Suriye Krizinde Dış Müdahale Olasılığı

Yorum

Osmanlı İmparatorluğunun ardından Ortadoğu coğrafyası batılı ülkelerin sömürgesi ya da etki alanı haline gelmiştir. Batılı ülkeler etki alanlarında kalan ülkelerdeki mevcudiyetlerini sürekli hale getirmek için “böl - yönet” yöntemini uygulamışlar ve bölgeyi pek çok yapay devlete bölmüşlerdir. ...

Osmanlı İmparatorluğunun ardından Ortadoğu coğrafyası batılı ülkelerin sömürgesi ya da etki alanı haline gelmiştir. Batılı ülkeler etki alanlarında kalan ülkelerdeki mevcudiyetlerini sürekli hale getirmek için “böl - yönet“ yöntemini uygulamışlar ve bölgeyi pek çok yapay devlete bölmüşlerdir. Bununla da yetinmeyerek, etki alanlarında kalan ülkelerdeki azınlıkları yönetime getirmek gibi bir takım uygulamalarla, Ortadoğu ülkelerinin iç politikalarını sorunlu ve dış müdahaleye açık hale getirmişlerdir. Bu şekilde, yüzyıl boyunca bölge ülkelerinin anlamlı bütünleşme hareketleri içine girmeleri engellenmiştir. İç meşruiyet sorununu bir türlü aşamayan bu ülkeler, dış politikalarında da yapay gündemler ile boğuşmak zorunda kalmışlar ve siyasi meşruiyet sorununu çözmek için 20. yüzyıl boyunca mutlaka bir dış güce dayanma ihtiyacı içinde bocalayıp durmuşlardır.

Soğuk Savaş boyunca, bölge ülkeleri kendi iç politikalarında serbestçe davranmalarını sağlayacak dış güç bulmakta hiçbir güçlük çekmemişlerdir. Bu bağlamda kimi zaman SSCB taraftarı, kimi zaman ABD taraftarı ve müttefiki, kimi zaman ise Bağlantısızlar Hareketi’nin birer üyesi olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir.

Soğuk Savaş’ın bitmesi, SSCB’nin ortadan kalkması ve ABD’nin bölgede en önemli aktör olarak yalnız kalması ile birlikte dahili siyasi meşruiyet sorunlarını çözme konusunda başarısız kalan bölge ülkeleri, gittikçe artan iletişim imkanlarının devletin enformasyon tekelini her geçen gün biraz daha aşındırması ile birlikte dış müdahaleye açık hale gelmişlerdir. Meşruiyet sorununu çözmenin tek yolunun demokratikleşme olduğu açıkça ortada olmasına rağmen, Ortadoğu ülkelerinde iktidarda bulunan çevreler Soğuk Savaş döneminden kalma rejim tiplerini ısrarla sürdürmeye çalışmışlardır. Bu noktada, 1990 – 2010 yılları arasında bölge ile ilgili politikalarını enerji ve güvenlik perspektiflerinden ele alan batılı ülkelerin açık ya da örtülü desteklerinden yoksun kalmış da sayılmazlar.

Oysa demokratikleşme yolunda içerden ve dışarıdan gelen baskılara direnme imkanı her geçen gün biraz daha azalmıştır. Günümüzde ülkelerin dış müdahale karşısında daha az etkilenebilmelerinin tek yolu halkların bilinçli hale gelmeleri ve demokratik yönetim kalıpları içerisinde yönetimde söz sahibi olmalarıdır. Aksi halde, dünyada hiçbir rejim artık yönetim sorumluluğunu kendi halkı ile paylaşmak suretiyle meşruiyet sorununu çözümlemeksizin varlığını ila nihaye sürdürme gücüne sahip değildir.

Hiçbir muktedir sahip olduğu iktidarı durduk yere terk etmek istemez, ama otoriter yönetimler ve diktatörler hiç istemez. Ne var ki, iç ve dış koşulların dayattığı değişimi durdurmak ya da ötelemek de her geçen gün biraz daha imkansız hale gelmektedir. Günümüzde Libya’da, Yemen’de ve Suriye’de yaşanan olayların altındaki temel sorun bu ülkelerdeki yönetici kesimlerin değişime karşı sonsuza kadar direnebileceklerini düşünmeleridir.

Bu açıdan bakıldığında, küresel güçler Ortadoğu’da artık piyasa ekonomisi ve demokratik yönetimler istemektedir. Üstelik bilgi ve iletişim çağında otoriter yönetimler meşruiyet sorununu çözümleyememekte ve demokratikleşmek zorunda kalmaktadırlar. Ortadoğu’daki Soğuk Savaş bakiyesi rejimlerin hiçbiri demokrasiye doğru yumuşak bir geçiş sürecini başlatmaya rıza gösterememiştir. Ama günümüz koşullarında bu rejimlerin mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdürmeleri imkansız hale gelmiştir. Meşruiyet sorunu demokratik yollardan çözüme kavuşturulmadıkça, yani halkların yönetimde daha fazla söz sahibi olacakları şekilde demokratik reformlar yapılmadıkça mevcut rejimlerin sürdürülebilmeleri imkansızdır.

***

Ortadoğu ülkelerinin tümü için geliştirmeye çalıştığımız bu betimleme Suriye için de büyük ölçüde geçerlidir. 2. Dünya Savaşı’nın ardından bağımsızlılığını kazanan ülkede iç karışıklıklar Nusayri azınlığın (%9) iktidarı tümüyle ele geçirdiği ve ülkenin tam bir SSCB müttefiki haline geldiği 1970’li yıllara dek sürmüştür. Özgün bir yönetim anlayışına sahip olan Hafız Esat, 1980’li yıllar boyunca Esat ailesi içinden ve Sünnilerden gelen meydan okumaları kendine özgü acımasız yöntemlerle savuşturmuştur. 1990’ların çalkantılı geçiş dönemi de, Hafız Esat’ın engin deneyimleri sayesinde Nusayri azınlık lehine geçiştirilmiştir.

Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde 2010 sonu itibariyle başlayan çalkantılı dönemin aniden patlak verdiği yönünde yanlış bir algılama mevcuttur. Aslında, söz konusu ülkelerde sömürge sonrası dönemde hiçbir zaman tam olarak yatışmayan huzursuzluklar 1990’lı yıllarda had safhaya erişmişse de, Batı’nın açık ya da örtülü desteğiyle sürekli olarak ötelenmiştir. Bu bağlamda Haziran 2010’da Hafız Esat’ın yerine geçen Beşar Esad’ın cumhurbaşkanlığının ilk dönemlerinde de demokratik reformlar ciddi bir biçimde tartışılmıştır. Ama yeni Suriye yönetimi reformları ekonomi alanında atılan birkaç önemsiz adım ile sınırlı tutmuş ve siyasi reform yapmaya yanaşmamıştır. Bunun temel nedeni yönetici elitin demokrasi ve reformlar konusunda ciddi bir kafa karışıklığı içinde olmasıdır.

Aslında Beşar Esad Suriye’de reformların bir an önce hayata geçirilmesi gerektiğine inanmaktaydı. Ama bizzat Esat ailesinden pek çok kişi Esat’ın bu yöndeki girişimlerine set çekmiştir.

Türkiye, Suriye ile sorunlarını düzelterek Beşar Esad yönetimine yardımcı olmaya çalışmış, bir dış müdahaleye gerek kalmaksızın Suriye’nin reform sürecini kendi dinamikleri ile yönetmesi için elinden geleni yapmıştır. Beşar Esad yönetimi de Türkiye’den uzatılan bu ele büyük ölçüde ılımlı yaklaşmıştır. Ama yönetici aile içindeki bir gurubun mevcut durumun Hafız Esad döneminden kalma yöntemlerle hala sürdürülebilir olduğuna inanmaları ve bu noktada ısrar etmeleri nedeniyle ciddi bir ilerleme sağlanamamıştır. Geldiğimiz son noktada ise artık işler çığırından çıkmış, Beşar Esad tarafından son on yıldır özenle işlenmeye çalışılan yumuşak geçiş döneminin bütün birikimi heba olmuş, işler geri dönülmesi imkansız bir noktaya taşınmıştır. Bu noktadan sonra Nusayri azınlığın iktidarını sürdürmesi şöyle dursun, bundan sonra oluşacak demokratik süreçlerde yer alma imkanları bile tartışmalı hale gelmiştir. Bu durum Suriye’yi Türkiye’nin sınırları dibinde son dönemde benzeri görülmemiş –Irak’tan bile daha tehlikeli- bir patlama noktası haline getirmiştir.

Suriye’de yaşanan olaylar özgün politikalar sayesinde çözümlenemezse 1990’lı yıllarda Irak’ta yaşananların tekrar etmesi, insani durumlar bahane edilerek bölgeye dış güçlerin müdahale etmeleri ve “Çekiç Güç“ benzeri meşum uygulamaların tekerrür etmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Bu nedenle, Suriye sorunu, 12 Haziran seçimlerinin ardından Türkiye’yi en fazla meşgul edecek sorun niteliği kazanmıştır. Irak ya da Libya benzeri bir dış müdahale Türkiye’nin bölge ile ilgili birikimini sıfırlama riski taşımaktadır. Bu nedenle, birinci öncelik Suriye sorununun yabancı müdahalesine gerek kalmaksızın çözümlenmesine dönük olmalıdır.

Türkiye’ye sığınan mülteci sayısının hali hazırda beş bini aşmış olması durumun vahametini yeterince açıklamaktadır. Sığınmacılar Türkiye’yi kendilerine en yakın ve güvenli ülke olarak görmektedirler. Esasen Türkiye ve Suriye toprakları bir diğerinin en doğal uzantıları konumundadırlar. Bu durum Suriye sorununun Türkiye için başka hiçbir ülke için olmadığı kadar önemli bir sorun olduğunu göstermektedir. Yabancı unsurların bölgeye müdahaleleri yeni suni sorunların doğmasına neden olmaktadır. Her şey usulüne uygun olsa, bölgeye dönük olarak kullanılan söylem bile, bölge halklarında ciddi rahatsızlıklar meydana getirmektedir. Batılı ülkeler kullandıkları söylemde ne denli “samimi“ olurlarsa olsunlar, aradaki kültürel farklılıkları iyi okuyamadıkları için, ya da söylemin kendisi değil, bizzat kaynağı bölge halkları gözünde sorun teşkil ettiği için yabancı müdahale bölgenin bir an önce istikrara kavuşmasının önünde en önemli engeldir.

TASAM Orta Doğu Uzmanı

Dr. Muharrem Hilmi ÖZEV

Bu içerik Marka Belgesi altında telif hakları ile korunmaktadır. Kaynak gösterilmesi, bağlantı verilmesi ve (varsa) müellifinin/yazarının adı ile unvanının aynı şekilde belirtilmesi şartı ile kısmen alıntı yapılabilir. Bu şartlar yerine getirildiğinde ayrıca izin almaya gerek yoktur. Ancak içeriğin tamamı kullanılacaksa TASAM’dan kesinlikle yazılı izin alınması gerekmektedir.

Alanlar

Kıtalar ( 5 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2711 ) Etkinlik ( 222 )
Alanlar
Afrika 77 641
Asya 98 1078
Avrupa 22 637
Latin Amerika ve Karayipler 16 67
Kuzey Amerika 9 288
Bölgeler ( 4 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1381 ) Etkinlik ( 53 )
Alanlar
Balkanlar 24 293
Orta Doğu 23 608
Karadeniz Kafkas 3 296
Akdeniz 3 184
Kimlik Alanları ( 2 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 1292 ) Etkinlik ( 77 )
Alanlar
İslam Dünyası 58 781
Türk Dünyası 19 511
Türkiye ( 1 Alan )
Aksiyon
 İçerik ( 2042 ) Etkinlik ( 82 )
Alanlar
Türkiye 82 2042

Savaşın başlamasından bir yıl geçtikten sonra, Rusya'nın neden galip gelmediği, hem ABD dış politikasında hem de daha geniş anlamda uluslararası güvenlikte en önemli sorulardan biri haline geldi. Cevabın birçok bileşeni var. ;

İnsanoğlunun doğal yaşam ortamı karalardır. Ancak, dünyanın büyük kısmı denizlerle kaplı olup deniz insanoğluna refah, zenginlik ve güç getirecek özelliklere sahiptir. Bu açıdan bakıldığında insan toplulukları, doğal olarak, sosyolojik gelişmelerinin her aşamasında evvela doğal yaşam ortamları olan ...;

Ukrayna’da Rusya’nın yakın zamanda büyük bir saldırı gerçekleştireceği haberlerinden ABD’nin Ukrayna’yı son ana kadar destekleyeceğini deklare etmesine kadar karmaşık ve belirsiz bir durum söz konusu. Rusya ile “sınırsız dostluğu“ bulunan Çin ise bu karmaşık durum karşısında pozisyon belirlemeye çal...;

Geçen hafta Cuma günü (10 Mart 2023) Suudi Arabistan ve İran arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Buna yeni bir “Kutsal Cuma“ anlaşması denebilir mi? İki ülke arasındaki en büyük fayın mezhep farkının siyasileştirilmesinden kaynaklandığı düşünülür ve mezhep anlaşmazlığının arkasına gizlenen bölgesel...;

Çağımızda, ülkeler arasındaki ilişkilerde konjonktüre bağlı olarak meydana gelen değişimler sonucunda, klasik diplomasi yöntemlerinin yanında yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır. Diğer ülke yönetimlerini ve uluslararası örgütleri etkilemek hedefiyle birlikte, yabancı kamuoyunu da etkilemek ihtiyacı d...;

TASAM Staj Programı; katılımcıların akademik çalışma yetkinliği kazanmasına destek olarak kaynaklara ulaşma, bilgi toplama ve iletişim gibi konularda mevcut yetenek ve özelliklerini geliştirmelerini amaçlamaktadır. TASAM’ın mevcut çalışma alanları kapsamında değerlendirilecek stajyerlerin, bu alanla...;

Türk siyaset hayatında kamplaşmaya yol açan yaşam tarzı çatışmasının psikolojik, sosyopsikolojik yönü başta olmak üzere tarihin derinliklerinden gelen faktörlerle çeşitli açılardan sorgulanmasına hasredilen kitap 160 sayfadan oluşuyor. ;

Dünyadaki en güçlü ve etkili istihbarat servisleri açısından merak edilen en önemli konuların başında, Çin’in Afrika’daki askeri ve siyasi stratejik planları gelmektedir. Afrika madenleri ve enerji yatakları Çin’in bu kıtaya yönelmesinde temel etkendir. ;

5. Denizcilik ve Deniz Güvenliği Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

2. İstanbul Siber-Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

7. Türkiye - Körfez Savunma ve Güvenlik Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

6. Türkiye - Afrika Savunma Güvenlik ve Uzay Forumu

  • 23 Kas 2023 - 24 Kas 2023
  • İstanbul - Türkiye

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “ABD Hegemonyasına Meydan Okuyan Çin’in Zorlu Virajı; Güney Çin Denizi” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Küresel Rekabet Penceresinden Pasifik Adaları” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “TEKNOLOJİK ÜRETİMDE BAĞIMSIZLIK SORUNU; NTE'LER VE ÇİPLER ÜZERİNDE KÜRESEL REKABET” isimli stratejik raporu yayımladı

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Sri Lanka’nın Çöküşüne Küresel Siyaset Çerçevesinden Bir Bakış” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in hazırladığı “Çin-Japon Anlaşmazlığında Doğu Çin Denizi Derinlerdeki Travmalar” isimli stratejik raporu yayımladı.

Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi TASAM, Dr. Cengiz Topel MERMER’in uzun araştırmalar sonunda hazırladığı “MYANMAR; Büyük Oyunun Doğu Sahnesi” isimli stratejik raporu yayımladı

İngiltere’nin II. Dünya Savaşı sonrasında Hint Altkıtası’ndan çekilmek zorunda kalması sonucunda, 1947 yılında, din temelli ayrışma zemininde kurulan Hindistan ve Pakistan, İngiltere’nin bu coğrafyadaki iki asırlık idaresinin bütün mirasını paylaştığı gibi bıraktığı sorunlu alanları da üstlenmek dur...

Gündem 2063, Afrika'yı geleceğin küresel güç merkezine dönüştürecek yol haritası ve eylem planıdır. Kıtanın elli yıllık süreci kapsayan hedeflerine ulaşma niyetinin somut göstergesidir.