Kazakçadan çeviren Dr. Almagül İsina
Saddamı’ı idam etme cezası yerine getirilinceye kadar ortaya atılan spekülasyonların sayısı çok fazla idi. Bunların hemen hemen hepsi Saddam’ın idamının 26 Ocak’a kadar ancak gerçekleştirilebileceği yönündeydi. Ancak Aralık ayının Iraklılar için olumlu geçmediği bir yana, ayın son haftasında Bagdat’ın merkezinde Saddam için darağacının kurulması, birçok şeyi anlatmış olsa gerek. Bu durumda Irak diktatörünün cezasının neden özellikle Aralık’ın 30’unda gerçekleştirildiğine ilişkin sorunun akıllara gelmesi de çok doğaldır.
Birincisi, söz konusu cezanın infazının gerçekleştirilme tarihinin kesin olarak belirlenmemesi, Saddam’ın yandaşlarının tepkisinden çekinme olarak değerlendirilebilir. Bunun bir kanıtı olarak Saddam’ın idam edildiği anda Şiilerin yaşadıkları bölgelerde meydana gelen patlamaları belirtmek mümkündür. Önceden bir tarih belirlenmiş olsaydı, patlamaların saldırılar düzeyinde daha da şiddetlenmesi kuvvetle muhtemeldi. Bu durum, yeni çatışmalar ile tartışmaların başlangıcı da olabilirdi.
Saddam’ın yandaşları derken, bunun eskisi gibi Baas partisi sempatizanlarıyla sınırlı kalmadığını da belirtmek gerekmektedir. Günümüzde Irak’ta Şiilerin iktidara gelmesine karşı olanların (Kürtler hariç) tamamını Saddam yandaşları olarak saymak mümkündür. Bunun yanı sıra, ülkede istikrarın sağlanması konusunda ABD’den umutlarını kesmeye başlayanların da Saddam yandaşlarının yanında yer almasına şaşırmamak gerekir. Dolayısıyla saflarını netleştirmemiş olanların da bir tehlike unsuru olarak görülmeleri, idamın zamanının bilinçli bir şekilde net olarak belirlenmemesinin bir nedeni olarak yorumlanabilir.
İkincisi, birileri için söz konusu cezanın ancak 2006 yılında kalması ve 2007’ye taşınmaması çok önemli olsa gerek. Çünkü 2006 yılındaki koalisyon güçlerinin başarısızlığının, ülkede her gün meydana gelen patlamaların ve yaşanan huzursuzlukların hesabının bir şekilde birilerine ödettirilmesi gerekiyordu. Bunun hesabı Saddam hakkında çıkarılan idam cezasıyla bizzat ödenecek ve bu şekilde de boşluk ancak doldurabilecekti.
Örneğin, 2006 yılındaki Irak’ta yaşanan en mühim olay denildiği zaman, dünya kamuoyu ABD Savunma Bakanı Donald Ramsfeld’in bu ülkedeki başarısızlıklarından dolayı görevinden alınmasını değil, tam tersine Saddam’ın idamını hatırlayacaktır. Diğer birçok olayın, Saddam’ın ölümünün gölgesinde kalacağı kesindir. Çünkü Saddam’ın idamıyla kıyaslandığında diğer olayların tümüyla önemini yitireceği bellidir.
Üçüncüsü, Saddam’ın asıldığı 30 Aralık, Müslümanların Kurban bayramına denk gelmişti. Birçok ülkede bayram bir gün sonra kutlanmasına rağmen, Arap ülkelerindeki Kurban bayramı 30 Aralık’ta başlamıştı. Bir tarafta dünya Müslümanları bayramı kutlarken, Iraklı Şiilerin de Saddam’ın ölümünden dolayı birbirlerini kutladıklarına dair bilgiler yayılmıştır.
Lübnan ise bayrama ara vererek, Irak diktatörünün ölümü nedeniyle birkaç gün yas tutmak üzere resmi karar almıştır. Genel olarak değerlendirildiğinde, Şiiler dışında Arap dünyasında Saddam’ın ölümünden memnun olanların sayıları azdır. Çünkü panarabizm görüşlerini yaymaya çalışan Saddam’ı, Arap dünyasının birçoğunun ulusal bir kahraman olarak ilan ettikleri de sır değildir. Ancak Saddam kıyım yaparken veya ABD onu bir maşa haline getirerek ondan her fırsatta yararlanırken Arap dünyası, hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bu durumun asıl sebebinin, Arap dünyasında slogancılığın etkin olmasında aramak en doğrusudur.
Yine de Arap kamuoyunda Saddam’ın ölümünü ciddi anlamda analiz edenler olmadı değil. Örneğin, Lübnan Şiileri Saddam’ın idamının kurban bayramına denk getirilmesini, ABD’nin Müslümanları kışkırtması şeklinde değerlendirmişlerdir. Doğrusu da bu olsa gerek. Bayram günü bir diktatörü asarak Müslümanların belli bir kısmını sevindiren, diğer kısmını ise üzen kararın sorumluluğunun ve bedelinin ağır olacağı da kesindir. Bunun dışında aşağıdaki hususları da gözardı etmemek gerekir.
Söz konusu idam gerçekleştirilmeden önce Saddam’ın Irak yönetimine teslimine dair haberler bilinçli olarak duyurulmuştur. Böylece ABD tarafı cezanın infazının gerçekleştirilmesini bizzat Iraklılara devrettiği izlenimini vermeğe çalışmıştır. ABD bu tutumuyla Irak’ta bugüne kadar sebepsizce gerçekleştirdiği harekâtını da aklamayı amaçlamıştır denilebilir.
Kamuoyunda ABD’nin; “Saddam’ı bayram günü öldüren ABD değildir. Aksine Müslüman olan Iraklı yetkililer kendi elleriyle öldürmüştür.“ şeklinde bir görüşü hakim kılma hevesi de yok değildir.
Bu bağlamda, ABD Devlet Başkanının “Yeni Irak“ stratejisinden bahsetmeye başlaması da dikkat çekicidir. Aynı zamanda ABD Kongresini, Irak sorununun çözümüne 100 milyar dolar ayırma konusu da kara kara düşündürmektedir. Bunun yanı sıra Irak’a muhtemelen eski askeri güce ek olarak Amerika Ordusundan 25.000 askerin yollanacağına ilişkin söylentiler ortaya çıkmaya başlamıştır.
Diğer yandan ABD’nin Irak’taki askerlerinin geri çekileceğinden de sıkça bahsedilir oldu. Özetlersek, bugünlerde ABD’nin Irak politikasında uyumdan daha ziyade zıtlıkların arttığına şahit olmaktayız. Bütün bunlara rağmen, yine de ABD’nin Irak’ı kontrol altına almaya çalıştığı da fark edilmektedir. Hatta askerlerini geri çekse bile, ABD’nin Irak’ı sahiplenme arzusunun olduğu bellidir. Oradaki petrolün sıcaklığı silahın soğukluğunu “konuşturmadan“ bırakmaz.
Yine de, bugünlerde Irak’taki savaş, ABD’nin sırtında sorunlu bir yük haline dönüşmeye başlamıştır. ABD Irak için değişik bir kontrol sistemine geçmeyi de düşünmektedir. Açacak olursak, Washington, Bağdat gemisinin iç yönetimini Iraklılara vermiş olabilir ama, “dümeni“ bırakmayı hiç istemez. Lakin bu iş hayli maliyetli bir iştir.
Irak’taki iç savaş belirtileri dikkate alındığında, ABD’nin bu tutumun temelinde “denize düşen yılana sarılır“ misali bir endişenin yattığı da görülmektedir.
Kurban bayramında idamı gerçekleştirilen Saddam, sadece uyguladığı yanlış siyasetinin değil, aynı zamanda “ABD’nin yenilenen Irak politikasının“ da kurbanıdır.