Başlangıcından beri ASEAN’nın formülü elbette ki dünyanın bu bölümündeki müşterek güvenlik yaklaşımı çıkarımlarının gerçekleştirilmesidir. [3] Bu bağlamda, aralarındaki rekabet ilişkisine rağmen işbirliği yolları arayışında bulunan nispeten orta düzeydeki beş güç[4] arasında 1967 yılında ASEAN oluşturulduğu zaman, arkasında yatan mantık elbette ki her bir ülkenin güvenliğinin ve rejiminin devamıyla ilgilidir. Başlangıçta, zaman içinde eklenen beş yeni devlet ile başlangıçtaki 5 ülkenin ortak özelliği komünist olmaması olsa da, ASEAN farklı askeri kapasiteleri, ekonomileri ve ideolojileri olan ülkeler için bir mekan teşkil etmektedir. [5] Buna rağmen, ASEAN şimdiye kadar AB’nin geçmişte izlediği yolu takip etmeden Asya’nın güneydoğu kısmındaki üyeler arasında ‘güvenlik toplumunu’ gerçekleştirmeye yönelik bir uygulama bölgesi oluşturmayı başarmıştır. [6] Amitav Acharya’ya göre ASEAN’ın yaklaşım şekli dünyanın bu kısmındaki değerlerini [böylesine başarılı bir biçimde] ortaya koymuştur. Öyle ki; yasal olmayan bağlayıcı kurallar ve zayıf kuruluşlara dayanabilen bölgesel işbirliği araçlarını oluşturan diğer yollar mevcuttur. Bu bağlamda, ASEAN diğer örgütlerden farklılık oluşturmaktadır. En belirgin farkı ise; zayıf usul kurallarının olmasıdır ki bu sayede yeni üyelerin kabulü ve düzenlemeler gerçekleşmektedir. Dolayısıyla; yalnızca üye ülkeler değil, Asya-Pasifik bölgesine ilgi duyan tüm ülkeler bu kuruluşa dahil olabilmektedir. ASEAN ve ASEAN temelinde oluşturulan yeni bölgesel kuruluşlar, ASEAN usul kurallarını çiğneyenlere karşı yaptırım gerektiren araçları bünyesinde barındırmamaktadır ki öz kısıtlama davranışı çoğu zaman üye ülkeler ve kurulaşa bağlı ülkeler arasında gönüllülük ilkesiyle ortaya çıkmaktadır. TAC’ın[7] imzalanmasıyla üye sayısındaki artış bunun gerçek bir kanıtıdır. Nükleer güçler olan Hindistan ve Çin’in TAC’ı imzalaması, her iki ülkenin de savaşmayacaklarına dair teminat vermesi sebebiyle oldukça önemlidir.
ASEAN’ın kuruluşunda, devletlerin birbirlerine karşı nasıl bir tutum izlemesi gerektiği açıkça ortaya konmuş ve bu bağlamda, her bir devletin egemenliğinin teminat altına alınması en elzem düzenleyici mekanizmadır. Bu durum hala doğruluğunu kaybetmemiştir. ASEAN’ın TAC anlaşmasının 2. Maddesinde devletlerin toprak bütünlüğünün korunmasının yanı sıra, devletlerin iç politikalarına müdahale etmeme ilkesinin teminat altına alınması hususu açıkça belirtilmiştir. Dahası, ASEAN’ın usul mekanizmasındaki TAC anlaşması dahilinde devlet egemenliği güçlendiren diğer bir unsur diyalog olduğundan, diplomasiden, bölge devletlerinin karar alma sürecinde konsensüs araçlarını kullanacakları ve sonunda birbirleriyle uzlaşma sağlayacakları alanlarda ortaya çıkan problemleri çözme yönünde kullanılacak araçlar olarak bahsedilmektedir. Bu yüzden, savaşa/güce başvurmama ilkesine bağlı kalma, ASEAN üyeleri ya da ASEAN’a bağlı bölgesel forumlar için yaygın olan kilit anlayış olarak kabul edilmiştir.
Genel olarak değerlendirildiğinde, ASEAN’ın bu yaklaşım şekli bugüne değin hemen hemen hiçbir değişikliğe uğramadan korunmuştur. Soğuk Savaş sonrası dönemde henüz kurulmuş olan ASEAN, ASEAN+1, ASEAN+3, ARF (ASEAN Bölgesel Forumu), ASEAN Topluluğu (AC), karşılıklı Serbest Ticaret Anlaşmaları, AFTA (Serbest Ticaret Bölgesi) gibi yeni bölgesel kuruluşlar ve Doğu Asya Zirvesi, Asya-Avrupa Toplantısı (ASEM)[8] gibi Asya’dan ilham alan diğer çalışmalara temel oluşturmuştur. ASEAN kuruluşunda, yalnızca ekonomik işbirliği alanında gerekli olduğu takdirde konsensüse gerek duyulmadan kabul edilmiştir. ASEAN’ın kuruluşundan beri en önemli kuralı ekonomik bir sorunla karşılaşıldığı zaman bu alanda bir kısım esneklikler gösterilmesiydi. Son zamanlarda- geçmişte de olduğu gibi- ekonomik büyüme, özellikle iç politikaların uygulanması adına ASEAN hükümetlerinin siyasi meşruiyetlerini temin etme yönünde elzem yollar olarak düşünülmektedir. Ekonomik araçlar sayesinde, bu devletler kendi içlerinde keskin bir biçimde bölünmüş toplumlar arasında bir toplumsal bütünlüğe ulaşma ve bunu sürdürme çabası içindedirler.
Bugüne değin, ASEAN’ı yaklaşım şekli henüz ortaya çıkan radikal ekonomik ve siyasi değişimler ve bunlara bağlı olarak ortaya çıkan belirsizlikler dışında ciddi bir değişikliğe uğramamıştır. Güneydoğu Asya’nın Soğuk Savaş döneminin sona ermesiyle, günlük ekonomik ilişkilerin yürütülmesinde bir kısım esneklikleri kabul etmenin yanı sıra ASEAN’ın ilk genişlemesi aracılığıyla yeni yeni değişim gösteren çevreye uyum sağlaması bu değişimlerden sayılabilir. Bu bölge de 1990ların ortasından sonra ciddi bir biçimde hissedilen tehditlerin yeni özellikleri; bölgenin ekonomisini ciddi bir biçimde vuran Asya finansal krizi, Endonezya’daki orman yangını gibi çevre güvenlik sorunları ve Asya’da derin biçimde hissedilen terörizmin yükselmesi gibi sonuçlar doğuran 11 Eylül saldırılarıdır.[9] Söz konusu henüz ortaya çıkmış ekonomik ve güvenlik temelli tehditlere ve sorunlara karşılık ASEAN’ın akla uygun tepkisi, ortak güvenlik yaklaşımlarının zaruri unsuru olarak görülen, güvenlik sorunlarına ‘kapsamlı bir biçimde’ yaklaşmanın yanı sıra ‘kapsayıcılığı’ bir kural olarak benimseyen bölgesel kurumlar oluşturma girişiminde bulunmaktı. [10] Bu yüzden, henüz ortaya çıkmış güvenlik sorunları karşısında, ASEAN temelinde kurulmuş yeni kuruluşlar çok çeşitli yerel, bölgesel, küçük, orta ve büyük güçlerin birbirleriyle işbirliği yapma adına en çok tercih ettikleri kuruluş olmuştur. Asya’daki bölgesel kurumlar arasında, AFTA ve ARF hem önder hem de en etkili kurumlar olmuştur.
AFTA, ASEAN’ın karar almada işleminde konsensüse başvurma ve diyaloga dayalı devlet içi koordinasyon mekanizması gibi usul temelinden ayrılmadan ekonomik alanda bazı kurumsal ilerlemeler uygulamıştır ve bu tür esneklikler, bu bölgede, bölgesel serbestleştirme imkanı sunmuştur. Bu bağlamda; AFTA’dan elde edilen başarılı sonucu takiben 2002 yılında ASEAN Ekonomik Topluluğu (AEC) 2015 yılında çalışmalara başlamak üzere kurulmuştur. AEC’nin amacı; malların, hizmetlerin, yatırımların ve vasıflı işçilerin serbest dolaşımının sağlanacağı bütünleşmiş bir Asya piyasası oluşturmaktı. Bununla birlikte, bu girişimler Asya’da 1997 yılında yaşanan ekonomik krizin olumsuz etkilerinden kurtulma amacıyla yapılmıştır. Bütün bunların ardından, Chiang Mai Girişimi (CMI) gibi çok sayıda girişimde bulunulmuştur. Örneğin, ASEAN 10 ve Japonya ile Çin gibi büyük güçler işbirliğine ekonomik anlamda dahil olurken diğer taraftan, Asya Tahvil Piyasası Girişimlerinde, kendi aralarındaki işbirliği aracılığıyla dahil olan devletler büyük bir güvensizlik duydukları IMF mekanizmasına bağlılıklarının ötesine geçme çabasında olmuşlardır. [11]
Diğer taraftan, ARF Soğuk savaş sonrasında yeni dönemin getirdiği güvenlik sorunlarının çözümü amacıyla kurulmuş bir mekanizmaydı. Kuruluşundan beri, girişimler Hindistan, Pakistan, Rusya, Çin, Güney Kore ve bu ülkeler gibi küçük, orta ve büyük devletleri kendisine çekmeyi başarmıştır. Girişimler, özellikle, Asya’nın mevcut güvenlik dinamikleri kapsamında en önemli ihtiyaç olan Güven Artırıcı Önlemlerin (CBMs) uygulanmasında büyük başarı elde etmiştir. Ancak, ARF önleyici diplomasinin gerçekleştirilmesi adına CBMs’nin uygulamaya konmasının ve dolayısıyla 1995 resmi raporunda belirtildiği gibi bir uyuşmazlık çözüm mekanizması haline gelmenin çok da ötesine geçemediği yönünde eleştirilere maruz kalmıştır. Bununla birlikte, devletlerce desteklenmeyen terör ve belli CBMs’lerin uygulanması yönünde üyeler arasında oluşturulan işbirliğinden elde edilen başarı, iç güçler ve dış aktörler arasında işbirliğini beklenenden çok daha ileri bir düzeye ulaştırmıştır. Bu bağlamda, ASEAN’ın TAC anlaşmasına dahil olan devlet sayısı, ASEAN ve akabinde ASEAN temelinde henüz oluşturulan bölgesel kurumların, yalnızca Güneydoğu Asya’da değil geniş Asya-Pasifik bölgesindeki mevcut gerilimin azaltılmasına nasıl yardımcı olduğunun en gerçekçi kanıtıdır. [12] Hem bölge içinde hem de bölge dışındaki büyük güçler, TAC anlaşmasını imzalayarak, bölgesel tutum anlamında ASEAN’ın temel usul ilkelerine bağlı kalma arzusuyla iyi niyetlerini ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda, ASEAN ve devamı niteliğindeki ASEAN temelli bölgesel kuruluşlar, ağır geleneksel ve nükleer silahlarla dolu Asya-Pasifik bölgesinin ortasında istikrar ve barış bölgesini oluşturmayı başarmıştır.
Bugün, bölgede yaygın olan güvenlik dilemması zihniyetini aşma ve işbirliği ihtiyacının hem bölge içinde hem de bölge dışındaki devletlerin başlıca endişesi olduğu Asya bölgesi her türlü güvenlik sorununa açık durumdadır. Bu bağlamda, endişe duyan devletler, kuşkusuz, ASEAN’ın müşterek işbirliği araçlarını kullanarak belirli güvenlik sorunları üzerinde zaman zaman işbirliğine gitmektedir. Böylece, çoğu zaman, ciddi silahlı çatışmalara yol açabilecek krizlerin tırmanması önlenmekte ve bu da tabi ki böylesine karmaşık hassas bir bölgede barış ve istikrarın temin edilmesi ASEAN’ın başarısını taçlandıran sonuç olarak kabul edilmektedir.
Yıldız Teknik Üniversitesi, Türkiye
ARF’nin (Asean Bölgesel Forumu’nun) şuanki üyeleri ve TAC anlaşmasını imzalayanlar; Avustralya, Kore, Bangladeş, Brunei Barış Ülkesi Devleti, Kamboçya, Kanada, Çin, AB, Hindistan, Endonezya, Japonya, Kuzey Kore, Laos, Malezya, Myanmar, Moğolistan, Yeni Zelanda, Pakistan, Papua Yeni Gine, Filipinler, Rusya, Singapur, Sri Lanka, Tayland, Doğu Timor, ABD ve Vietnam. (http://aseanregionalforum.asean.org/about.html, erişim tarihi Temmuz, 2012)
[12] Jurgen Hecke, “The ASEAN Regional Forum and Transnational Challanges, Little Collective securitization, some practical Cooperation“, in Cooperative Security in Asia Pacific:The ASEAN regional Forum, J. Hecke- Noel M. Morada (eds), Routldege, NY, 2011, ss,124-149.