Irak'ın Geleceği Ortadoğu'nun Geleceğidir

Yorum

Osmanlı devlet anlayışı; egemenliği altına aldığı bölgelerde yeni kimlikler inşa etmek yerine, var olan baskın unsurları devlete bağlayarak egemenliği sürdürme biçiminde kendini göstermiştir. Batılı ülkeler ise bilhassa 1. Dünya Savaşı’nın ardından bölgemizde etki alanı olarak paylaştıkları ülkelerin önemli bir kısmında, kimliksel açıdan sayıca daha az bulunan unsurları ön plana çıkararak bu ülkeler üzerindeki kontrollerini perçinlemeye ve sürekli hale getirmeye çalışmışlardır....

Osmanlı devlet anlayışı; egemenliği altına aldığı bölgelerde yeni kimlikler inşa etmek yerine, var olan baskın unsurları devlete bağlayarak egemenliği sürdürme biçiminde kendini göstermiştir. Batılı ülkeler ise bilhassa 1. Dünya Savaşı’nın ardından bölgemizde etki alanı olarak paylaştıkları ülkelerin önemli bir kısmında, kimliksel açıdan sayıca daha az bulunan unsurları ön plana çıkararak bu ülkeler üzerindeki kontrollerini perçinlemeye ve sürekli hale getirmeye çalışmışlardır.

Bunun en çarpıcı örnekleri arasında; büyük çoğunluğu Sünnilerden oluşan Suriye’de % 9’luk Nusayri azınlığın, büyük çoğunluğu Şiilerden ve diğer azınlıklardan oluşan Irak’ta ise Sünnilerin yönetim kademelerinde hâkim konuma getirilmesi yer alır. İngiltere ve Fransa böylelikle, meşruiyet temelleri son derece zayıf olduğundan ancak dış güçlerin yardımı ile varlıklarını sürdürülebilecek yönetimler oluşturmayı amaçlamışlardır.

Bu politikalar ilerleyen süreçte milliyetçi akımların gelişmesini teşvik etmiştir. 1950’li ve 1960’lı yıllarda, tüm Üçüncü Dünya ülkelerinde görüldüğü gibi, Arap dünyasında da milliyetçilik çok güçlü bir akım haline gelmiş ve Batılı güçlerin bu ülkelerdeki mevcudiyetini tehdit etmeye başlamıştır. 1952’de Mısır’da, 1958’de Irak’ta monarşilerin yerini milliyetçiler tarafından kurulan hükümetler almıştır.

Irak’ta kurulan milliyetçi hükümetler tarafından - sözde - laik milliyetçi bir Arap kimliği oluşturma politikaları nihayetinde Sünnileri ön plana çıkarma, Kürtler açısından Araplaştırma ve Sünnileştirme politikalarına dönüşmüş, Saddam döneminde artan baskılar Şii ve Kürt çevrelerin merkezden uzaklaşmalarına neden olmuştur.

ABD Saddam’ı devirerek önce uygun bir ortam ve izleyen süreçte Millî birliği zedelenmiş zayıf bir Irak oluşturmak amacıyla Saddam yönetimine küskün Şii ve Kürt çevrelerle iş birliğine gitmiş, Şiileri ve Kürtleri ön plana çıkarmak için bir takım politikalar izlemeye başlamıştır. Bu durum komşu ülkelerin tamamında tepkilere yol açmış ve Irak’ın komşuları bir şekilde er ya da geç ABD karşıtı yaklaşımlar ve uygulamalar geliştirmişlerdir.

Dolayısıyla ABD tarafından Irak’ta uygulanan kimlik politikaları, ilgili tüm taraflar için sakıncaları gittikçe artan bir duruma neden olmuştur.

Irak’ın ezici çoğunluğunu oluşturan Şiilerin İran ile yakın ilişkiler geliştirmesi ve istikrarsız bir Irak’ın ABD’nin İsrail politikaları nedeniyle zaten çok kötü durumda bulunan imajının yerle bir olmasına yol açması ABD politikaları açısından iki önemli nokta olmuştur. ABD artık Şiiler, Sünniler, Arap milliyetçisi kesimler ve Kürtler arasındaki gerginlikleri yatıştırmanın çarelerini araştırmaya başlamıştır.

Bölge’deki siyasi aktörlerin mevcut durumu ise şöyle özetlenebilir:

Şiiler Irak’ta uzun dönemlerden beri ilk kez iktidar olmanın gururla karışık şaşkınlığını yaşamaktadır. ABD’nin, diğer büyük güçlerin, komşu ülkelerin ve bazı örgütlerin ülkeye müdahaleleri Irak gibi bir ülkede iktidar olmanın ne kadar zor olduğunu ortaya çıkarmış, bu durum şaşkınlığı daha da derinleştirmiştir.

İran elbette bu kimlikleri kullanma noktasında en önemli ülkedir. Ancak İran tarafından Irak’ta Şii kimliğin kullanılması İran için çok ciddi sakıncaları da beraberinde getirmektedir. En önemlisi ise İran’da kimlikler üzerinden bir Fars - Arap ayrışmasının ve daha sonra çatışmasının ortaya çıkması ihtimalidir.

Irak’ta kimliklerin kaşınması, Abadan petrolleri civarında yoğunlaşan Arap nüfus ile Fars kökenliler arasında bir ayrışmayı körükleyebilir. Bu ayrımcı politikalar dış güçler tarafından Azerilere aktarılabilir. İran bu durumun farkındadır ve bu nedenle Irak’ın toprak bütünlüğünü en fazla savunan ülkelerdendir. Ayrıca, Irak’ın tümü üzerinde Şiiler üzerinden etkili olmak varken, bölünme sonrasında İran’a düşman ve bölgede istikrarsızlık yaratacak unsurların oluşmasını istememektedir.

ABD, Şiileri Saddam rejimini devirmek ve zayıf müdahale edilebilir bir Irak ortaya çıkarmak için kullanma yoluna gitmiştir. Oysa bugün artık eskisi kadar rahat kullanmamaktadır.

Türkiye uzun süre soğuk kalmış ve sadece Sünnilerle diyalog kurmuş olsa da, Irak’ı kimlik üzerinden ayrıştırarak bazı kesimlerle ilişki geliştirip diğerlerini göz ardı etmenin zararlarını ilk fark eden ve ABD’ye bu konuda en net tavır geliştiren, Irak’ın bölünmesine ilk karşı çıkan ülke olmuştur.

Şii çoğunluk, Körfez ülkelerini ürkütmekte, uzak durmalarına neden olmaktadır. Oysa bu durum Irak’ın %50’den fazlasının Şii olduğu gerçeğini değiştirmez, eğer Körfez ülkeleri de Bölge’de istikrar istiyorlarsa kısa süre içinde ilişkilerini geliştireceklerdir.

Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkeleri, Irak’ta Şii unsurların ön plana çıkarılmasından en fazla rahatsız olan ülkelerdir. Körfez ülkeleri Selefilerin Şiilere karşı aşırı tutumları, politika geliştirme konusunda ABD’ye bağımlıkları ve diğer eksiklikleri nedeniyle Iraklı Şiilerle diyalog geliştirme konusunda zorlanmaktadır. Irak’ın İran için kolay bir av haline dönüşmesinden de çekinmektedirler. Irak’ta Şiilerin güçlenmesi Körfez ülkelerinin Humeyni döneminden beri en fazla çekindikleri ülke konumundaki İran ile ilgili korkularını daha da derinleştirmektedir.

Bu durum ABD’nin, Körfez ülkelerinin korkuları üzerinden Bölge’ye daha fazla müdahil olmasına neden olmaktadır. Ama bundan en fazla zarar görenler yine Körfez ülkeleridir. Çünkü artan İran korkusu silahlanma giderlerini artırmakta, Körfez ülkelerindeki Şii unsurların rahatsızlığını ve dolayısıyla bölünme riskini yükseltmekte ve kendi bölgeleri ile uzun vadeli sağlıklı politikalar geliştirmelerini engellemektedir.

Bugün gelinen nokta itibarı ile Irak’taki kimliksel bölünmenin derinleşmesi, sadece Türkiye için değil Bölge’deki tüm diğer ülkeler için derin bir istikrarsızlık kaynağı oluşturmaktadır. Bu durum ise Bölge’de sadece İsrail’in işine yarayabilir.

Irak’ın kimlik ve etnisite hatları üzerinden bu denli parçalanmış olmasında din - siyaset ilişkilerinin etkilerini - az ya da çok - tespit etmek mümkündür. Irak’ta Şiiler daha ziyade tarımla meşgul olan kırsal kesimi oluşturmaktadır. Tarih boyunca Irak’ta iktidar olarak değil, protest unsurlar olarak varlıklarını sürdürmektedirler. Ancak 20. yüzyıldan itibaren kente yönelişin artması ve orta sınıfın güçlenmesi ile birlikte Şiiler de doğal olarak siyasete müdahil olmaya başlamışlardır. Yine de tarih boyunca iki mezhebin mensuplarının barış içinde bir arada yaşadıkları hatta ortak düşmanlara karşı iş birliğine gittiği dönemler göz ardı edilemez.

Kimlik çatışmalarında en ağır bedeli doğrudan çatışan taraflar ödemektedir. Bununla birlikte Kürt sorunu nedeniyle Türkiye, bir sonraki aşamada ise İran, Şii sorunu nedeniyle de tüm Körfez ülkeleri büyük bir tehlike ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Eğer Irak’taki çatışmalar Körfez ülkelerine sıçramamışsa bunun en önemli nedeni, petrole bağlı olarak ABD’nin ve uluslararası toplumun burada bir kargaşa çıkmasına kesin olarak karşı durmasıdır.

Bölge, stratejik ve ekonomik bakımdan Batı için son derece önemlidir. ABD, İran ile dost olarak Bölge’deki varlığını “yumuşak güç“ boyutunda sürdürmeye çalışmış ama bu konuda başarılı olamayınca askeri güçle bölgeyi kontrole yönelmiştir. Ancak Irak’ta daha fazla kaos oluşması, ne uluslararası toplumun ne de komşu ülkelerin uzun süre tahammül edebileceği bir durumdur. Zira kriz hâli, ABD’nin meşruiyetini aşındırmaktadır.

Bölge’de farklı gündemleri olan pek çok siyasi aktör bulunmaktadır. Er geç bu gündemlerden bir “ortak gündem“ ortaya çıkacaktır. Ama önemli olan, daha fazla kan dökülmeden ve ekonomik kayba uğramadan bunun gerçekleştirilebilmesidir.

Siyasi yapı etnik ve mezhepsel ayrışmaları besleyecek şekilde inşa edilmiştir. Bu durum derhal düzeltilmelidir. Devlet kurumlarına işlerlik kazandırılmalıdır. Mezhep politikaları Irak’ı Lübnanlaştırmaktadır. Hatta Irak’taki mezhep çatışmalarının da Lübnan’da olduğu gibi İsrail’in işine yaradığı ve dolayısıyla Irak’taki ayrışmaların İsrail tarafından tetiklendiği yönündeki inançlar güçlenmektedir.

Irak’ın bütünlüğü Iraklıların elindedir. Özellikle bir Şii - Sünni çatışması olmadığı sürece ve Şiiler ile Sünniler Irak’ın bölünmesini istemedikleri sürece, Irak’ın bölünmesi beklenemez. Irak kendi kontrolünü kendi üstlenemezse, siyaset boşluk kabul etmeyecektir. Komşu ülkelerin, diğer dış aktörlerin ve elbette Türkiye’nin müdahil olması doğaldır.

Şii - Sünni çatışması, Kürt - Arap çatışması ya da diğerleri kaçınılmaz değildir. Öteki ve biz imajları zihinlerdedir. Sadece, çatışmanın gerekli olduğuna inananlar çatışırlar! Ama insanları çatıştırmak kolay, barışa ikna etmek zordur. Barış her halükarda başarılmak zorundadır.

Irak’ta kimlikler varlıklarını elbette koruyacaklardır. Ancak kimliklerin çıkarlara göre istismar edilmesi, yönlendirilmeye ve biçimlendirilmeye çalışılması, çıkarların kimlikler üzerinden tanımlanması, Irak vatandaşları başta olmak üzere tüm ilgili taraflar için büyük sakıncalar içermektedir. Kimliklerin manipüle edilmesi ve kimlik çatışmalarının körüklenmesi sadece ve sadece - o da ancak kısa vadede - İsrail’in işine yarayabilir. Ama uzun vadede Bölge ve dünya barışı için de büyük sakıncalar içermektedir.

Sorunun kaynağında küresel güçlerin, genelde Ortadoğu’yu özelde Körfez ülkelerini “kendi başına bırakılamayacak kadar önemli bir bölge “olarak görmeleri yatmaktadır. Küresel güçlerin Bölge’ye yaklaşım biçimlerine tepki olarak otoriter yönetimler ortaya çıkmış, otoriter yönetimler küresel güçlere araç olabileceğini düşündükleri yerel unsurları acımasızca ezmeye kalkmışlar, dış güçler de bu ezilmiş kesimleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yoluna gitmişlerdir.

Bu kısır döngü kırılmalıdır. İnisiyatif, Bölge’nin kendi unsurlarına geçmedikçe ve asıl karar alıcılar Bölge’nin yerli unsurları olmadıkça Irak’ta ve Bölge’de kalıcı istikrarın sağlanması zordur. Bölge ülkelerinin liderleri ya bu gerçeğin farkında değildirler ya da bedelini ödemeyi göze alamadıkları için bununla yüzleşmekten kaçınmaktadırlar. Toplumu karşılarına alıp modern dünyada mevcut kimliklerin uyum içinde yaşamanın önünde engel teşkil etmediğini anlatmaya cesaret edememektedirler.

Irak’ta 2003 yılından itibaren ortaya çıkan yönetici kesim, kendine güveni tam olmayan ve dolayısıyla ne istediğini bilemeyen kişilerden oluşmuştur. Bu da, yeni nesil yöneticilerin kendi kimliklerini tanımlamakta zorlandıklarını, kimlik krizi içinde olduklarını göstermektedir. Şii, Sünni, Kürt ya da diğer kimlik tanımlamaları üzerinden bir siyaset anlayışı geliştirildiğinde siyasi ve sosyal alanın tarafları tatmin edecek biçimde paylaşılması güçleşmekte, hatta imkânsız hale gelmektedir.

Modern ve Irak’ın tümünü kapsayacak tanımlar ise söz konusu etnik grupların ya da mezheplerin geleneksel tanımlamalarını tümüyle ortadan kaldırmakta, bu kimlikleri tehdit etmektedir. Irak’ta çözüm geleneksel ve modern kimlik tanımlamalarının kabul edilebilir bir noktada buluşturulmasından geçmektedir.

Kimlik temelleri üzerine inşa edilmiş olan mevcut Irak anayasasının değiştirilmesi gerekir. Irak vatanseverliğini savunan Şii, Sünni ya da Kürt her gruptan liderlerin desteklenmesi gerekir. Mezhepsel ya da etnik bağlantılar yerine Irak vatandaşlığı vurgusu geliştirilmelidir.

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2786 ) Etkinlik ( 223 )
Alanlar
TASAM Afrika 77 650
TASAM Asya 98 1121
TASAM Avrupa 23 652
TASAM Latin Amerika ve Karayip... 16 67
TASAM Kuzey Amerika 9 296
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1406 ) Etkinlik ( 54 )
Alanlar
TASAM Balkanlar 24 297
TASAM Orta Doğu 23 623
TASAM Karadeniz Kafkas 3 297
TASAM Akdeniz 4 189
Kimlikler ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1305 ) Etkinlik ( 78 )
Alanlar
TASAM İslam Dünyası 58 786
TASAM Türk Dünyası 20 519
TASAM Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2056 ) Etkinlik ( 83 )
Alanlar
TASAM Türkiye 83 2056

ABD’nin Suriye’de Mart 2011’de başlattığı iç savaşın geçmişi 1940 ve 1950’lere dayanıyor. CIA, 1940’ların sonunda Suriye hükümetine topraklarında bir ABD şirketine petrol boru hattı inşa etmesini istemiş, reddedilince de Batı düşmanı ve Komünist olmakla suçlamaya başlamıştı. CIA ajanları önce Şam’da...;

2008-2009 krizi, neo-liberal küreselleşme sürecinin merkezinde yaşanan ve önemli dönüşümleri beraberinde getiren kritik bir eşik olarak nitelendirilebilir. Söz konusu dönüşümlerin başında, artan gelir adaletsizliği ve küresel demokrasinin izleyeceği seyir gelmektedir. ;

Afrika, birçok ekonomi ve önemli sektörün toparlanmaya devam etmesi, ekonomik dengesizliklerin iyileşme belirtileri göstermesi ve bölgenin egemen borç baskılarının en kötüsünün geride kalmasıyla 2024'ü ekonomik bir yükselişle tamamlıyor. Dış borç ve borç servis yükleri hâlâ yüksek olmasına rağmen, d...;

Bundan sonra hayatımızda daha farklı şekillerde Çin konusunu duyacağımız için Çin’i daha yakından tanımak adına bazı notlarımı ve yorumlarımı sizlerle paylaşmak istedim. Buradaki tespitler direkt bir sonuca ulaşıyormuş gibi görünse de esasında son aylarda hem İngiltere hem başka yerlerde katıldığım ...;

Türkiye, yükselen bir güç olarak Afrika ile ilişkiler kurma yolunda çalışıyor. Uluslararası düzeyde bu, özellikle Somali ile dikkat çekici hale geldi. Turkish Airlinesin Somali ile tarifeli uçuşları bu bağlantının bir sembolü oldu ve hem cesur bir adım hem de sorunlu bir Afrika ülkesiyle bağlantıya ...;

Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki 28 Mart 1993 çatışmaları Türkiye ve Ermenistan ilişkilerini de olumsuz yönde etkilemiştir. 3 Nisan 1993’de Türkiye, Ermenistan'a tahıl sevkiyatını durdurdu ve iki ülke arasındaki kara sınırını kapattı. Tarihi sorunların yanı sıra, Dağlık Karabağ krizi, o zamandan ...;

Eskiden göz ardı edilen Arktik, bugün eriyen buzullar sayesinde küresel ticaret, enerji ve stratejik üstünlük mücadelesinin merkezi haline geldi.;

Stratejiler ve onların taktiksel ayakları her zaman gerçekliklere dayanmaz. Savaşta yumruk sayılmaz kavlinde olduğu gibi her türlü malzemeyi kullanmak da mubah görülür. Ermeni meselesi emperyalizmin geçen asrın başında Türk Devleti’ne kurduğu bir komplo olarak gerçekleşen olaylar silsilesini temsil ...;

10. İstanbul Güvenlik Konferansı (2024)

  • 21 Kas 2024 - 22 Kas 2024
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2024 Dönem 1

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programları ile katılımcılara stratejik yönetim ve liderlik alanlarındaki yeniliklerin aktarılması, Türkiye ve dünyadaki gelişmeler ışığında ulusal ve uluslararası güvenlik stratejileri konularında çok yönlü analiz, sentez ve değerlendirmeler yapabilmelerine, çözüm önerileri, farkındalık ve gelecek öngörüleri geliştirmelerine destek sağlanması amaçlanıyor.

  • 20 Oca 2024 - 10 Şub 2024
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Millî Savunma ve Güvenlik Akademisi Sertifika Programı | 2023 Dönem 1

21. yüzyıl güvenlik sorunlarının dönüşümünü takip edebildiğimiz bir dönem olarak dikkat çekmektedir.

  • 11 Kas 2023 - 02 Ara 2023
  • Cumartesileri 10.00-13.30 (Çevrimiçi) -
  • İstanbul - Türkiye

Türkiye - AB İlişkilerinin 60. Yılı ve Geleceği Konferansı

  • 24 Eki 2023 - 24 Eki 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Doğu Akdeniz Programı 2023-2025

  • 17 Tem 2023 - 19 Tem 2023
  • Sheraton Istanbul City Center -
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

6. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

9. İstanbul Güvenlik Konferansı (2023)

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul Kent Üniversitesi Kağıthane Kampüsü -
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Devlet geleneğimizde yüksek emsalleri bulunan Meritokrasi’nin tarifi; toplumda bireylerin bilgi, bilgelik, beceri, çalışkanlık, analitik düşünce gibi yetenekleri ölçüsünde rol almalarıdır. Meritokrasi din, dil, ırk, yaş, cinsiyet gibi özelliklere bakmaksızın herkese fırsat eşitliği sunar ve başarıyı...