Prof. Bülent Aras: Türkiye, siyasi kadroları ve sivil dinamikleriyle fakir geleceği için uluslararası vicdanın sesi olmaya aday olmuştur.
BM EAGU IV Konferansı Entelektüeller Forumu Koordinatörü. Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı.
Geçen hafta İstanbul Birleşmiş Milletler’in (BM) 4. En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) toplantısına ev sahipliği yaptı. Toplantının bir yan faaliyeti olarak Boğaziçi Üniversitesi’nde Richard Falk’un başkanlığını yaptığı uluslararası isimlerden oluşan Akademik Konsey ve seçkin Türk aydınlarının katılımıyla bir Entelektüeller Forumu gerçekleştirildi. Forum üyelerinden Susan George, EAGÜ’ler ile ilgili yeni bir bakış açısına ihtiyaç duyulduğunu anlatan yorum yazısını gönderdiği mailinde, yayınlayacak cesareti gösterecek bir gazete bulabilirsiniz umarım diyordu. Uçaktan indikten sonra yazısının yayınlandığı gazete uzatıldığında şaşkınlığını saklayamıyordu. 77’ler grubu ve Çin’in iklim değişikliği konusundaki kıdemli müzakerecisi Bernarditas Müller Boğaziçi Üniversitesi rektörlük salonunda İklim Değişikliği toplantılarını yorumlarken başka bir yerde bunları söyleyemem herhalde diyerek konuşmasını bitirdi.
Dış politikada çıta yükseldi
Benzer bir ifadeyi Uluslararası Çalışma Örgütü Başkanı Juan Somovia’nın da kullanması benim için şaşırtıcı olmadı. Nitekim Sivil Toplum Forumu açılışında ve Entelektüeller Forumu konuşmasında Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve İş Forumu toplantısında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın konuşmaları benzer ve hatta ötesinde talepleri dile getiriyordu. Türkiye bu anlamda yöneticileri, entelektüelleri, işadamları, sivil toplumu ve halkı ile EAGÜ’lerin vicdanı olacak şekilde kendini hazırladı. Türkiye’de dış politikada çıtayı yükseltiyor ve bunu toplumsal talepleri hayata geçirerek yapıyor. Sivil Toplum Forumu fuayesinde EAGÜ ülkelerinde kalkınma ve hayırseverlik sektöründekileri bile açıkça şaşkınlığa düşürecek faaliyet çeşitliliği bu dinamizmin göstergesi. TUSKON’un organize ettiği İş Fuarına 40 civarında EAGÜ ülkesinden, bir o kadar Balkanlar, Ortadoğu, Kafkaslar ve Orta Asya’dan işadamı katıldı. Türkiye’nin sivil toplum ve işadamları dinamikleri EAGÜ toplantısında ön aldı, konferansın en renkli organizasyonlarını gerçekleştirdi. Başbakan Erdoğan’ın en fakir ülkelerin haklarını savunacağız ve uluslararası vicdanın sesi olacağız sözleri arka planda bu destek ve taleplerle anlamlı hale geldi.
Bürokraside yaratıcılık
EAGÜ Konferansı Türkiye açısından bürokratik yaratıcılık örneği oldu. Bürokrasi ve yaratıcılık her ne kadar bir arada çelişkili bir ifade olarak görülse de, geçtiğimiz hafta ikilinin bir araya gelebileceğini gördük. Bürokratik yaratıcılık Sivil Toplum Forumunda Yeryüzü Doktorları, İş Forumu’nda TOBB ve TUSKON’un, Entelektüeller Forumu’nda başkanlığını Richard Falk’un yaptığı Akademik Konsey’in dahili ile mümkün olabildi. EAGÜ’lerin dahil olduğu blok 1971 yılında Soğuk Savaş koşullarında bu ülkelerin Sovyet nüfuz alanına düşmelerini engellemek için kuruldu. Ancak son on yılda bu mantık değişti, gelişmiş dünyanın tutmadığı sözler verdiği uluslararası sistemin marjinal bir alanına dönüştü. Uluslararası sistemin boşlukta bıraktığı ve göz ardı etme eğiliminde olduğu EAGÜ alanının liderliğine Türkiye talip olmuştur. Türkiye’yi uluslararası sistemde etkili bir konuma taşıyabilecek bu girişimin temel dayanağı dış politika aklı ile birlikte sivil dinamiklerdir.
Türkiye’nin EAGÜ’ler ile ilgili önümüzdeki on yıl için yükleneceği liderlik misyonu, bir anlamda Asya, Afrika ve Latin Amerika açılımları ile BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği politikaları ile uyum içerisinde. Türkiye’nin ufku genişleyen dış politikası ile paralel ve bazen daha hızlı genişleyen dış ticareti ve yatırımları da bu uyumun bir parçası. Türk iş adamalarının bu coğrafyalardaki yatırımlarında 10 binlerce insan istihdam ediliyor. Aynı işadamları yatırım yaptıkları ülkelerde okullar ve hastaneler yaptırıyorlar. Türk sivil toplumu ve hayırseverlik kurumlarının Afrika başta olmak üzere ulaşmadığı ülke, ilgilenmediği sorun yok.
ünya değişiyor. Alışageldiğimiz Kuzey-Güney güç ilişkileri bir yapı çözüme uğruyor. Afrika’da en fazla büyükelçilik açan ülkeler Brezilya ve Türkiye, kapatanlar ise Kuzeyin krizden etkilenen ülkeler. Bu durum bir tesadüf değil. Başbakan Erdoğan, zengin ülkeleri en fakirleri göz ardı etmekle itham ederken, mevcut statükonun sürdürülemeyeceği, etik bir perspektifi olan ve yeni mekanizmalarla konunun ele alınması gerektiğini vurguluyordu. Bu katkı aslında değişen dünya sisteminin ve yeni dünyanın nasıl şekilleneceğinin bir göstergesi. Dünyanın üçte biri on yıl öncesine göre daha fakir, yeterince temiz suya ulaşamıyor, sağlık sorunları ile başa çıkamıyor, iklim değişikliğinden en kötü şekilde etkileniyor, topraklarını kaybediyor, yolsuzluk ve kötü yönetimle boğuşuyor. EAGÜ’leri ortaya çıkaran sistem en fakirden diğerlerine kaynak akıtan yapısını koruyor. Özetle dünyanın bir kesimi fakir olduğu için diğer kesimi zengin, kaynak aktarımı ve sömürü ilişkisiyle. Türkiye’nin liderliğini üstlendiği EAGÜ’ler uluslararası sistemin en sorunlu alanlarından birisi. EAGÜ’lerin sorunlarından bir çoğu uluslararası sistemin işleyişi ve yapısı ile ilgili turnusol kağıdı niteliğinde konular. EAGÜ’ler ile ilgili uluslararası vicdanın sesi olmak aynı zamanda uluslararası sistemin çifte standartları ve adaletsizlikleriyle yüzleşmek anlamına gelecek. EAGÜ’lerde geleceklerine dair güçlü ümitler yok. Nerdeyse son 30 yılını bu ülkelerin sorunlarıyla ilgilenerek geçiren entelektüeller de aynı ümitsizliğe dikkat çekiyorlar. BM sisteminden beklenti çok düşük. BM’nin artı değer üretmeyeceği ve geriye gidişin kaçınılmaz olduğu dillendiriliyor. En ümit verici gelişmenin başta Entelektüeller Forumu olmak üzere mevcut statükoyu aşma, yeni bakış açıları ve mekanizmalar geliştirme eğilimi gösteren Türkiye’nin yaklaşımı oldu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun önerisi ile kurulan Forumun, Türkiye’nin politikalarını eleştirme riskine rağmen faaliyetlerine devam etmesi yenilik arayışının ve özgüvenin göstergesi olmuştur.
Birleşmiş Milletler’in yapısal sorunları
Geçtiğimiz hafta Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı EAGÜ toplantısı ve dünyaya verilen mesajların Türkiye’nin iç ve dış politikası açısından uzun dönemli sonuçları olacaktır. Aynı zamanda yeni politikaların hayata geçirilmesi gerekecektir. Ana hatları ile ifade edecek olursak:
Türkiye’nin en önemli kabiliyeti ekonomik kalkınmışlığı ve demokrasisi olacaktır. Kalkınmasını devam ettirmek ve demokrasisini geliştirmek durumundadır.
Türkiye donör ülke olarak başta kalkınma yardımları olmak üzere yardımlarını artıracaktır.
Afrika, Asya ve Latin Amerika açılımları EAGÜ’lere yönelik politikaları destekleyecek şekilde koordine edilecek.
Çok geçmeden BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliği bir gereksinim haline gelecek, Türkiye’nin üyeliği BM içerisinde EAGÜ’leri rahatlatacak, Türkiye’ye ise alan açacaktır.
BM’deki yapısal tıkanıklığı aşmanın zorlukları göz önüne alındığında Türkiye G-20 başta olmak üzere diğer uluslararası mekanizmaları harekete geçirmek durumda kalacaktır.
Türkiye’nin EAGÜ’ler ile ilgili sorunlarda tek taraflı girişimlerine ihtiyaç duyulacaktır. Bu girişimlerin tutarlı bir çerçevede hayata geçirilmesi ve çok taraflı diplomasinin imkanları ile mümkün en geniş koalisyonlarla gerçekleşmesi gerekecektir.
Türkiye’nin gücü sivil toplumu ve işadamlarıdır. EAGÜ politikasının saç ayaklarından ikisi bunlar olmalıdır.
Türkiye’yi birinci lige çıkaran çaba
EAGÜ politikalarını izleyen ve değişen koşullara göre gerektiğinde revizyonlar yapılmasını önerecek bir takip mekanizmasına ihtiyaç vardır. Bu takip mekanizmasında sivil toplum, iş dünyası ve entelektüeller yer almalıdır.
Türkiye, iklim, çevre ve enerji konularında uluslararası vicdana aykırı düşecek pozisyonlar almaktan kaçınacaktır. Çokça dile getirilen özel koşullar söylemi geçerliliğini yitirecektir.
Fakirlik, çevre, yardımlar gibi konular iç politikada gündeme getirilecek, EAGÜ bağlamında bu konuların iç politikada daha hassasiyetle üzerinde durulması gerekecektir.
Türkiye’nin devlet aklı ve dış politika yaklaşımının evrensel niteliği güçlenecek, siyasi mesajların ulaşacağı coğrafyanın geçmişte görülmedik ölçekte genişlediği akılda tutulacaktır.
Sonuç olarak Türkiye, siyasi kadroları ve sivil dinamikleriyle EAGÜ’lerin geleceği için uluslararası vicdanın sesi olmaya aday olmuştur. Türkiye uluslararası sistem içerisinde birinci lige taşıyacak bir çaba. Türkiye’nin dış politikası kadar, iç dinamiklerinin devrede olacağı zorlu bir süreç söz konusu olan. Çok taraflı ve hukukun öne çıkacağı yeni uluslararası sistem için Türkiye’den küresel adalet için yükselen ses zamanın ruhu ile uyumlu bir tutum. Türkiye’nin inisiyatifinin ne ölçüde başarılı olacağı ise büyük ölçüde Türkiye’nin belirleyemeyeceği şartlar altında belirlenecek. Ancak tarihe doğru bir not düşüldüğü gerçeği hiç bir koşul altında göz ardı edilemeyecektir.
bulent.aras@mfa.gov.tr
Kaynak: Star Gazetesi