Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi | Açılış Konuşması
Süleyman ŞENSOY, TASAM ve Dünya İslam Forumu Başkanı
( 23.09.2016, Kuala Lumpur )
Ekselansları Sayın Bakan, Sayın Hanımefendi Rektör Prof. Dr. Zaleha KAMARUDDIN, Türk Devleti’ni ve Türk Hükümeti’ni temsilen burada bulunan çok değerli Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Mehmet ERSOY, Bakan Yardımcısı Ekselansları Dusuki Ahmad TALEPNA, JAKIM’in çok değerli direktörü Sayın Osman MUSTAFA, çok değerli katılımcılar ve medya mensupları, hanımefendiler, beyefendiler, çok değerli diplomatik misyon temsilcileri.
Türkiye olarak 1. Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ve Sergisinde yaklaşık 140 kişilik bir heyetle burada olmaktan duyduğumuz memnuniyetle sözlerime başlamak istiyorum. Bu sürecin gelişiminde, Malezya tarafında başta Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi olmak üzere, Malezya Hükümeti’nin çok değerli kurumlarına, İİT Genel Sekreterliği’ne ve Türkiye tarafında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili tüm kurumlara, sürece destek ve katkıları için şükranlarımızı arz ediyorum.
Biz Türkiye olarak önümüzdeki yıl bu zirveyi devralacağımız ve Dünya İslam Forumu sekreteryasına da İstanbul’da ev sahipliği yaptığımız için, bu süreci çok önemsedik ve aylardır çalışıyoruz. Bu konuda kadın eksenli STK’lardan oluşan bir ulusal Organizasyon Komitemiz var. Bu organizasyon komitesinin başkanı, 400 bin kadın üyesi olan Memur Sendikaları Konfederasyonu Kadın Kolları Başkanı Sayın Habibe ÖCAL da aramızda.
Hem bu yılki zirvenin başarısı, hem de önümüzdeki yıla ait sürecin başarısı ve en önemlisi bunun küresel bir ağ hâline gelerek kurumsallaşması ve farklı ülkelerde devam etmesi noktasında büyük bir kararlılık içerisinde olduğumuzu, bir sivil inisiyatif olarak gelişen bu sürece ilgili resmî otoritelerimizin hem ulusal hem uluslararası yoğun destek ve ilgilerini beklediğimizi arz etmek istiyoruz.
Şüphesiz “nasıl bir dünyada yaşadığımız“; bugünkü Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesini anlamak adına da büyük önem arz ediyor. Çünkü doğu ve batı arasında çok sofistike parametrelerle rekabetin kızıştığı, insan zihninin ve altyapısının uyum sağlamakta zorlandığı, çok sofistike bir çağda yaşıyoruz. Burada “Müslüman Kadın“ unsurunun ifa edeceği işlevlerinin de çok hayati bir noktada durduğunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü dünyada dengeler değişiyor ve biraz geriye dönerek baktığımızda, 19. yüzyılın bir bütün olarak Avrupa çağı olduğunu, 20. yüzyılın yine bir bütün olarak Amerika çağı olduğunu, 21. yüzyılın ise yine bir bütün olarak Asya çağı olacağını hep birlikte görüyoruz. Nüfus ağırlığının çok önemli bir bölümü yine Asya’da bulunan İslam dünyasının da bu süreçten ve gelişmelerden, fırsatlardan ve tehditlerden doğru bir şekilde etkilenmesi için çok fazla çalışmamız gerektiği ortada.
Dünyayı üç temel paradigma şekillendiriyor ve özellikle 11 Eylül 2001 ile bu süreç hızlandı. Bunlar “mikro-milliyetçilik“, “entegrasyon“ ve “öngörülemezlik“ olarak önümüzde. İslam dünyasında yaşadığımız kaos ve Irak, Suriye, Yemen gibi birçok ülkede şu anda yaşanan sürecin başka İslam ülkelerini de etkilememesi için çok fazla farkındalığa ve çalışmaya ihtiyacımız var. Ayrıca bütün dünyayı etkileyen, tarafsız meydan okumalar altında yaşıyoruz içinde bulunduğumuz dönemde.
Bir açılış konuşması içerisinde çok detaya girme şansım yok ama “üretim - tüketim - büyüme" formülünün sürdürülemezliği; orta sınıfın hızlı bir şekilde tasfiyesi; enerji, su ve gıda güvensizliği; hayatın her alanında dördüncü boyuta geçiş, değişen devlet doğası ve beklenti yönetimine uyum noktasında İslam dünyası olarak çok ciddi eksiklerimiz olduğu gözüküyor.
Tüm bu süreç içerisinde bizim ülkelerimizin ihtiyacı olan ise iyi tanımlanmış bir siyasi hedef politikası, bu hedefi gerçekleştirecek bir ekonomi politikası ve bunun altına inşa edilecek olan sektörel politakalar şeklinde bir yapılandırma içerisine gitmemiz ve bu hedeflerin başarısı için; Müslüman kadının (her erkek çocuğunu yetiştiren bir kadın olduğuna göre) hem ulusal bütünlük açısından hem uluslararası etkinlik ve İslam dünyasının entegrasyonu açısından bir yumuşak güç olarak kapasite inşa etmesi gerekiyor. Ayrıca İslam dünyasının, Batı ülkelerinde ve nüfusu Müslüman olmayan ülkelerde çok güçlü bir İslam diasporası var ve bu İslam diasporasıyla ilgili çalışmalara da Kadın boyutunda çok büyük önem vermemiz gerekiyor.
Son olarak şunu söylemek isterim ki; politik dehayı destekleyen, ekonomik ve askerî güçtür. Sloganik ve romantik olarak konuştuğumuz her şey, ekonomik ve askerî güçle desteklenmediği zaman başarılı olamıyor. İslam dünyası olarak çok fazla özeleştiriye ihtiyacımız var. “Güç ve adalet“ ile desteklenmeyen hiçbir inanç ve görüş, kurumsal olarak temsil edilemez. Ancak yerel ve kişisel hayatlarda temsil edilebilir. Sistematik bir bakış açısı için hem ulusal ölçekte hem uluslararası ölçekte “güç ve adalet“ inşasını ülkelerimizde biriktirmemiz gerekiyor.
Bu zirvenin yapacağı en önemli katkının; bu toplantı ve takip eden çalışmalarda, Batı dünyası tarafından üretilen kadın literatürüne, karşılaştırmalı çalışmalarla çok önemli bir Müslüman Kadın perspektifi çizmesi olacağını düşünüyorum. Diğer bir önemli husus, şu anda bütün dünyada yaşanan, kültürel tek tipleşmenin getireceği olağanüstü risklere ve yaşamsal tehditlere karşı Müslüman Kadın unsurunun hem değerlerimizi hem geleneklerimizi koruma noktasında çok büyük bir işlev göreceği kanaatindeyim.
Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ile başlayan sürecin, tüm İslam dünyasında, İslam toplumlarında ufuk açıcı, eleştirel düşünceyi geliştirici bir süreç olmasını diliyorum. Tekrar tüm katılımcılara, protokolün çok değerli üyelerine; Ekselansları Sayın Bakan’a ve sizlere selam ve saygılarımı sunuyorum.
Süleyman ŞENSOY, TASAM ve Dünya İslam Forumu Başkanı
( 23.09.2016, Kuala Lumpur )
Ekselansları Sayın Bakan, Sayın Hanımefendi Rektör Prof. Dr. Zaleha KAMARUDDIN, Türk Devleti’ni ve Türk Hükümeti’ni temsilen burada bulunan çok değerli Türkiye Cumhuriyeti Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Bakan Yardımcısı Sayın Mehmet ERSOY, Bakan Yardımcısı Ekselansları Dusuki Ahmad TALEPNA, JAKIM’in çok değerli direktörü Sayın Osman MUSTAFA, çok değerli katılımcılar ve medya mensupları, hanımefendiler, beyefendiler, çok değerli diplomatik misyon temsilcileri.
Türkiye olarak 1. Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ve Sergisinde yaklaşık 140 kişilik bir heyetle burada olmaktan duyduğumuz memnuniyetle sözlerime başlamak istiyorum. Bu sürecin gelişiminde, Malezya tarafında başta Malezya Uluslararası İslam Üniversitesi olmak üzere, Malezya Hükümeti’nin çok değerli kurumlarına, İİT Genel Sekreterliği’ne ve Türkiye tarafında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımız başta olmak üzere ilgili tüm kurumlara, sürece destek ve katkıları için şükranlarımızı arz ediyorum.
Biz Türkiye olarak önümüzdeki yıl bu zirveyi devralacağımız ve Dünya İslam Forumu sekreteryasına da İstanbul’da ev sahipliği yaptığımız için, bu süreci çok önemsedik ve aylardır çalışıyoruz. Bu konuda kadın eksenli STK’lardan oluşan bir ulusal Organizasyon Komitemiz var. Bu organizasyon komitesinin başkanı, 400 bin kadın üyesi olan Memur Sendikaları Konfederasyonu Kadın Kolları Başkanı Sayın Habibe ÖCAL da aramızda.
Hem bu yılki zirvenin başarısı, hem de önümüzdeki yıla ait sürecin başarısı ve en önemlisi bunun küresel bir ağ hâline gelerek kurumsallaşması ve farklı ülkelerde devam etmesi noktasında büyük bir kararlılık içerisinde olduğumuzu, bir sivil inisiyatif olarak gelişen bu sürece ilgili resmî otoritelerimizin hem ulusal hem uluslararası yoğun destek ve ilgilerini beklediğimizi arz etmek istiyoruz.
Şüphesiz “nasıl bir dünyada yaşadığımız“; bugünkü Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesini anlamak adına da büyük önem arz ediyor. Çünkü doğu ve batı arasında çok sofistike parametrelerle rekabetin kızıştığı, insan zihninin ve altyapısının uyum sağlamakta zorlandığı, çok sofistike bir çağda yaşıyoruz. Burada “Müslüman Kadın“ unsurunun ifa edeceği işlevlerinin de çok hayati bir noktada durduğunun altını çizmek gerekiyor. Çünkü dünyada dengeler değişiyor ve biraz geriye dönerek baktığımızda, 19. yüzyılın bir bütün olarak Avrupa çağı olduğunu, 20. yüzyılın yine bir bütün olarak Amerika çağı olduğunu, 21. yüzyılın ise yine bir bütün olarak Asya çağı olacağını hep birlikte görüyoruz. Nüfus ağırlığının çok önemli bir bölümü yine Asya’da bulunan İslam dünyasının da bu süreçten ve gelişmelerden, fırsatlardan ve tehditlerden doğru bir şekilde etkilenmesi için çok fazla çalışmamız gerektiği ortada.
Dünyayı üç temel paradigma şekillendiriyor ve özellikle 11 Eylül 2001 ile bu süreç hızlandı. Bunlar “mikro-milliyetçilik“, “entegrasyon“ ve “öngörülemezlik“ olarak önümüzde. İslam dünyasında yaşadığımız kaos ve Irak, Suriye, Yemen gibi birçok ülkede şu anda yaşanan sürecin başka İslam ülkelerini de etkilememesi için çok fazla farkındalığa ve çalışmaya ihtiyacımız var. Ayrıca bütün dünyayı etkileyen, tarafsız meydan okumalar altında yaşıyoruz içinde bulunduğumuz dönemde.
Bir açılış konuşması içerisinde çok detaya girme şansım yok ama “üretim - tüketim - büyüme" formülünün sürdürülemezliği; orta sınıfın hızlı bir şekilde tasfiyesi; enerji, su ve gıda güvensizliği; hayatın her alanında dördüncü boyuta geçiş, değişen devlet doğası ve beklenti yönetimine uyum noktasında İslam dünyası olarak çok ciddi eksiklerimiz olduğu gözüküyor.
Tüm bu süreç içerisinde bizim ülkelerimizin ihtiyacı olan ise iyi tanımlanmış bir siyasi hedef politikası, bu hedefi gerçekleştirecek bir ekonomi politikası ve bunun altına inşa edilecek olan sektörel politakalar şeklinde bir yapılandırma içerisine gitmemiz ve bu hedeflerin başarısı için; Müslüman kadının (her erkek çocuğunu yetiştiren bir kadın olduğuna göre) hem ulusal bütünlük açısından hem uluslararası etkinlik ve İslam dünyasının entegrasyonu açısından bir yumuşak güç olarak kapasite inşa etmesi gerekiyor. Ayrıca İslam dünyasının, Batı ülkelerinde ve nüfusu Müslüman olmayan ülkelerde çok güçlü bir İslam diasporası var ve bu İslam diasporasıyla ilgili çalışmalara da Kadın boyutunda çok büyük önem vermemiz gerekiyor.
Son olarak şunu söylemek isterim ki; politik dehayı destekleyen, ekonomik ve askerî güçtür. Sloganik ve romantik olarak konuştuğumuz her şey, ekonomik ve askerî güçle desteklenmediği zaman başarılı olamıyor. İslam dünyası olarak çok fazla özeleştiriye ihtiyacımız var. “Güç ve adalet“ ile desteklenmeyen hiçbir inanç ve görüş, kurumsal olarak temsil edilemez. Ancak yerel ve kişisel hayatlarda temsil edilebilir. Sistematik bir bakış açısı için hem ulusal ölçekte hem uluslararası ölçekte “güç ve adalet“ inşasını ülkelerimizde biriktirmemiz gerekiyor.
Bu zirvenin yapacağı en önemli katkının; bu toplantı ve takip eden çalışmalarda, Batı dünyası tarafından üretilen kadın literatürüne, karşılaştırmalı çalışmalarla çok önemli bir Müslüman Kadın perspektifi çizmesi olacağını düşünüyorum. Diğer bir önemli husus, şu anda bütün dünyada yaşanan, kültürel tek tipleşmenin getireceği olağanüstü risklere ve yaşamsal tehditlere karşı Müslüman Kadın unsurunun hem değerlerimizi hem geleneklerimizi koruma noktasında çok büyük bir işlev göreceği kanaatindeyim.
Dünya Müslüman Kadınlar Zirvesi ile başlayan sürecin, tüm İslam dünyasında, İslam toplumlarında ufuk açıcı, eleştirel düşünceyi geliştirici bir süreç olmasını diliyorum. Tekrar tüm katılımcılara, protokolün çok değerli üyelerine; Ekselansları Sayın Bakan’a ve sizlere selam ve saygılarımı sunuyorum.