CIIS Başkan Yardımcısı, Çin Dışişleri Bakanlığı
Çeviren: Çağrı KOÇAK
Asya’da güvenlik sorunu ve Çin-Türk işbirliği bu yazının konusunu oluşturmaktadır. Asya’daki başlıca güvenlik sorunu; dengesiz ekonomik ve sosyal kalkınma dahil, bölge ülkeleri arasında radikal dincilik, etnik bölücülük Batı Asya ve Kuzey Afrika’daki kargaşadan güç alan uluslararası terörizmdir. Asya’daki ülkelerin çoğunluğu kalkınmakta olan dünyaya aittir, bu ülkelerin en önemli amacı olan sürdürülebilir ekonomik ve sosyal gelişimi sekteye uğratacak köktendinciliğin, etnik bölücülüğün ve uluslararası terörizmin yeşereceği ortam mevcuttur. Sürdürülebilir ekonomik ve sosyal gelişim için Çin ve Türkiye’nin iş birliğinde olduğu gibi Asya ülkelerinin faydalı işbirliği yapmaya ihtiyaçları vardır.
Asya’daki güvenlik sorunlarının belirlenmesi için, bölge ülkeleri bir taraftan ekonomik ve ticari işbirliğini 10+3, ŞİÖ, İİT, SAARC ve bunun gibi bölgesel organizasyonlar yoluyla diğer bir yandan ikili anlaşmalar yoluyla artırmaya çalışıyor. İkinci olarak, Asya ülkeleri diğer medeniyetlerle iletişim kurmalıdır. Üçüncü olarak, Asya ülkeleri aralarındaki anlaşmazlıkları BM Sözleşmesi ve uluslararası hukuku temel alarak barışçıl yollarla çözümlemelidir. Dördüncüsü, Asya ülkeleri köktendincilik, etnik bölücülük ve uluslararası terörizmle mücadelede bir mutabakata varmalıdırlar. Ve beşinci olarak, Asya ülkeleri dış güçler tarafından zorla dayatılan “çifte standardı“ reddedilmelidirler, bilhassa Filistin-İsrail çatışmasındaki ve terörle mücadeledeki “çifte standart“ buna dahildir.
Gözlemlerime göre, güvenlik sorunlarını Asya’da ele almak için İslam medeniyetine duyulan saygı vurgulanmalı, İslam medeniyeti ve diğer medeniyetler arasındaki diyalog artırılmalıdır. Asya’da bazı ülkelerde ve bazı bölgelerde istikrarın olmamasının, hatta iç savaşlarla ve yabancı müdahalelerle karışmalarının bir başka nedeni Batı ülkelerinin Asya’da İslam medeniyetine ve Müslümanlara saygı göstermemeleridir. Batılı ülkelerdeki kimi çevreler uluslararası terörizm fenomenini İslam’a bağlamaktadırlar. İslam’a yönelik Batı’nın önyargısı “İslami Cihad“ın artışına yol açtığı için, bu nedenle ABD’deki “11 Eylül“ saldırılarında olduğu gibi bazı Batı karşıtı yanlı olaylarda birçok sivil katledildi.
Çin, İslam medeniyetine ve Müslümanlara hem Asya’da hem dünyada tamamen saygı duyuyor ve Çin ve İslam dünyası arasında kültürel ve medeniyetler arası etkileşime büyük bir önem atfediyor. Ayrıca bizim medeniyetlerimiz dünyanın uygarlık tarihinin muhteşem bölümlerini oluşturuyorlar. Binlerce yıldır bu iki medeniyet birbirleriyle etkileşime geçtiler ve bir arada uyumlu bir şekilde var olarak dünya tarih sahnesinde parlayan bir örnek olarak medeniyetler arası etkileşimiyle yerini aldı.
Öncelikle, iki medeniyet arasındaki etkileşimin tarihten gelen bir saygınlığı var. İki bin yıl önce atalarımız birçok zorluğun üstesinden gelip, hatırlanacak anılar ve dokunaklı hikayeler bırakarak İpek Yolu’nda buluşmuşlardı. Altı yüzyıl önce, Çinli Müslüman kaşif Zheng He barış ve dostluk görevlisi olarak birçok İslam ülkesine yedi sefer yaptı. Yüzyıllar boyunca, Çin’in İslam dünyasıyla etkileşimi her iki taraf için kültürel refaha ve ekonomik gelişme güçlü bir ivmeyle, büyümeye ve derinleşmeye devam etti.
İkinci olarak, iki medeniyet kendi aralarında karşılıklı öğrenmeyi geliştirdi. Çin’in porselen, ipek, çay ve biber yapma tekniği İslam ülkelerine geçti ve onlardaki ileri matematik, astronomi, takvim hesaplama, yol bulma ve coğrafya bilgisi Çin’in ufkunu genişletti. Çin’e kadim İpek Yolu üzerinden ceviz, biber ve havuç getirilerek Çinlilerin masalarındaki yeri alarak ortak bir lezzet oldu. İslami müzik, dans, kıyafet ve mimarinin de Çin toplumu üzerinde derin bir etkisi vardır. Böylesi etkileşimler Çin ve İslam medeniyetlerini sürekli zenginleştirdi, bunun sonucunda da dünya medeniyetinin gelişimine katkı sağlandı.
Üçüncüsü; her iki medeniyet birbirine eşit ve saygılı davranageldiler ve birlikte barış içinde yaşadılar. “Barış en değerli şeydir.“, “Ayniyet olmaksızın uyum“ ve “Başkalarının sana davranılmasını istediği gibi davran“ türünden öğretiler Çin medeniyetinin merkezini oluşturur. Örneğin, Kuran’da yüz defadan fazla barıştan bahsediliyor. Farklı kültürel altyapılarımıza ve sosyal şartlarımıza rağmen, iki taraf da diğerinin gelişme yoluna, kültürüne, tarihine, dinine ve toplumsal kurallarına saygı duydu ve daima diğerine barışçıl ve dostça bir yolda davrandı. Binlerce yıldır, hiçbir tarihsel sorun yaşanmadı Çin ve İslam medeniyetleri arasında. Dahası, biz dostça ve uyumlu bir ilişki sürdürerek, dünyaya farklı medeniyetlerinin bir arada uyum içerisinde yaşabileceğine dair en güzel örnek olduk.
Çin medeniyeti; birçok etnik grup ve farklı kültürlerin kaynaşmasından doğan etkileşimin bir ürünüdür, bu nedenle de geleneği açık ve kapsayıcıdır. İslam Çin’e M.S. 7. yüzyılda ulaştığından ötürü inananlar, Taoizm’in, Çin’in yerel dininin ve Budizm ve Hıristiyanlık gibi diğer dinlerin ve bunun yanında seküler topluluklarla uyum içinde yaşayarak ortak bir gelişim izlediler. Çin’de 10 etnik gruptan 20 milyondan fazla insan İslam’a inanıyor. Bunların hepsi Çin milletinin önemli birer üyeleri ve onların inançları, kültürel gelenekleri ve adetleri saygı görüyor. Çin yönetimi dini kişilikler ve inananların pozitif rolünü ve inançlıların ekonomik ve sosyal gelişmedeki katkısını teşvik ederek, açıkça inanç özgürlüğü ve bölgesel etnik otonomi politikasını benimsedi. Çin’deki Müslümanlar hem vatansever hem de kendilerini adamış inançlı kimseler olmuşlardır. Çalışkan ve bilge olmakla birlikte, onların Çin ulusunun uyumuna, refahın artmasına ve gelişmesine büyük katkıları olmuştur.
Şimdi asıl konuma, Çin-Türk işbirliğine geri dönmek istiyorum. Biz bugün burada yalnızca geçmişi gözden geçirmek için değil, aynı zamanda geleceği planlamak için toplandık. Küreselleşme döneminde, çok kutuplulaşma ve bilginin önem kazanmasıyla birlikte; hem Çin hem Türkiye hızlı büyüyerek tarihi misyonlarıyla yüzleştiler, ilişkilerin yoğunlaşmasına ve birbiriyle iş birliğine ihtiyaç duydular. Bunu akılda tutarak, aşağıdaki önerileri yapma arzusundayım.
Öncelikle, Çinliler ve Türkler arasındaki etkileşim tabana inmelidir. İnsanlar medeniyetlerin gelişiminin kaynağı ve itici gücüdür. Çin ve Türkiye artan karşılıklı ziyaretleri ve daha fazla etkileşimle günlük hayatta ve sıradan insanların iş hayatını teşvik etmelidir. Bilhassa, gençlerimize diğerinin medeniyeti hakkında daha fazla şey öğrenmek için cesaret aşılamalıyız, böylece bizim dostluğumuz nesilden nesile geçecektir. Çalışmalarımız ilişkilerin yoğunlaşması, iki ülke arasındaki insanların yaşamı ile alakalıdır ve insanların ilhamını ve aklını celbedebilir.
İkincisi, Çin ve Türkiye arasındaki etkileşim gerçeklikten geleceğe yönlenmelidir. İki büyük millet olarak, bizim yalnızca tarihi bağlarımızı gözetmeyip, günümüzü ve geleceğimizi de akılda tutmamız gerekir. Ayrıca kültürde, bilimde ve teknolojide işbirliğini derinleştirmenin yolları üzerine düşünmeliyiz. Küreselleşen dünyada bilgi akımını adapte etmeli ve yeni gelişmeleri anlamak için çaba göstermeliyiz ki böylece bizim medeniyetlerimiz 21. Yüzyılda yeniden canlansınlar.
Üçüncüsü, Çin ve Türkiye etkileşimi kendi gelişimlerine katkı sağlamalıdır. Ticaret ve ekonomik gelişim bizim etkileşimimizin her zaman ayrılmaz bir parçası olagelmiştir. İleriye dönük olarak, işbirliğini ekonomi, ticaret, yatırım, bilim ve teknoloji gibi alanlarda teşvik etmeye devam etmeliyiz. Böylece bizim tarihsel saygınlıktaki medeniyetlerimiz büyümeye ve insanlarımıza daha iyi bir hayat tesis etmeye devam etsinler.
Dördüncüsü, daha uyumlu bir dünya için çalışmaya devam etmeliyiz. Çin ve Türkiye dayanışmasını ve işbirliğini güçlendirerek, müşterek olarak medeniyetlerle diyalogunu ve medeniyetlerin bütün taraflarının çeşitliliğine saygıyı desteklemelidir. Biz olumlu ve yapıcı bir rol oynayarak birçok bölgesel ve küresel zorluklara hitap edebiliriz, beraberce BM sözleşmesi ve uluslararası ilişkilere yön veren normların teminatı olarak, barışın sürdürüldüğü ve toplumsal refahın sağlandığı uyumlu bir dünyanın inşasına katkıda bulunulmasını sağlamalıyız.
Geçen zamanla tekrar kanıtlandı ki yine Çin’in ve Türkiye’nin büyük başarısı daha medeniyetlerimiz arasında sıklıkla yakın ilişkilere yön veriyor. Gelin ve Çin ve Türk medeniyetlerinin ortak yaşamının ve ortak refahının uyum içinde olduğu yeni bir sayfa açmak için el ele verelim ve birlikte çalışalım.
Bu yüzden, böylesi bir durumda Çin ve Türkiye iş birliği ve sadece ekonomik alanda değil, yanında güvenlik ve anti-terörizm alanında da desteklenmelidir. Ekonomik iş birliği işbirliği uluslararası terörizm, köktendincilik ve etnik bölücülük noktasında güvenilebilir bir temel oluşturabilir. Kanımca, iki ülke arasında diplomatik bağların kurulmasından bu yana olanlarla alakalı bazı istatistiklere yer vermeliyim. Son kırk yıldır, Çin ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi on sekiz kat arttı. Çin, Uzakdoğu’da Türkiye’nin en büyük ticari ortağı ve Almanya ve Rusya’nın ardından en büyük ticari ortağı. Türk İstatistik Enstitüsüne (Turkstat) göre, iki ülke arasındaki ticaret hacmi bir yıl öncesine göre 19.3 milyar dolar artarak 2011’de 24.5 milyar dolar oldu. Çin’in Türkiye’den ihracatı 2011’de 22 milyar dolar iken, Türkiye’nin Çin’e ithalatı ise sadece 2.5 milyar dolardı. Şu an bu iki ülke bir mutabakata vardılar ve toplam ticaret hacminde 2015 itibarıyla 50 milyar dolara, 2020’de 100 milyar dolara ulaşmayı umut ediyorlar. İki taraf da ticareti dengelemenin aciliyetinin farkında.
2010’dan beri Çin ve Türkiye başbakanlarının karşılıklı ziyaretleriyle birlikte, iki ülke muhtelif stratejik iş birliğinin tesis edileceğini açıkladı. Çok açık bir şekilde iki ülke arasındaki işbirliği temel çıkarları için iki ülkenin yararına olduğu kanıtlandı. Sonuç olarak, Çin ve Türkiye arasındaki işbirliği terörist oluşumlara karşı mücadelede, hem de iki ülke arasındaki ekonomik işbirliğinde güçlü bir güdü sağlıyor. İki ülke uluslararası terörizmin kurbanı ve uluslararası terörizmin ne denli zararlı olduğunun farkındayız. Örneğin, hem Çin hem Türkiye Kürt İşçi Partisi’nin (PKK) ve Afganistan ve Pakistan’da çok aktif olan Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin terörist örgütler olduğu konusunda mutabakata vardılar ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından uluslararası terörist örgütler listesine alınmasını sağladılar. Bu yıl ayrıca önemli ikili ilişkilerin bir üst seviyeye geçmesi noktasında Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Çin’e gayet başarılı geçen bir ziyaret gerçekleştirdi. Bu sebepten, ikili ilişkilerin geleceği parlak. Çok teşekkürler.