Çin, Rusya ve Hindistan gibi demografik bakımdan güçlü ülkelerin küresel iş piyasasına katılmaları Batı dünyasında, özellikle Avrupa ülkelerinde işsizliğin artmasına, sermaye çevreleri ile diğer toplumsal kesimler arasındaki ayrışmanın derinleşmesine neden olmuştur. Önlem alınmaması hâlinde bu ayrışma ciddi sosyo-ekonomik ve siyasi problemlere neden olabilecek niteliktedir. Kalabalık nüfuslu ülkelerden gelen olumsuz etkilerin sınırlandırılması ve işsizlik gibi problemlerin çözümü için de Batı Avrupa, Amerika ve bazı Pasifik ülkeleri kendi aralarında işbirliği yapma ihtiyacı duymuşlardır. Temelde; "borç para borç" formülü içinde kaynak üretme kabiliyeti daralan Batı dünyası birincil müttefikleri ile birlikte Trans Atlantik ve Pasifik'te siyasi ekonomik ve Kısmen askerî bir entegrasyon sürecini geliştirmektedir. Tamamlandığında dünya ticaretinin % 73'ünü kontrol edecek bu yapının yeni küresel düzende belirleyici olması ve standartları değişime zorlaması kaçınılmazdır.
BRICS ülkelerinde ekonomik aktivitenin artması ile birlikte Avrupa ülkelerinde yerel ticaret grupları, daha korumacı bir gündem için baskıda bulunmaya başlamışlardır. AB’nin geleceği için ciddi tehditler içeren bu durum ise Avrupa’yı, Kuzey Amerika ve Pasifik ülkeleri ile var olan ilişkilerini daha da güçlendirme ve yeni işbirliği alanları oluşturma arayışına itmiştir.
AB ile ABD, Kanada ve Meksika arasında Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP) şekillenirken, Avustralya, Malezya, Vietnam, Singapur, Yeni Zelanda, Şili gibi ülkelerle Kuzey Amerika ülkeleri arasında Trans Pasifik Ortaklığı (TPP) kurulmuştur. Trans Pasifik ortaklığına katılan Ülkeler dünya ticaretinin % 40'nı kendi anlaşma çerçeveleri içinde kontrol edecek, Transatlantik TTIP tamamlandığında ise bu oran % 73'e çıkacaktır. Ekonomik NATO'nun trans pasifik blokunda yer almanın getirdiği tüm avantajları da kullanacaklardır. Bu anlaşma entegrasyonu ekonomik olduğu kadar siyasi ve güvenlik tercihlerini de belirlemektedir. 2012 yılında ASEAN ülkeleri öncülüğünde oluşturulan RCEP (Kapsamlı Bölgesel Ekonomik Ortaklık) gibi yeni oluşumları, ABD merkezli oluşturulan TTIP ve TPP’ye karşı birer tepki ve önlem olarak okumak mümkündür. Öte yandan en önemli bölgesel ekonomik ve siyasi örgütlenme projesi olarak AB’nin de Asya ve Latin Amerika ülkeleri ile serbest ticaret anlaşmaları sayısını hızla artırmakta olduğu gerçeği de not edilmelidir.
Gerek TPP gerekse TTIP - ve gerekse RCEP gibi yeni bölgesel örgütlenmeler; - sadece Türkiye’nin değil tüm Asya ülkelerinin ticari ve siyasi geleceklerini derinden etkileme kapasitesine sahip oluşumlardır. Bu bağlamda Çin ve Rusya kendi bölgelerindeki mevcut ekonomik ve ticari ortaklıkları güçlendirme ve yeni ortaklıklar inşa etme arayışına girmişlerdir. Ukrayna ve Suriye gibi çatışma alanlarında ticaret ve yatırım alanı paylaşım mücadelelerinin izini sürmek mümkündür. Türkiye ölçeğindeki ve daha küçük ülkeler açısından ise bu gelişmeler ciddi problemlere gebe yeni bir durumu işaret etmektedir.