Özet
Neoliberalizmin ana argümanı, “sosyal devlet“ anlayışını ve “devlet müdahaleciliği“ni reddeden “minimalist devlet“ anlayışıdır. Neoliberal entelektüeller, “minimalist devlet“ anlayışının, Adam Smith’in ekonomi-politik düşüncesine dayandığını iddia ediyorlar. Bu çalışma, “minimalist devlet“ anlayışının Smith’in ekonomi-politik düşüncesinden hareketle türetilemeyeceğini ve formüle edilemeyeceğini gösteriyor. Çünkü Smith’in ekonomi-politik düşüncesi, tüm toplumun yararına bazı kamu hizmetleri yürütecek ve organize edecek olan bir tür “sosyal devlet“ anlayışını içermektedir.
Abstract
“State’s Functions and Public Services“ in Adam Smith’s Economic and Political Thought
Main argument of neoliberalism is concept of “minimalist state“ which refuses concept of “social state“ and “state interventionism“. Neoliberal intellectuals claim that concept of “minimalist state“ bases on Adam Smith’s economic and political thought. This study shows that concept of “minimalist state“ can not be generated and formulated from Smith’s economic and political thought since it involves a concept of “social state“ which would conduct and organize some public services in the benefit of society as a whole.
1. Giriş
Adam Smith (1723-1790), 1776 yılında yayınladığı Ulusların Zenginliğinin Nedenleri ve Doğası Üzerine Bir İnceleme (An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations) adlı eserinin V. Kitabının I. Bölümünde (Book V, Chapter I) devletin işlevleri ve kamu hizmetleri üzerinde durmaktadır. Bu kısa çalışma, Smith’in “Devletin İşlevleri ve Kamu Hizmetleri“ hakkındaki düşüncelerini ele alıyor ve buradan hareketle Smith’in ekonomi-politik düşüncesinde bir “sosyal devlet anlayışı“nın mevcut olduğu sonucuna varıyor. Bir başka deyişle, bu kısa çalışma, Smith’in, bu günkü neoliberaller tarafından savunulan “minimalist devlet“ anlayışını desteklemediğini ve dolayısıyla “devlet anlayışı“ konusunda neoliberal düşünceden farklı düşündüğünü gösteriyor.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için “Devletin İşlevleri ve Kamu Hizmetleri“ konusuna geçmeden önce kısaca Smith’in “iktidar ve devletin doğuşu“ hakkındaki düşüncesine değinmekte fayda olduğunu düşünüyorum.
2. İktidar ve Devletin Doğuşu
Smith’e göre insanlar arasında iktidar ilişkisi, bazı insanların diğerleri insanlar üzerinde üstünlük sağlaması şeklinde ortaya çıkar ve gelişir. Üstünlük ilişkisi / durumu dört nedenden kaynaklanabilir:
(1) Kişisel özellikler (akıl, fiziksel güzellik, fiziksel güç vs.);
(2) yaş (yaşça daha büyük olma);
(3) doğumdan gelen üstünlük / iktidar (yani bir aristokrat veya kraliyet ailesinden gelme);
(4) servet (diğerlerine göre daha zengin olma).
Bunlardan ilk ikisi ilkel topluluklarda daha önemli iken, son ikisi uygar toplumlarda daha önemli ve belirleyicidir. Yani uygar toplumlarda iktidar ilişkisi, kişisel özellikler ve yaştan çok, zenginlik sahibi olmaya ve bir aristokrat/soylu aileden gelmeye bağlıdır.
Smith’e göre, iktidar ve otorite ilişkisi sadece iktidarın veya otoritenin kendi yapısal özelliklerine (örneğin, servet sahibi olma, bir hanedandan gelme, akılsal veya fiziksel güce sahip olma vs.) ilişkin bir olgu değildir. Bu ilişki biçiminde, iktidarda olmayanların yani hükmedilenlerin yani iktidara boyun eğenlerin durumu da önemlidir. İktidarın yapısal özelliği kadar, hükmedilenlerin iktidarı algılayış tarzı da iktidar ilişkisinin oluşmasında ve şekillenmesinde önemlidir.
Çünkü iktidarın meşruluğunu sağlayan şey aslında hükmedilenlerin iktidarı nasıl algıladıklarıdır. İktidar, genel yarara hizmet etse bile, eğer hükmedilenler bu şekilde düşünmez iseler iktidara karşı çıkarlar ve iktidar, hükmedilenlerin nezrinde meşruiyetini yitirir. Öte yandan, iktidar genel yarara hizmet etmese bile, hükmedilenler, iktidarın genel yarara hizmet ettiğini düşünürlerse iktidara karşı çıkmazlar ve böylece iktidar için bir meşruiyet alanı yaratılmış olur. Bu nedenle ki, Smith’e göre, iktidar ilişkisini kuran ve şekillendiren şey, hem iktidarın sahip olduğu özellik ve güçtür, hem de hükmedilenlerin iktidarı algılayış tarzıdır.
Smith’e göre, uygar hükümet / devlet (civil government / state), iktidar ilişkisinin en önemli nedeni olan servet olgusundan kaynaklanır. Değerli büyük mülkiyetin (servetin) ortaya çıkması insanlar arasında bir servet eşitsizliği yaratır: bir tarafta servet sahipleri öteki tarafta servetten yoksun olanlar. Uygar devlet, böyle bir servet bazlı eşitsizliğin geliştiği ortamda doğar ve olgunlaşır. Smith’e göre bu şekilde doğan uygar devlet, servet (büyük değerli mülkiyet) sahibini mülksüze (servet sahibi olmayana) karşı, yani zengini fakire karşı korur. Öyleyse Smith’e göre uygar devlet, servetin ve servet sahibinin güvenliğini sağlamak için kurulur ve zamanla gelişir/olgunlaşır
3. Devletin İşlevleri ve Kamu Hizmetleri
Smith’e göre ister ilkel ister uygar olsun her iktidarın / devletin üç temel işlevi / görevi vardır: (1) savunma, (2) adalet, (3) kamu işleri ve kurumlarının oluşturulması. Bu üç işlev veya görev, toplumun o anki gelişmişlik düzeyine göre farklılıklar gösterir. Yani, bir ilkel çiftçi toplulukta ve bir uygar toplumda bu üç işlev farklı biçimlerde gerçekleştirilir. Bu üç işlev aynı zamanda, Smith’e göre, üç temel kamu hizmetidir.
Burada sadece, uygar toplumlarda uygar devletlerin bu üç işlevi üstlenmeleri ve bu üç kamu hizmetini yerine getirmeleri konusuna değineceğim. Smith’in, bu konudaki ilkel topluluklar hakkında yaptığı açıklamalara değinmeyeceğim.
3. 1. Savunma
Bir devletin en önemli yani birincil görevi toplumu dışarıdan gelecek saldırılara karşı korumaktır, diyor Smith. Bu ise ancak bir askeri güç ile mümkündür. Askeri gücün kurulması, muhafaza edilmesi ve geliştirilmesi belli bir harcamaya / gidere neden olur. Bu harcama devletin savunma harcamasıdır.
İlkel toplumlarda savunma veya askeri güç oluşturma konusunda bir işbölümü yapılmaz. Örneğin avcı topluluklar bir bütün olarak avlanır ve bir saldırı anında bir bütün olarak savaşır. Zamanla, savunma mekanizmasının geliştirilmesi için bir toplumsal işbölümüne ihtiyaç duyulmuştur. Böyle bir ihtiyacın ortaya çıkmasının ve gittikçe gelişmesinin üç temel nedeni vardır Smith’e göre:
(1) Üretimin ve üretim ilişkilerinin farklılaşması, gelişmesi ve verimliliğin artması;
(2) Savaş teknolojisinin gelişmesi;
(3) Savaşın komplike bir bilim haline gelmesi nedeniyle.
Bu üç önemli gelişme sayesinde ve neticesinde, üretim işleriyle uğraşmayan, sadece toplumun dışarıdan gelen saldırılara karşı korunması işiyle uğraşan profesyoneller (askerler) ortaya çıktı.
Sanayileşmiş zengin uygar uluslar daha fazla tehdit altındadırlar. Çünkü uygar zengin ulusların sahip oldukları zenginlikler, yoksul barbar toplulukların iştahını kabartır. Dolayısıyla, sanayileşmiş zengin uygar uluslar için savunma daha da fazla önem kazanır. Bu nedenle uygar ulusların uygar devletleri, savunma konusunda tedbir almalıdırlar. Aksi halde uygar ulus savunmasız hale gelir ve kısa zamanda dışarıdan gelen saldır sonucunda yok olur gider.
Uygar devlet, toplumu korumak için düzenli ordu (standing army) kurmalıdır. Düzenli ordunun ihtiyaçları devlet tarafından finanse edilmelidir ve yönetilmelidir. İyi eğitimli ve disiplinli bir düzenli ordu uygar toplumu ve bu toplumun zenginliğini dışarıdan gelen saldırılara karşı korur. Ayrıca, ateşli silahların gelişmesi sayesinde yoksul barbar toplumlara karşı askeri alanda üstünlük sağlayan uygar zengin toplumlar, düzenli orduları sayesinde de dışarıya doğru yayılma imkânı bulurlar ve böylece uygarlığın yayılmasını sağlarlar. Uygar toplumun düzenli ordusu, uygar devletin iktidarını/otoritesini diğer coğrafyalarda egemen kılar ve böylece barbar ülkeleri uygarlaştırır.
Düzenli ordu, uygar toplumda var olan özgürlükler için de önemli bir güvencedir. Uygar toplum içinde var olan özgürlükleri yıkmak isteyen kişiler / gruplar ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda düzenli ordu uygar toplumun özgürlüklerini ve değerlerini bu kişilere / gruplara karşı muhafaza eder.
3. 2. Adalet
Devletin ikinci görevi ve işlevi adaleti sağlamaktır. Yani Smith’e göre devlet, toplumun her üyesini diğer üye(ler)den gelen/gelebilecek baskı ve haksızlıklardan korumalıdır. Savunma gibi, bu işlevin yerine getirilmesi de önemli bir gider kalemi meydana getirir ki, Smith’e göre bu gider, devlet tarafından karşılanmalıdır. Yani, adalet mekanizması giderleri/harcamaları, adalete başvuran vatandaşlar tarafından değil, devletin sahip olduğu gelir kalemlerinden finanse edilmelidir.
Smith’e göre, ilkel topluluklarda özel mülkiyet (servet) ya yoktur ya da azdır. Bu nedenle de, adalet mekanizması ilkel topluluklarda ya yoktur ya da azdır. Öyleyse, Smith, adalet mekanizmasının doğuşunu özel mülk ve servetin doğuşuna bağlamaktadır: Özel mülk ve servetin geliştiği yerde adalet mekanizması, servet sahibinin mülkiyetini (mülkiyet hakkını) güvence altına almak için oluşturulur ve geliştirilir.
İlk başlarda, adalet mekanizması bir kamu hizmeti hüviyetinde değildi. Çünkü adalet için iktidara başvuranlar, adaleti sağlayacak olan kişiye/merciye belli bir bedel (para veya değerli hediyeler) verilerdi. Bu durumda, adalet hizmeti iktidar için bir gider/harcama kalemi değil, bir gelir kalemi olmuştur.
Modern monarşiler kurulunca adalet hizmeti/işlevi, iktidar (kraliyet) için bir gider kalemi ve kamu harcaması haline gelmiştir. Çünkü adalet işlerine bakan yargıçlar, adalet mekanizmasına (yargı erkine) başvuranlardan her hangi bir bedel (para veya hediye) almazlar. Bu yargıçların maaşları kraliyet bütçesi tarafından ödenir. Adalet dağıtan yargıçların para veya hediye almaları kraliyet iktidarı tarafından yasaklanmıştır. İşte bu noktada, Smith’e göre, adalet mekanizması bir kamusal hizmete dönüşmüştür.
Smith önemli bir saptama yapmıştır: (1) adaletin sağlanabilmesi, (2) adalete başvuran bireylerin kendi haklarını güvencede hissedebilmeleri (yani adalet mekanizmasına güvenebilmeleri) ve (2) yargıçların özgürce karar verebilmeleri (yani adalet dağıtabilmeleri) için “yargı ve yürütme erklerinin bir birlerinden ayrılması“ gerekir. Bu yasama – yürütme ayrılığı gereği, (1) yargıçları atama ve görevden alma yetkisi yürütme erkine verilmemelidir ve (2) yargıçların maaşları yürütme erkine bağlı olmamalıdır.
3. 3. Kamu İşleri ve Kamu Kurumları
Smith’e göre devletin üçüncü işlevi ve görevi, tek tek bireylerin veya az sayıdaki bireylerin yapamayacakları ama bir bütün olarak topluma büyük fayda sağlayacak olan kamu işlerinin yapılması ve kamu kurumlarının oluşturulmasıdır. Bunlar üç tanedir:
(1) Ticareti desteklemek ve kolaylaştırmak;
(2) Gençleri eğitmek;
(3) Yaş fark etmeksizin tüm halkı eğitmek için kamu işleri ve kamu kurumlarının oluşturulması.
Smith, ticaretin desteklenmesi ve kolaylaştırılması için iki temel kamu işinin yapılmasını öneriyor:
(1) Yol, köprü, kanal, liman, tren, tramvay, post gibi kamusal fayda sağlayan iş ve kurumlarının oluşturulması. Bunlar devlet tarafından yapılmalıdır. Bir kere yapıldıktan sonra bu iş ve kurumlar kendi kendilerini finanse edebilecekleri gibi, başka alanlarda kullanılabilecek gelirler de sağlayabilirler. Bu işlerin ve kurumların kontrol ve yönetimi ise özel şahısların eline bırakılmayıp hükümet komisyonlarınca yürütülmelidir. Ülke çapında taşımacılığı yoksullar için daha ucuza getirebilmek amacıyla, lüks malların taşımacılığı sırasında daha yüksek geçiş ücretleri ve vergiler alınmalıdır. Yani yük taşımacılığında artan oranlı ücretlendirme ve vergilendirme sitemi Smith tarafından savunulmaktadır. Bundaki amaç taşımacılık alanında yoksulların bizzat devlet tarafından desteklenmesi ve kollanmasıdır.
(2) Uluslararası ticareti desteklemek ve geliştirmek amacıyla yabancı ülkelerde elçilikler açılmalı ve ticaret yolları ile tüccarların güvenliğini sağlamak amacıyla da önemli yerlerde kaleler yapılıp garnizonlar bulundurulmalıdır.
Smith, gençlerin eğitimine büyük önem veriyor ve bunu devletin görevi olarak görüyor. Devlet eğitim hizmetini örgütlemeli, yönetmeli ve finanse etmelidir. Eğitim aracılıyla gençlere meslek kazandırılmalı ve gençler iş dünyasına hazırlandırılmalıdır.
Ayrıca Smith önemli bir tespit yapıyor: Sanayileşmiş uygar toplumlarda üretim faaliyetleri çok çeşitlenmiş ve emek işbölümü çok derinleşmiştir.
Bu durum ise Smith’e göre iki önemli sonuç doğuruyor: (1) Verimlilik artışı sağlanmıştır ve verimlilik her geçen gün hızla artmaktadır. (2) Üretim faaliyetlerinin çeşitlenmesi ve emek işbölümünün çok derinleşmesi nedeniyle hayatını emeği ile kazananlar (yani işçiler) – ki bunlar toplumun büyük bir kesimini oluşturuyorlar (Smith’in vurgusu) – yapılan işin son derece basit parçaları haline gelmişlerdir. Bu durum ise, toplumun büyük bir kesimini oluşturan işçileri entelektüel ve yaratıcı zekâ yönünden geriletiyor. Bu durum, Smith’e göre, toplumun büyük bir kesimini “aptallığa ve cehalete“ sürüklüyor. Çünkü, toplumun büyük kesimini bu işçiler oluşturuyor. Dolayısıyla devlet, emek işbölümünden kaynaklanan bu kötü durumun önüne geçilebilmesi için, yani işçilerin ve bir bütün olarak toplumun entelektüel ve yaratıcı zekâ açısından gerilemesini, aptallığa ve cehalete sürüklenmesini engellemek için gerekli önlemleri almalıdır.
Smith’e göre alınması gereken en önemli önlem eğitimdir. Devlet eliyle her mahallede okullar açılmalıdır ve hem aileler hem de gençler okula kaydolma (eğitim görme) konusunda teşvik edilmelidir. Devlet, özellikle yoksul ailelerin çocuklarının eğitimine daha fazla önem vermelidir. Çünkü, zengin aileler zaten kendi ekonomik olanakları vasıtasıyla çocuklarına eğitim olanağı sağlayabiliyorlar. Fakat yoksul aileler – ki bunlar toplumun çoğunluğunu oluştururlar – kendi olanakları vasıtasıyla kendi çocuklarına eğitim imkanı sağlayamazlar. Bu nedenle, Smith’e göre, devlet yoksul ailelerin çocuklarına eğitim hizmeti sunmalıdır.
Smith, devletin eğitim hizmeti verme işlevini sadece gençlerin eğitilmesi ile sınırlı tutmaz. Smith’e göre yaş, cinsiyet ve din fark etmeksizin bir bütün olarak halkın eğitilmesi ve devletin bu eğitim sürecini örgütlemesi, yönetmesi, finanse etmesi gerekir. Bu bağlamda halka din, bilim ve felsefe eğitimi verilmelidir. Bilim ve felsefe eğitimi özellikle batıl inançların ve dinsel fanatizmin bir panzehiridir. Bu nedenle Smith, bilimsel ve felsefi eğitime büyük önem atfeder. Ayrıca devlet, Smith’e göre, halkın eğitimi konusunda şiir, resim, müzik, dans gibi alanlara önem vermeli ve halkı bu faaliyetlere yönlendirip özendirmelidir.
Yukarıda kısaca özetlenen hizmetlerin hepsi (1. savunma; 2. adalet; 3. kamu işleri ve kurumları), Smith’e göre, toplumun genel yararına hizmet eden kamusal hizmetlerdir ve tüm bunlar bizzat devlet tarafından yerine getirilmelidir. Dolayısıyla bu üç ana kamu hizmeti aynı zamanda devletin üç ana işlevidir.
Smith’e göre, kamu hizmetlerinin iyi performans gösterebilmesi için, bunların uygun biçimde finans edilmeleri gerekir. Eğer gereğinden az (yetersiz) finans edilirlerse verimli performans alınamaz; eğer gereğinden fazla finans edilirlerse ihmal, savsaklama, tembellik, aylaklık oluşur.
Ayrıca Smith’e göre, eğer bir kamu hizmeti sadece belli bir bölgede veya şehirde yaşayan halkın genel yararına hizmet ediyorsa, sadece o bölge veya şehir halkı tarafından finanse edilmelidir. Eğer bir kamu hizmeti ülkede yaşayan tüm toplumun genel yararına hizmet ediyorsa, bu hizmet tüm toplumca finanse edilmelidir. Yani, genel yarar sağlayan kamu hizmetlerinin finanse edilmesine tüm toplum katılmalı ve katkı sağlamalıdır. Çünkü bu hizmetler herkesin yararınadır. Kamu hizmetlerinin finansına katılım ise, ödenen vergiler vasıtasıyla gerçekleşir.
Smith’e göre bazı insan karakterleri hem bireyin kendisine hem de diğer bireylere yarar sağlar. Bazı insan karakterleri ise hem kendisine hem de diğer insanlara zarar verir. Mantıklı, aktif, sağlam, dirençli ve ölçülü karakterli insanlar hem kendilerine hem de kendileri ile bağlantı/ilişki içinde olan insanlara mutluluk ve zenginlik yönünde fayda sağlarlar. Fakat mantıksız, saygısız, tembel, şehvetli ve kadınsı karaktere sahip olan insanlar hem kendilerine hem de kendileri ile bağlantı/ilişki içinde olan insanlara mutluluk ve zenginlik konusunda zarar verirler.
Bu durum devletler için de geçerlidir: İyi, dürüst, becerikli devlet toplumun genel yararına hizmet eder yani zenginlik ve mutluluk yönünde topluma yarar sağlar. Ama dürüst olmayan, yozlaşmış ve beceriksiz devlet topluma zarar veriri. Bu bağlamda, iyi devletin ekonomiye ve diğer alanlara müdahale yapması olumlu sonuçlar doğururken, kötü devletin müdahaleleri olumsuz sonuçlar doğurur.
Bu durumda Smith, doktriner, katı, dogmatik bir anlamda “laissez faire“ ilkesini/anlayışını savunmaz ve devletin müdahale alanını sert çizgiler ile sınırlandırmaz. Smith’in ekonomi-politik anlayışında, devletin müdahale alanı gevşektir. Eğer devlet dürüst ve becerikli ise ve yaptığı iş toplumun genel yararına hizmet ediyorsa, müdahale alanı genişletilebilir. Fakat eğer devlet yoz ve beceriksiz ise ve yaptığı iş toplumun genel yararına zarar veriyorsa, müdahale alanı sınırlandırılmalıdır.
4. Sonuç
Neoliberalizmin temel dayanağı “minimalist devlet“ anlayışıdır. Bu anlayışa göre, devletin müdahaleleri ekonominin sağlıklı biçimde işlemesini engeller. Her türlü planlama ekonomik verimsizliğe neden olur. Çünkü bürokratlar, ne kadar yetkin olurlarsa olsunlar, her zaman onların yetkinliklerini aşan nitelikte karmaşık ve çok sayıda bilgilerle / verilerle karşı karşıya kalırlar ve bu nedenle de doğru / verimli karar alamazlar. Ekonomik alanı planlamaya ve denetim almaya yönelik her girişim kaçınılmaz olarak totalitarizme neden olur. Devlet yetkilileri / bürokratlar da kamusal amaçlardan çok kendi bencil amaçlarını ön planda tutarlar. Ayrıca devlet müdahalesi bireyin özgürlüğünü sınırlandırır, bireyi köleleştirir, bürokratik despotizme yol açar, özel mülkiyet ve özel sözleşme haklarını gasp eder. Bu nedenle devlet ekonomik ilişkilere müdahale etmemeli veya en az (minimum) düzeyde müdahale etmelidir. Devlet sadece ekonomi alanında değil, halk eğitimi ve halk sağlığı gibi toplumsal hizmet alanlarından da elini çekmelidir. Bu alanlar özel sektöre devredilmelidir. Dolayısıyla neoliberal anlayışa göre, devletin faaliyet/müdahale alanı sıkı biçimde sınırlandırılmalı, devletin yetkileri küçültülmeli ve piyasanın alanı maksimum düzeyde genişletilmelidir.
Devlet müdahalesinden bağımsız rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin özgürce işlemesi, hem birey hem de toplum için en faydalı olan şeydir. Piyasa her türden devlet denetimi, müdahalesi ve planlamasından üstündür. Piyasa mekanizması, ekonomiyi tek başına düzenleyebilecek kapasiteye sahiptir. Çünkü birincisi, uzun vadeli denge eğiliminden dolayı piyasa kendi kendini düzenlemektedir. Serbest fiyat mekanizması düzenleyici ve denge sağlayıcı bir yeteneğe sahiptir. İkincisi, piyasalar verimli ve üretkendir. Serbest piyasa mekanizması içinde kaynaklar en karlı alana ve kullanıma sürüklendiğinden makro düzeyde verimlilik sağlanır. Mikro düzeyde ise özel sektörler ve özel firmalar “zaten doğal olarak“ daha verimlidir. Üçüncüsü, piyasalar talebe duyarlı ve demokratik mekanizmalardır. Ve nihayet, dördüncüsü, neoliberal paradigmaya göre, piyasa mekanizması, ekonomik adalet dağıtır. Çünkü piyasa, herkese beceri ve çalışkanlık ölçüsünde yükselme ve düşme fırsatı verir. İşte tüm bu nedenlerden dolayı, neoliberal paradigmaya göre, serbest/özgür piyasa ilişkileri ve mekanizması hem ekonominin verimli işlemesini sağlar hem de bireyin özgürlüğünü geliştirir ve güvence altına alır. Serbest piyasa ilişkileri / mekanizması geliştirilerek ve devlet küçültülerek / sınırlandırılarak bireysel özgürlük ve ekonomi devlete karşı korunmalıdır.
Neoliberal ekonomistler / entelektüeller, bu “minimalist devlet“ anlayışını Smith’e dayandırırlar ve Smith’i “minimalist devlet“ anlayışının kurucusu olarak görürler. Oysa bu kısa çalışmada yukarıda yapılan açıklamaların ışığı altında, Smith’in ekonomi politik düşüncesinde “minimalist devlet“ anlayışının var olmadığını görüyoruz. Çünkü Smith’in ekonomi-politik düşünüşü, “Laissez Faire“ prensibini ve “devlet müdahalesi“ konusunu eleştirel ve gevşek bir biçimde ele alır. Toplumun genel yararına zarar verdiği noktada “Laissez Faire“ anlayışını sınırlandıran Smith, genel yarara fayda sağladığı noktada devlet müdahalelerinin alanını genişletir ve hoş görür.
Daha da ötesi, Smith’in ekonomi-politik düşüncesinde yer alan ve yukarıda kısaca incelemiş bulunduğumuz “Devletin İşlevleri ve Kamu Hizmetleri“, bir sosyal devlet anlayışını içerir. Örneğin; yukarıda da belirtildiği gibi, yoksul aile çocuklarının ve yoksul halkın eğitiminin bizzat devlet tarafından üstlenilmesi, organize edilmesi ve tüm toplumun bu eğitim hizmetinin giderlerine katılması düşüncesi bugünkü sosyal devlet anlayışının en temel ilkelerinden birisidir. Günümüzde neoliberalizm anlayışı tarafından reddedilen bu ilke, yaklaşık 230 yıl önce Smith tarafından dillendirilmiş ve savunulmuştur.
Dolayısıyla “minimalist devlet“ anlayışının kurucusu Smith değil, bugünkü neoliberal ekonomi anlayışıdır. Neoliberalizmin temel argümanı olan “minimalist devlet“ anlayışını Smith’in ekonomi-politik düşüncesine dayandırmak mümkün değildir. Samuels ve Medema’nın da vurguladığı gibi, “minimalist devlet“ anlayışı, Smith’in yazılarında ve çalışmalarında kendisine her hangi bir destek bulamaz. Çünkü yukarıda yaptığım kısa inceleme gösteriyor ki, Smith’in “Devletin İşlevleri ve Kamu Hizmetleri“ hakkındaki düşüncesi “minimalist karakter“ taşımaz, ama sosyal devlet anlayışını içerir.
KAYNAKÇA
Heywood, Andrew: Siyasi İdeolojiler, Ankara, Adres Yayınları, 2007.
Kazgan, Gülten: İktisadi Düşünce veya Politik İktisadın Evrimi, İstanbul, Remzi Kitabevi, 2006.
Khalil, Elias L.: “An Anatomy of Authority: Adam Smith as Political Theorist“, Cambridge Journal of Economics, No: 29, 2005.
Samuels, Warren J. and Medema, Steven G.: “Freeing Smith from the ‘Free Market’: On the Misperception of Adam Smith on the Economic Role of Government“, History of Political Economy, No: 37:2, 2005.
Smith, Adam: An Inquiry into the Nature and Causes of the Wealth of Nations, London, Methuen and Co. Ltd, Fifth Edition, 1904, (1776).
Smith, Adam: The Theory of Moral Sentiments, 1982 (1759).
Viner, J.: “Adam Smith and Laissez Faire“, Essays on Intellectual History of Economics, Princeton, 1991.
Yılmaz, Aytekin: Çağdaş Siyasal Akımlar, Ankara, Vadi Yayınları, 2001.