Geleceğimizin tohumları geçmişimizde atılmıştır!
Bundan tam 100 yıl önce idi...
Tarihler 1911’i gösterirken dünyaya gözlerimi açmama daha 57 yıl vardı.
Dedelerim, yani hem annemin babası hem de babamın babası hayatta idi.
Dedemin abileri bir daha dönmemek üzere henüz Yemen’e gitmemişlerdi.
Beşiktaş Jimnastik kulübü sekiz yıl önce (1903) kurulmuştu.
Dünyanın en büyük gemisi olarak nitelendirilen Titanik Amerika’da törenle denize indiriliyordu.
Modern Çin’in babası sayılan devrimci Sun Yat-sen, Qing Hanedanına son vererek Çin Cumhuriyeti’ni henüz kuruyordu.
Tam 100 yıl önce idi...
Tarihler 28 Eylül’e geldiğinde İtalyanlar, Osmanlı Eyaleti Tarablusgarp’ı yani Libya’yı işgal ediyorlar hemen ertesi gün ise Osmanlı Devleti ile İtalya arasında Trablusgarp Savaşı (1911) başlıyordu.
Bu gün olduğu gibi o gün de Libya’nın kızgın çöllerinin kumu yine insan kanı ile sulanıyordu.
...
Galatasaray kurulalı (1905) altı yıl, Fenerbahçe Spor Kulübü kurulalı (1907) dört yıl olmuştu.
Balkanlar henüz Osmanlı idi. Gökkuşağı gibi rengarenk bir kültürler bahçesi olan oralarda sonu gelmez savaşlar ve mikro milliyetçiliğin tetiklediği spor bölünmeler dönemi başlamak için bir yıl sonrayı (1912) beklemekteydi.
Prof. Dr. Maria Todorova’nın siyasi terminolojiye, ayrılmayı, etnik çatışmaları ve istikrarsızlığı çağrıştıran “Balkanizm / Balkanlaşma“ kavramını girdirmesine 81 yıl kalmıştı.
Tarihler 8 Ekim 1912’yi gösterdiğinde 1. Balkan Savaşı, neredeyse 100 yıl sürecek kan, gözyaşı ve “çağdaş soykırım“ların fitilini ateşliyordu.
100 yıl önce idi...
Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçeli sporcuların birbiriyle yarışırcasına vatan müdafaası için cepheye koşacakları Çanakkale Muharebeleri’ne (1915) dört yıl kalmıştı.
Osmanlı askerinin Kafkasya, Çanakkale, Sina ve Filistin, Hicaz – Yemen, Irak, İran, Galiçya ve Makedonya Cephesi’nden oluşan 1. Dünya Savaşı (1914-1916) cephelerine dağılmaları için ise üç yıl ... Ve Cumhuriyetin kurulmasına(1923) daha tam 12 yıl vardı...
Bu gün...
Türkiye hem fiziksel hem stratejik olarak üzerinde oturduğu kadim medeniyet birikiminin farkına varıyor. Bu farkındalık stratejik bir derinlik sondajını da beraberinde taşıyor.
1989 ve 2001 yılları arası 20. yüzyılın son 10 yılını kapsamakla beraber daha derinlere inen bir arkaplan arayışı ile bütün dünya ve özellikle de Türkiye için gelecekte, ikinci bin yılın adeta muhasebesinin yapıldığı bir on yıl olarak hatırlanacak.
2001 yılı ile 2011 arasındaki yıllar ise üçüncü bin yılın paradigmasını şekillendirecek parametrelerin belirginleşmeye başladığı yıllar olarak bilinecek.
1890 ile 1990 yılları hem dünya ve hem insanlık tarihi için ne kadar uzun ve yavaş akan bir yüzyıl olarak geçtiyse 1991 ve 2011 yılları arasındaki 20 yıllık zaman dilimi de o kadar hızlı geçti.
2023’e kadar olan önümüzdeki 12 yıllık dönem geriye dönük olarak yüzyıllık tarihin muhasebesinin yapıldığı yıllar olacak. Olaylardan etkilenenlere göre, niteliği veya niceliğiyle şekillenen kırılma noktası diyebileceğimiz bir çok olay yüzüncü yılına gelindiğinde birtakım tolumsal sinir uçlarını harekete geçirecek.
Zamanı geldiğinde hepsi tek tek ve detaylı olarak ele alınmak üzere tarihin tozlu raflarından indirilip bir bir masaya yatırılacak. Dosyaların üzerindeki tozlar silkelenirken geçmişe bu günün şartlarıyla ve geniş açı vizörden bakma şansını yakalayacağız. Bazen tartışmalar şiddetlenecek, fikirlerdeki ayrışmalar derinleşecek, çoğu zaman da olayların dramatik yönü öne çıkarak, toplumsal duygusallıklar tepe yapacak...
Zaman o kadar yavaş akar ki “Gün uzar yüzyıl olur“ ve zaman o kadar hızlı akar ki “Yüzyıl kısalır ve bir gün olur“.
Ufku geniş vizyonu sağlam insanların şimdiden buna hazırlanması gerekiyor.
ihsantoy@tasam.org