılacak çalışmalarda temel olarak üstünde duracağımız konulardan bir tanesi esasen mevcut olan diyalogu derinleştirmek, daha ileri hale getirmek ve bunun aracılığıyla CICA'nın temel belgelerinde öngörülmüş olan hedefleri, şimdiye kadar ulaşılmış olan birtakım hedeflerin üzerine yeni hedefler koyarak daha ileriye götürmektir. Peki, buna nasıl ulaşacağız ve bu konudaki hedefimiz nedir?
Daha önce de belirttiğim üzere, bütün bu güvenlik kavramlarına baktığımızda, 1973 yılından yani AGİT Helsinki Belgesi'nden itibaren hep beraber üstünde durduğumuz ve yıllardan beridir tekrar ettiğimiz temel kavramın "güvenliğin bölünmezliği" ilkesi yani "indivisibility of security" dediğimiz kavram olduğunu görmekteyiz. Bu kavramı kısaca açıklamak gerekirse; "her ülkenin güvenliği bir diğer ülkenin güvenliğine doğrudan bağlıdır ve hiçbir ülke güvenliğini diğer bir ülkenin güvenliği aleyhine arttırmamalıdır." Söz konusu bu kavramlar, yani "güvenliğin bölünmezliği' ilkesi (indivisibility of security) ile biraz önce de ifade etmiş olduğum "kapsamalı güvenlik anlayışı" (comprehensive concept of security), uluslararası camiada özellikle AGİT süreci çerçevesinde yerleşmiş olan kavramlardır.
Bunların haricinde, zaman içerisinde ortaya çıkan ve yıllardan beridir üzerinde çalışılan ama içeriği konusunda tam olarak bir mutabakata varılamamış olan kavramlardan bir tanesi de "cooopperrratttive security yani Türkçede "işbirliğine dayalı güvenlik" olarak ifade edebileceğimiz kavramdır. Biraz önce değindiğimiz güvenlik kavramları içerisinde "kolektif/ortak güvenlik"ten bahsettik. "Collective security" yani "kolektif/ortak güvenlik" dediğinizde, güvenliğin içerisinde her ne olursa olsun bir muhasım, bir karşı taraf anlayışı olacaktır. Bundan kaçınmak mümkün değildir. Bu, çok eski dönemlerden beri güvenlik kavramları çerçevesinde ortaya çıkmış bir uygulamadır.
İşbirliğine dayalı güvenlikte ise -bizim yorumumuz çerçevesinde- ortada bir hasım, bir muhasım, bir düşman yoktur. Önemli olan bütün ülkelerin birlikte yaşayabileceği daha ileri bir güvenlik anlayışına, işbirliği yaparak ulaşabilmektir. Bu, işbirliğine dayalı güvenliğin temel amaçlarından bir tanesidir. Peki, bu işbirliği hangi alanlarda gerçekleşecektir?
CICA'nın mevcut belgelerinde bu işbirliği alanları zaten belirlenmiştir. CICA belgeleri "siyasi-askeri güvenlik"ten bahsetmektedir. Yerleşmiş terminolojide "political-ntilitary conffidencce building measures" olarak geçen ifade, CICA belgelerinde "siyasi-askeri" diye geçer. İkisi yer değiştirmiştir: siyasi ve askeri. Diğer hususlar ise ekonomik konularda, çevre ile ilgili konularda ve de tabi ki insani boyut ile ilgili konularda yapılan ve yapılması gereken ça-lışmalardrr.
CICA'nın bir süreç olarak başlamasının üzerinden 18 yıl, bu süreç içerisinde bir belgenin ortaya konmasının üzerinden ise tam 8 yıl geçmiştir. Bu geçen süre içerisinde CICA'da kabul edilen belgelere baktığımızda, bu saymış olduğum kapsamlı güvenliğin içerisine giren hemen hemen bütün alanlarda belge üretildiğini görüyoruz. Siyasi-askeri konularda hazırlanmış kataloglar var. Ekonomik konularda çok önemli çalışmalar yapılıyor. İnsani boyutla ilgili olarak da, çok mütevazı da olsa birtakım çalışmalar CICA'da yapıla geldi ve bundan sonra da yapılacak.
Bizim gözümüze çarpan bir başka önemli husus ise 2004 yılında CICA'da kabul edilen "Siyasi-Askeri Konularla İlgili Güven Arttırıcı Önlemler Katalogu nun, 2004 yılından sonra CICA'da bir kenara bırakılmış olmasıdır. Tabi ki bu katalog bağlayıcı bir katalog değildi ve bu katalogda yer alan güven arttırıcı önlemler de bağlayıcı güven arttırıcı önlemler olmayıp, sadece isteğe bağlı olarak uygulanabilecek, fakat aynı zamanda üzerinde çalışılması da mümkün olan konular olarak belirlenmişti.
2007 yılına gelindiğinde ise yeni bir belge kabul edilmiş ve kabul edilen bu yeni belge ile siyasi-askeri konularda yapılması gereken çalışmalar üye ülkelerin mutabakatıyla bir kenara bırakılmış veyahut daha ileriye götürülme-miştir. Şimdi burada biz bunu şuna benzetiyoruz: Güvenlikle ilgili çalışmalarda birtakım araçlar kullanırsınız. Bu araçlardan en önemlisi devletler arasındaki ilişkilerdir. Eğer biz şimdi devletlerarası ilişkileri bir kenara bırakıp, sadece ve sadece 21. yüzyılda ortaya çıkmış uluslar üstü riskler ve tehditler üzerinde durursak, yani devletler arasında temel olarak ele alınması gereken ve bu işin, yani alfabenin, bizim açımızdan başlangıcı olan konuları bir kenara bırakmaya kalkarsak önemli bir eksikliğe yol açarız. Bir anlamda, alfabedeki harfleri sıralarken alfabenin "a"sını, "b"sini ve "c"sini bir tarafa bırakmış olacağımız bir durumla karşılaşmış oluyoruz. Bu nedenledir ki CICA çerçevesinde önümüzdeki dönemde, siyasi-askeri alandaki güven arttırıcı önlemler üzerinde tüm ülkelerin mutabakatıyla çalışma yapılması öngörülmektedir. Bu, dönem başkanlığımızın temel öncelikleri arasında yer almaktadır.
Peki, bunu nasıl başaracağız? Bu, diyalogla gerçekleşecektir. CICA oydaşına usulüyle çalışan bir örgüttür. Ülkelerin mutabakatı olmadan hiçbir sonuca ulaşılması mümkün değildir. Biz diyalogla her türlü sonuca ulaşılabileceğine inanıyoruz. Bu çerçevede dönem başkanlığımız sırasında özellikle üzerinde durmayı hedeflediğimiz ana konulardan bir tanesi siyasi işbirliğidir. Siyasi-askeri konularda esasen CICA'nın ihtiyacı olan, güven arttırıcı önlemler katalogunda yer alan hususları ileriye götürmek, bu konuda çalışma grupları kurup, bunu uzun vadeli ve iyi yapılandırılmış bir diyalogla desteklemektir. Bu CICA'yı daha ileriye taşıyacaktır.
Yine bu anlayıştan hareketle dönem başkanlığımızın temel hedeflerini, başka bir deyişle dönem başkanlığımızın mottosunu da "constructing coooope-rattive security in Asia" yani "Asya'da işbirliğine dayalı bir güvenlik oluşturmak" şeklinde belirlemiş olduğumuzu ifade etmek isterim. Dediğim gibi bunun çok kolay bir hedef olmadığını biliyoruz. Üyelerine bakıldığında CI-CA'nın birbirleriyle çelişen önceliklere, çıkarlara ve birbirleriyle çatışan hedeflere sahip ülkelerin bir araya gelmiş olduğu bir kuruluş olduğunu görmekteyiz. Biz bunu şöyle tanımlıyoruz: Bu ülkelerin bir masa etrafında bir araya gelmeleri, belirli konuları konuşabilmeleri ve bir diyalog kurabilmeleri bile başlı başına bir güven arttırıcı önlemdir. Bazı üye ülkeler var ki BM çatısı hariç hiçbir yerde bir araya gelemiyorlar. Öyle bir tablo, öyle bir toplantı düşünün ki birbiriyle bütünüyle farklı görüşlere sahip taraflardan oluşsun. Burada biraz kişisel bir örnek vermek istiyorum. 2002 yılında, Almatı Senedi'nin ilk hazırlandığı ve yayımlandığı dönemde, Dışişleri Bakanlığı'nın bu işlerden sorumlu genel müdür yardımcısı olarak Almatı'da müzakerelere katıldım ve o esnada terörizmle ilgili bildirinin müzakeresini yaptım. 2002 yılı içerisinde CICA, terörizmle mücadele konusunda bir belge kabul etti. Bu belgenin kabul edildiği toplantının üyelerinin bilindiğini varsaydığım için tekrarlamak istemiyorum; ancak CICA, birbirine taban tabana zıt görüşleri savunan ve kimi ak kimi kara diyen ülkelerin bir araya gelebileceğini göstermiştir.
Bu anlayıştan hareketle bizim CICA'ya olan inancımız açıkça ifade etmek isterim ki o dönemde başlamıştır. Terörizm gibi çok muğlak bir kavramın tanımı konusunda tartışmaların sürdüğü bir dönemde- ki ben bugün bile böyle bir tanımın bulunabilmiş olduğunu sanmıyorum- ve uluslararası alanda halen daha tanımı konusunda, üzerinde mutabık kalınmayan bir alanda bir belge ortaya çıkarabilmiş bir oluşumun/bir örgütün siyasi-askeri güven arttırıcı önlemler gibi konularda zor aşamalardan geçmesinin mümkün olduğunu düşünüyorum. Bu inançla da CICA'yı, sırf dönem başkanlığımız nedeniyle atfettiğimiz değerden bağımsız olarak, Asya coğrafyasında güvenliğe, istikrara, barışa ve dolayısıyla refaha katkıda bulunacak önemli bir araç, önemli bir enstrüman, önemli bir örgüt olarak görüyoruz.
Biliyoruz ki Asya coğrafyasında başka örgütler de var: Şanghay İşbirliği Örgütü ve biraz önce bahsedilen Merkezi Antlaşma Örgütü gibi. CICA'nın bu örgütlere göre karşılaştırmalı bir üstünlüğü var.
CICA çok geniş bir üyelik alanına sahip. 7-9 Haziran'da yapılacak olan İstanbul Zirvesi'nde ilk defa bağışıklıklara ve diplomatik ayrıcalıklara dair bir antlaşma, hukuki bir belge imzalanacak. Üye yapısına bakıldığında, BM Güvenlik Konseyi'nin iki daimi üyesinin CICA'nın üyeleri arasında yer aldığını görmekteyiz. Asya, ekonomik açıdan bakıldığında bir dev olarak görülmektedir. Bundan önceki bazı toplantılarda ifade etmiştim. Sayın Şensoy'dan esinlenerek söyleyebilirim ki, bundan önceki 19. ve 20. asırlara çeşitli isimler konulabilir ama 21. asır muhtemelen bir "Asya Asrı" olacak ve böyle anılacaktır. Şunu da belirtmek isterim ki "Asya"yı burada jenerik anlamda kullanıyorum. CICA'nın Asya Kıtası içerisindeki geniş coğrafyasına bakıldığında, "Asya coğrafyası" tabirinin yanında "CICA coğrafyası" tabirinin de kullanılması gerektiğini ifade etmek istiyorum.
Asya'nın diyaloga ve dolayısıyla CICA gibi yapılanmalara ihtiyacı var. Biz CICA'nın bu amaca uygun olduğunu düşünüyor ve iki sene boyunca üstleneceğimiz dönem başkanlığımız sırasında CICA'yı çok büyük bir inançla, bulunduğu yerden çok daha ileri noktalara götürmeye gayret göstereceğimizi ifade etmek istiyoruz. Bunun bir konsensüs, bir oydaşma temelinde mümkün olduğunu biliyoruz. Bunun kolay olmadığını da biliyoruz. Ama yıllardan beri içinde bulunduğumuz güvenlik çalışmaları bize şunu göstermiştir ki hiçbir amaca kolay ulaşılmıyor. Burada, yıllarca maiyetlerinde çalıştığım çok değerli Büyükelçilerim var. Biz kendileriyle, tek bir kelimeyi 36 saat müzakere ettiğimiz forumlara katıldık. Bu nedenle de açıkça söylemek gerekirse bu tür yapılanmaların ve diyalogların benzerlerinin Asya coğrafyasında neden oluştu-rulamayacağı gibi bir soruyla karşılaşıldığında benim şahsi cevabım neden oluşturmamasın oluyor.
Biz Türkiye olarak ve de tabi ki tüm üye ülkelerle birlikte, dönem başkanlığımız süresince büyük bir çaba sarf edeceğiz. Şunu söylemek istiyorum ki artık güvenlik çalışmaları sadece askeri makamların ve savunma bakanlıklarının tekelinde olan bir konu değildir. Sivil toplumun, akademisyenlerin ve düşünce kuruluşlarının da bu konudaki çalışmalara katkıda bulunması gerekiyor.
Son olarak, bulunduğumuz toplantıyı/konferansı bu çerçevede yapılmış çok önemli bir etkinlik olarak gördüğümüzü belirtmek istiyor ve hepinize teşekkür ediyorum.