Afro - Avrasya bağlamında stratejik geçiş güzergahlarının tamamını kontrol eden Türkiye; İpek Yolu’nu temsil eden maddi ve manevi tüm potansiyel öğeler için de kilit önemi haizdir. “Mikro- milliyetçilik“, “entegrasyon“ ve “öngörülemezlik“ rekabet parametreleri ile şekillenen yeni uluslararası sitemin de, İpek Yolu entegrasyonunun da ne olacağı Türkiye ve Rusya’nın ne olacağına bağlıdır. Bu bağlamda Çin’in politika geliştirirken, bu iki ülke üzerindeki baskılar dâhil gerekli çok boyutlu analizleri yaptığı ümit edilmektedir.
Anahtar Kelimeler; Orantılı risk, karşılıklı bağımlılık, ipek yolu, entegrasyon, mikro-milliyetçilik, öngörülemezlik, devlet doğasının değişimi, beklenti yönetimi, rekabet, Afro-Avrasya, yumuşak güç, katılımcılık, sektörel diplomasi, referans değerler
Türkiye ve Çin
Türkiye 75 milyonluk nüfusu, büyüyen ve gelişen ekonomisi, Afro-Avrasya ana kıtası ortasında sahip olduğu jeostratejik konumu, Avrupa, Karadeniz, Kafkaslar, Asya, Orta Doğu ve Afrika ülkeleri ile sahip olduğu tarihî, siyasi ve kültürel bağları, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası alanda gittikçe artmakta olan aktivitesi, NATO, AGIT ve CICA gibi örgütlerin önemli üyelerinden biri olması ve son dönemde geliştirdiği aktif dış politikası ile uluslararası alanda gittikçe önem kazanan bir aktör hâline gelmiştir.
Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) ise yüzölçümü, 1,3 milyar’a yaklaşan nüfusu, sanayileşme ve teknolojide elde ettiği ilerleme, büyüyen ve gelişen ekonomisi, doğal kaynakları, Birleşmiş Milletlerdeki veto gücü, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) içindeki yeri ve dış politikada geliştirdiği stratejilerle hızla büyüyen ve dünyanın ortaklık kurmak için yoğun çaba sarf ettiği bir güç hâline dönüşmüştür.
Türk - Çin İlişkileri, İpek Yolu vasıtasıyla çok köklü bir tarihî arka plana sahip olup, M.Ö. 2000’lere dayanmaktadır. İkili temaslar, İpek Yolu vasıtasıyla 1400’lere kadar yoğun şekilde canlılığını korumuştur. Çin’in 1979 yılında dışa açılma politikasını başlatmasının ardından, Türkiye ile Çin arasında üst düzey ziyaretler gerçekleşmeye başlamış, ancak 1985’ten sonra istikrarlı süreç takip edilememiştir. Türkiye - ÇHÇ ilişkileri, siyasi ve ekonomik olarak 2003’te ivme kazanmış ve 2009’dan itibaren her alanda optimum seviyeye ulaşmıştır. 2010 yılında iki ülke Başbakanlarının onay verdiği stratejik işbirliği belgesi ile ilişkiler ayrı bir boyuta yükselmiştir.
Türkiye ve Çin, Orta Asya ve Orta Doğu’da jeopolitik ve güvenlik alanlarında ortak çıkarlara sahiptir. Enerji güvenliği ve gittikçe artan terörist faaliyetler göz önüne alındığında, bu bölgelerde barış ve güvenliğin sağlanması, her iki ülkenin çıkarları için gereklidir. Türkiye ve Çin’in son dönemde yakaladıkları büyüme hızları, her iki ülkeyi ekonomik anlamda da birbirlerini daha fazla dikkate almaya zorlamaktadır. Çin için Türkiye; Balkanlar ve Avrupa’ya bir çıkış kapısı, Orta Doğu ve Orta Asya’da iyi bir ekonomik ortaktır. Türkiye ise Çin’i siyasi, ekonomik ve güvenlik ile ilgili alanlarda karşılıklı ilişkilerin güçlendirilmesi gereken bir partner olarak görmektedir.
Türkiye, Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirme konusunda da Çin’in işbirliğine özel bir önem atfetmektedir. Bu bağlamda Türkiye ŞİÖ’ye büyük bir önem vermektedir. Nitekim ÇHC, Rusya Federasyonu (RF) ve diğer üye ülkelerin desteğiyle, Türkiye Örgüt’e diyalog ortağı olarak kabul edilmiştir. Bu sayede, Türkiye, uluslararası ticaretten güvenlik işbirliğine kadar pek çok alanda ilişkilerini daha iyi bir noktaya taşıyabileceğini düşünmekte ve ASEAN gibi uluslararası örgütlerle ilişkilerini yoğunlaştırmaktadır.
Çin Halk Cumhuriyeti, 2003 yılı Ocak - Haziran dönemi itibarı ile Japonya ve G. Kore’yi geçerek Asya - Pasifik Ülkeleri arasında Türkiye'nin en büyük ticari partneri hâline gelmiştir. Ticaret hacminin artmasına paralel olarak, iki ülke arasındaki ilişkiler ivme kazanmıştır.
Türkiye - Çin ilişkilerindeki en önemli sorun dış ticaretteki makasın Çin lehine gittikçe açılmasıdır. Bu durum ekonomik ve ticari ilişkilerin Hükümetler düzeyinde mercek altına alınması sonucunu doğurmuştur. Dış ticaretimizdeki makasın giderek Çin lehine açılması Çin tarafından kaynaklandığı gibi Türk tarafından da kaynaklanan bazı nedenler mevcuttur. Çin’in dış ticarette kendine özgü avantajları yanında, Türk iş adamlarının bu ülkeye yatırım yapma konusunda çekingen davranmaları da sorunu derinleştirmiştir. Ancak son üç yıllık dönemde gerçekleşen üst düzeyli ziyaretlerde ÇHÇ’li devlet adamları Çinli şirketleri Türkiye’de yatırıma teşvik ettiklerini belirtmişlerdir. Bu ifadenin kuvveden fiile dönmesi beklenmektedir. ÇHÇ ayrıca Türkiye’deki enerji ve altyapı projelerine avantajlı finansman imkanları sunmaya başlamıştır.
Türkiye, Kıbrıs başta olmak üzere diğer uluslararası sorunlarda BM Güvenlik Konseyi daimi üyesi olan Çin’in desteğini almaya çalışmıştır. Geçmişe göre ÇHC, Kıbrıs da dâhil Ülkemizin hassasiyet duyduğu konularda daha duyarlı bir tavır almaktadır. İzleyen dönemde Türkiye’nin uluslararası platformlarda artan etkisine paralel olarak; BM, G-20, CICA, ASEAN ve ŞİÖ gibi örgütler bünyesinde iki ülke arasında siyasi, ekonomik, kültürel ve güvenlikle ilgili alanlarda işbirliği imkanı zemini daha da güçlendirilebilecektir.
Her iki ülke kritik öneme sahip uzun vadeli çıkarların sürdürülebilirliği açısından etkili bir stratejik işbirliği geliştirmektedir. Bu noktada olaylara daha geniş bir jeopolitik bakış açısı ile bakma ihtiyacı vardır. Çok boyutlu şekillenen dünya güç sistematiği içerisinde Türkiye - Çin ilişkilerinin ideal bir noktaya taşınabilmesi için, yalnızca siyasi ve stratejik temelli değil, her parametrede karşılıklı derinlik oluşturacak bir yapıya doğru yönelmesi gerekir. Bunun için de askerî ve kültürel boyut ayrı bir önemi haizdir.
Aşağıdaki başlıklarda “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı“ ve “21. Yüzyıl Deniz Üzerindeki İpek Yolu“ Projesi başta olmak üzere tüm platformlarda kaydedilecek gelişmeler Türkiye - Çin ilişkileri için belirleyici olacaktır:
- Sektörel ve Finansal Derinleşme
- Güvenlik ve Savunma Sanayii
- Yatırım, Ticaret, Altyapı ve Müteahhitlik
- Kamu Diplomasisi; Yerel Yönetimler, Sivil Toplum, Düşünce Kuruluşları ve Medya
- Devlet Doğasının Değişimi, Beklenti Yönetimi ve Çok Boyutlu Güvenlik
- ASEAN Bölgesi, Şanghay İşbirliği Örgütü gibi kurumlar ile Asya’da Entegrasyon
- Enerji, Su ve Gıda Güvenliği
- Bilim ve Teknoloji, Akademi ve Kültür
- Orta Doğu - Afrika, Güney ve Orta Asya
Türkiye ve İpek Yolu
Çin’den başlayıp, Kazakistan, Özbekistan, Rusya, Türkiye, Yunanistan üzerinden Roma’ya uzanan İpek Yolu’nun yeni yorumu ile güzergah üzerindeki devletlerin ekonomik hacimlerinin artması, 65 ülkede toplam 21 trilyon dolar büyüklüğü olan ekonomilerin inovasyonu mümkün olabilecektir.
Üçü deniz, ikisi kara yolu olmak üzere beş güzergahta inşa edilmesi tasarlanan projede her yol tarihsel tecrübeye uygun olarak mutlaka Türkiye’den geçmektedir. Proje sayesinde ilgili bütün ülkelerin ticaret hacminin yeni bir seviyeye yükselme fırsatı ve Çin için mevcut ticaret hacminin iki kattan fazla artması mümkün olacaktır. Katı bir entegrasyon modeli olarak AB’nin geldiği “başarıda başarısızlık“ tecrübesinden ve tarihteki esnek referanslardan ilham alarak, mevcut inisiyatifin yeni bir entegrasyon modeli olması mümkündür. Öngörülen beş temel başlık bu modeli teyit etmektedir:
- Politika bağlantısı (güzergahtaki ülkelerin bölgesel işbirliği tedbirleri alması)
- Tesis bağlantısı (güzergahtaki ülkelerin altyapı planlarının ve standartların oluşturularak, ana ulaşım yolunun inşa edilmesi)
- Ticaret bağlantısı (ülkelerin yatırım ve ticareti kolaylaştırıcı tedbirler alması)
- Sermaye bağlantısı (finansal işbirliği)
- Yürek bağlantısı (kültürel, akademik, insan kaynakları, turizm, bilim, teknoloji basın işbirliği)
Afro - Avrasya bağlamında stratejik geçiş güzergahlarının tamamını kontrol eden Türkiye; İpek Yolu’nu temsil eden maddi ve manevi tüm potansiyel öğeler için de kilit önemi haizdir. “Mikro-milliyetçilik“, “entegrasyon“ ve “öngörülemezlik“ rekabet parametreleri ile şekillenen yeni uluslararası sitemin de, İpek Yolu entegrasyonunun da ne olacağı Türkiye ve Rusya’nın ne olacağına bağlıdır. Bu bağlamda Çin’in politika geliştirirken, bu iki ülke üzerindeki baskılar dâhil gerekli çok boyutlu analizleri yaptığı ümit edilmektedir.
Yeni Dünya ve Rekabet
Küresel alanda çok boyutlu bir güç sisteminin ortaya çıkmasıyla, küresel ve bölgesel düzeyde çok sayıda birbirine yakın teknolojik donanım ve insan kaynağına sahip ülkenin aynı anda varlık göstermesi tarihte bir ilktir. Bu çok boyutlu ortam olağanüstü sofistike bir rekabete temel teşkil etmektedir.
Geçtiğimiz on yıl çok büyük gelişmelere sahne olmuştur ve önümüzdeki on yılda izlenecek politikalar, uluslararası yapının önümüzdeki yüzyılda nasıl şekilleneceği üzerinde belirleyici etkiye sahip olacaktır. Özellikle Batı dünyası “borç-para-borç““ sarmalı içinde büyük bir kaynak krizi yaşamakta ve jeopolitik rekabetin temeli, kaynak oluşturacak yeni alanlar açma üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Çok boyutlu rekabet; “entegrasyon“, “mikro-milliyetçilik“ ve “öngörülemezlik“ gibi üç yeni temel parametre doğurmuştur. Bu yeni parametrelerin sonuçları ilk olarak Kuzey Afrika, Orta Doğu ve Güney Asya’da “Arap Baharı“ gibi çeşitli isimlendirmelerle tanımlanan süreçlerde görülmeye başlanmıştır. Bu üç bölgede yaşananlar ve olası sonuçları; geleneksel güçler, yeni güç adayları ve diğer tüm ülkeler açısından çok farklı anlamlar taşımaktadır. Üzerinde rekabet edilen “diğer ülkelerin“ istikrarsızlığı büyük ölçüde kaçınılmazdır ve yönetimlerinin “devlet doğasının değişimini“ yönetip yönetemeyeceklerine göre gelecekleri şekillenecektir. Ukrayna ve Suriye en somut örneklerdir.
“Arap Baharı“ sürecinin bir “küresel bahar“ olgusuna dönüştüğünü veya görünür kıldığını iddia etmek mümkündür. Bu “global bahar“daki üç temel trend;
- Küresel meydan okumalar, iklim değişikliği, kitle imha silahları, kimyasal felaketler gibi bir ülkenin ya da bölgenin tek başına altından kalkamayacağı büyük riskler,
- Yeni dönemde sahneye çıkan güçlere BM’de ve diğer uluslararası kurumlarda nasıl bir rol verileceği, sistematik bütünleşmenin nasıl sağlanacağı, diğer bir deyişle güç ve adalet dengesinin nasıl sağlanacağı noktasındaki belirsizlikler,
- Devlet doğasının değişiyor olması, Çin’de devlet eliyle kapitalizm, Avrupa’da sosyal demokrasi uygulamaları örneklerinde görüldüğü üzere sosyalizm, komünizm ve liberalizm gibi mevcut ideolojilerin uygulama değerinin ve içeriğinin hızla değişmesi“ olarak sıralanabilir.
“Beklenti yönetimi“ devletler için yeni bir parametredir ve iyi yönetilememesi hâlinde bazı ülke ve bölgelerdeki çeşitli beklenti ve eğilimlerin dış güçlerce kullanılması kaçınılmazdır.
Bu üç global trend, üç farklı senaryodan biri ile sonuçlanabilir: “Küresel düzeyde demokratikleşme“, “Kimlik politikaları temelinde ayrışma“, “Doğal kaynaklar, din, insan sermayesi gibi kaynak unsurların tümünü aynı anda kullanmak suretiyle yeni bir küresel ‘kaynak yönetimi sistematiği’ geliştirilme olasılığı“. Mevcut gelişmeler de, kimlik politikaları temelinde bir ayrışmayı öne çıkarmaktadır.
Önümüzdeki dönemde Çin ve Türkiye gibi aktörler başta olmak üzere birçok ülkeyi yakından ilgilendiren bir takım yerel, bölgesel ve küresel sorun alanlarını tespit etmek mümkündür: “su, enerji ve gıda güvenliği“, “sosyal ve liberal politik önceliklerin belirlenmesi bağlamında devlet doğasında yaşanan değişim ve beklenti yönetimi“, “iç ve dış politik riskler karşısında yakın bölge politikalarının gözden geçirilmesi“, “küresel düzeyde Trans-Atlantik ve Trans-Pasifik ticaret ve yatırım ortaklıkları anlaşmalarında olduğu gibi yeni ekonomik bütünleşme çabaları karşısında alınması gereken önlemler“, “siyasi, ekonomik, sektörel bütünlüğü olan bir makro politika“, “etik ve ahlaki referansları sağlam bir değerler inşası“ ivedilikle ele alınması ve siyasa geliştirmesi gereken konular olarak ön plana çıkmaktadır.
Bir Kuşak Bir Yol “İpek Yolu“
Bu noktada, Çin tarafından başlatılan “İpek Yolu Ekonomik Kuşağı“ ve “21. Yüzyıl Deniz Üzerindeki İpek Yolu“ inisiyatifi ikili ve çok taraflı ilişkiler ile dünyada yaşanan değerler bunalımının aşılması açısından tarihî fırsatlar sunmaktadır. Salt agresif ekonomik işbirliğini öncelemeyen bir “iş modeli“; mikro-milliyetçilik, entegrasyon ve öngörülemezlik olarak şekillenen küresel rekabet parametrelerinin yönetilemez noktaya doğru giden sonuçlarını olumlu yönde etkileyebilecektir. Çünkü İpek Yolu tüm referansları ile tarihin ilk esnek küresel entegrasyonudur.
Bu bağlamda inisiyatifin bilinen amaçlarını tekrarlamadan somut öneriler üretmek mümkündür.
Yumuşak Güç İnşası
Uluslararası ilişkiler çok boyutlu rekabet temelinde ilerlemektedir. Devletlerin doğası değişmekte; hukuk üreten, son kararı veren altın hisse kendisinde kalmak kaydıyla devletin rolü iç ve dış politikanın başarısında %10 düzeyine kadar gerilerken devletçi ve kapitalist/liberal yaklaşımlar arasında farklı yol arayışları sürmekte, kamu diplomasisi gibi yeni uygulamalar devreye girmekte; düşünce kuruluşları, STK’lar, üniversiteler, yerel yönetimler, kültürel kurumlar, sportif oluşumlar, özel sektör ile benzeri kurum ve yapıların rolleri artmaktadır.
“Beklenti Yönetimi“ kavramı devletler için tartışılması gereken en yeni olgu olarak şekillenmektedir. Değişen devlet doğasını algılayamayan ülkelerin savunma refleksleri/kurumları gittikçe artan oranda işlevsiz hâle gelmektedir. Ülkelerin yumuşak güç kapasitelerini tam olarak harekete geçirebilmesi noktasında din, dil, tarih, coğrafya gibi faktörler önemini korusa da, bölgesel ya da küresel güç olmak ancak nitelikli insan kaynağına dayalı yüksek katma değer üreten bir ekonomiye ve mülkiyetine sahip olarak uluslararası iş bölümünden nitelikli pay almak ile mümkün olacaktır. Bu bağlamda Çin için “Bir Kuşak Bir Yol“ inisiyatifi küresel yumuşak güç inşası programının lokomotifi olarak yapılandırılmalıdır. Başka hiçbir program için bu kadar güçlü referanslar bulmak mümkün değildir.
Katılımcılık ve Karşılıklı Bağımlılık İnşası
Bu sürecin başarısı da iç ve dış politika önceliklerine uygun biçimde, hedeflenen tüm ülke ve bölgelerde orantılı risk - karşılıklı bağımlılık temelinde çok boyutlu yapılar inşa edilebilmesine bağlıdır. Karşılıklı bağımlılığı ve kapasiteyi inşa edecek resmî ve sivil kurumsal araçlara sahip olmak ve mevcut olan tüm kurumları da ideolojik ön yargılarla dışlamadan seferber etmek elzemdir.
Bir kapasite inşası programı olmadan üretilecek büyük söylemler ise erken uyarı sistemlerini harekete geçirmek dışında kalıcı sonuç vermez. Çin’in ekonomi ve dış politikada rekabet ettiği rakipleri iyi tahlil ederek manevi öğeleri de içeren konsept yaklaşımlara olan ihtiyacı şu ana değin dışarıda inşa edilen kapasitenin korunabilmesi için ivedilik arz etmektedir. Bu muvacehede Çin’in önündeki zihinsel eşik; sektörel, finansal ve stratejik derinleşmedir.
Mikro-milliyetçilik, entegrasyon ve öngörülemezlik parametreleri çerçevesinde gelişen çok kutuplu Küresel Bahar’a bağlı 21. yüzyıl dinamikleri, Doğu ile Batı arasındaki denge paylaşımının “çok kolay ve acısız“ olmayacağına işaret etmektedir. 2008’de fiilen çöken finansal sistemlerini, kendi varlıklarını riske edecek araçlarla şu ana değin yaşatmayı başaran Batı merkezli devletlerin kolay rol paylaşacağını düşünmeyi tarih tecrübesi reddeder. 100 yıl sonra dünya yeniden “rekabet eden ve edilen ülkeler“ olarak bölünmüştür.
Trans-Atlantik ve Trans-Pasifik’te ekonomik ve siyasi entegrasyonu hızlandıran Batılı ülkeler ile Doğu’da ve Güney’de ortaya çıkan yeni güç adayları arasında rekabet edilen alanlar; Kuzey Afrika, Orta Doğu, Güney Asya, Sahra Altı Afrika, Latin Amerika ve Orta Asya olarak şekillenmektedir. Bu kuşaklarda yer alan ülkelerin bu ağır türbülansın dışına - kaosa girmeden - çıkması, yönetim kademelerinin büyük ölçüde bilgeliğine ve kurumsal altyapısının dönüştürülmesine bağlıdır. Öyle ki, bu şartları taşımayan çok sayıda ülkenin adeta sırayla girdiği kaos sarmalı, durumu teyit etmektedir.
Rekabet edilen alanlar ile edenler arasında bir “Limes“ hattı olma pozisyonunun henüz dışına çıkamamış olan Çin açısından formül; “Bir Kuşak Bir Yol“ inisiyatifini domine etmeden, katılımcılığı teşvik etmek ve karşılıklı bağımlılığı derinleştirmektir. Tarihsel tecrübe Batı’nın, dünyanın geri kalanı ile ilk tercihinin tek taraflı bağımlılık inşa etmek olduğunu teyit eder. Bu bağlamda Çin’in yeni bir güç adayı olarak inşa edebileceği en büyük kapasite, karşılıklı bağımlılık ve katılımcılık yönündeki samimi uygulamaları olacaktır. İpek yolu inisiyatifi bu parametre içinde tarihî bir fırsattır.
Birçok ülke ve bölge ile olan ticaret dengeleri Çin’in, dünyanın yeni emperyalisti olma tartışmalarını hızlandırmaktadır. Afrika bu anlamda takip edilmesi gereken bir alandır. Dolayısı ile İpek yolu inisiyatifinin nasıl uygulanacağı, yeni bir model ortaya koyabilir.
Sektörel Diplomasi Kanalları Oluşturulması
Çin, global ölçekte ve alt bölgesel ya da kimliksel konularda tüm kurumsal sivil diplomasi araçlarını seferber etmesi hâlinde bu dönemde ortaya çıkan yeni meydan okumalarla daha kolay baş edebilecektir. Bu noktada öncelikle politik engellerin aşılması gerekmektedir. İlgili ülkelerin siyasi iradeleri ile doğrudan bağlantılı olan bu çözüm, ülkeler arasında tarihî bagaja, kimlik ile ilgili bağlılıklara ve ulusal çıkarlara dayalı ön yargıların aşılması ile mümkündür. Geleneksel resmî diplomasinin belli davranış kalıplarının ve hukuki sınırlamaların dışına çıkamamaktan kaynaklanan etki ve verim düşüklüğünü telafi etmek için ülkeler çoğu zaman “ikinci kulvar diplomasisi“ olarak da tanımlanabilen sivil diplomasi kanallarını güçlendirmek yoluna gitmektedirler.
Sivil diplomasinin en önemli unsurlarından biri iş çevreleri arasındaki etkileşimin ve bir diğeri halklar arası kültürel etkileşimin artırılmasıdır. Bir diğer önemli ayağı ise akademik çevreler ve düşünce kuruluşları aracılığıyla yürütülen faaliyetlerdir. Bu üç temel unsurun dışında son yıllarda güçlü enstrümanlar kullanan sektörel diplomasi kanalları ortaya çıkmıştır. Sivil diplomasi ile taraflar; kendilerini resmî diplomasinin çetin kurallarının baskısı altında hissetmeksizin daha geniş bir çerçevede görüş alışverişinde bulunabilmekte, perspektif ve işbirliği geliştirebilmekte, siyaset için gerekli olan karar seçeneklerini önerebilmektedirler.
Bu bağlamda İpek Yolu inisiyatifi kapsamında aşağıdaki başlıklarda sektörel diplomasi kanalları oluşturulabilir veya bu başlıklar üzerinden tartışmalar müzakereler yönetilebilir:
- İnsani Diplomasi
- Savunma Diplomasisi
- Sağlık Diplomasisi
- İnanç Diplomasisi
- Kültür ve Sanat Diplomasisi
- Eğitim Diplomasisi
- Gıda Diplomasisi
- Enerji Diplomasisi
- Turizm Diplomasisi
- Güvenlik Diplomasisi
- Şehir Diplomasisi
- Finans Diplomasisi
- Medya ve Enformasyon Diplomasisi
- Altyapı Diplomasisi
- Bilim Diplomasisi
- İş Diplomasisi
- Düşünce Diplomasisi
- Su Diplomasisi
- Hizmet Diplomasisi
İpek Yolu Referans Değerleri Kurumları Kişileri
Kadim insanlık birikiminin en renkli ve en kalıcı şekilde somutlaştığı ve iz bıraktığı bir medeniyetler arası etkileşim havzasının üzerinde bulunan Çin, dinamik küreselleşme ve medeniyetler arası etkileşim sürecinde kendine özgü ve son derece önemli bir konuma sahiptir. Kapsamlı modernleşme deneyimi ile özel bir birikime sahip olmuştur. Bu yönüyle Çin; Doğu - Batı, gelenek - modernite, ekonomi - politika anlamında da Kuzey - Güney gerilimlerini doğrudan yansıtan ve en kapsamlı şekilde yaşayan ülkelerin başında gelmektedir.
Çin’in kültürel anlamda Doğu’nun kadim hikmeti ile Batı’nın rasyonel düşünce geleneğini, Kuzey’in ekonomik üretkenliği ile Güney’in küresel adalet arayışını birlikte içselleştirerek tarih sahnesine taşıma kabiliyetine sahip nadir ülkeler arasında özel bir yeri vardır. Bu konumu, medeniyet bağlamında Çin’in büyük bir açılımın öncüsü olmasını sağlayabilir. Bu dinamik dönüşüm sürecini doğru anlamak, yorumlamak ve yönlendirebilmek için farklı yöntemler ve stratejiler geliştirilmesi gerekmektedir.
Bu bağlamda İpek Yolu konsepti içerisinde harmanlanabilecek ve ortak evrensel değerleri güçlendirecek “İpek Yolu Referans Değerleri Kurumları ve Kişileri“ üzerinden kültürel kodların takibi gerekmektedir. Kültür başta olmak üzere işbirliğini kapsayan tüm alanlarda referans alınabilecek sayısız değer kurum ya da kişi envanteri, yeniden yorumlanmak için beklemektedir. Pratik uygulama alanı bulacak bu kurumsal yorumlar İpek Yolu inisiyatifinin entegrasyonu ve refahı için yaşamsal işlev görecektir. Yine İpek Yolu referans Değerleri Kurumları ve Kişileri ile ilgili çerçeve bir program oluşturulması; uluslararası etkinlikler, yayınlar, bilimsel araştırmalar, medya programları vb yapılması gerekmektedir. Bu bağlamda iki defa yapılan Uluslararası İpek Yolu Kültürel Forumu yeniden yorumlanabilir.
Türkiye ve Çin için tüm bu alanlarda birbirini tamamlayan ikili ve çok taraflı stratejik işbirliği potansiyeli hiçbir ülke ile olmadığı kadar güçlüdür.