Mısır’da 120 ülkeden 800’den fazla rical-i devletin katılımıyla Süveyş Kanalı’nın açılışı yapıldı (06.08.2015). 75 kilometrelik kanalın açılışı münasebetiyle İsmailiyye’de bir tören düzenlendi. Kanalda 35 kilometre kadar yeni bir alan açılırken diğer kısmında ise genişletme ve derinleştirme yapıldığı ifade ediliyor. Abdulfettah Sisi yönetiminin yerel ve küresel düzeydeki gövde gösterisi ve meşruiyet faaliyeti olarak farklı bir anlamı da bulunan bu açılış, Mısır’ın geçmişten beri gelen kanal açılışlarından üçüncüsü oldu. Bu süreçte 1859’da yapımına başlanıp 1869’da bitirilen kanalla birlikte sembolik mana kazanan, Hidiv İsmail tarafından 1863’te yapımı başlayıp 1865’te denize indirilen, açılış töreninin efsane gemisi el-Mahrusa tören geçişlerinde üçüncü kez yer aldı.
Süveyş Kanalı’nın 1869’taki açılışı ve 1858’te kurulan Uluslararası Süveyş Kanalı şirketinin idaresinin 99 yıllığına İngiliz-Fransız yönetimindeki şirkete bırakılışı; Mısır’ın Osmanlı sonrası döneminin, sömürgenin saklanmış yüzüyle süren kaderini anlatır gibidir. el-Mahrusa Hidiv İsmail yönetimindeki Mısır’ın ifade ettiği ekonomik mananın sembol taşıyıcısı gibidir. Mısır artık örtük bir sömürgeleşme sürecindedir. Kanal, Mısır’ın küresel bir siyaset ve ekonominin parçası oluşunun sembolüdür aynı zamanda. Dünya denizciliğine faydaya adanmış olan bu kanaldan geçip giden çıkarların kimleri zengin ettiğini, el-Mahrusa’nın üzerinde yapılan ışıklı törenlerin Mısır’ı hangi limanlara götürdüğünü tarih bugün bize anlatıyor.
Modern zamanlara yelken açan Mısır’ın uzun hikâyesinin şafağında ilk yolculuğuna çıkan el-Mahrusa bugün üçüncü törenin de sembolü olarak ifade ediliyor. Osmanlı döneminde temelleri atılan kanal, İngilizler marifetiyle bu ülkenin İngiliz vesayetindeki özgürleşme yıllarında açılarak uzun süreçte onların idaresinde kalacaktır. Kanalın alınyazısı ve açılış törenleri Mısır’ın dönüşüm evreleri ile de örtüşür bir kadere denk gelmektedir.
Süveyş Kanalı’nın ikinci açılışı 1957 yılında; 1956’daki millileştirilmesinden sonra gerçekleştirilir. Bu süreçte, açılış töreninde adı Hürriyet olan Mahrusa -2000 yılında eski adına dönüştürülecektir- ilk açılıştaki gibi bu törenin de sembol gemisidir. Nasır ve Enver Sedat Mısır’ının açtığı yolun sonunda, Camp David süreci ve İsrail ile yaşanan olayları da görerek bu günlere gelen el-Mahrusa, Mısır’ın modern zamanlardaki akışını izlemeye devam eder. 1957’de İsrail, Fransa Ve İngiltere’nin Mısır’a saldırısı akabinde 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşı ile yaşanan süreçte kanal 1975’e kadar kapalı kalır. İsrail ile şekillenen dönemin Mısır tarihi, bu süreçte el-Mahrusa’nın sırtına yüklü olarak kanalda geleceğe ilerler ve günümüze ulaşır. Adeta Hidivlik sonrası dönemde Osmanlıya ve tarihine ait tüm yükleri atan Mısır Nasır ve Sedat dönemindeki yeni açılışını kanalla birlikte gerçekleştirir. El-Mahrusa Enver Sedat’ın İsrail gezisinde onu Hayfa’ya taşıyan gemi olarak tarihe geçerken sürecin akışına şahitliğini sürdürmüştür. Küresel ekonomik çıkarlar ile Mısır’ın iç siyaseti kol başı gitmeye devam etmektedir.
Kanalın açılış töreni üçüncü kez gerçekleştirildi. 6 Ağustos 2015 tarihi çift hat haline gelip bir tarafıyla derinleşip genişletilen kanal bir kere daha törenle açıldı. Bu sefer el-Mahrusa’nın üstünde Abdulfettah Sisi ve davetlileri vardı. Küresel ekonominin en önemli can damarlarından olan Kanal’ın açılışı, darbe sonrasında bölgesel dönüşümler ve Arap baharı ertesinde yeni bir döneme evirilen Ortadoğu’nun gidişatına işaret eder gibidir. Bir yandan Sisi yönetimi uluslararası meşruiyetini sağlamlaştırırken diğer taraftan ülkesinin küresel bir aktör ve bölgesel bir güç olduğunu, Mısır halkının (!) bu büyük başarısı ile dünyaya duyurma fırsatını da değerlendiriyordu. Çıkarların gölgesinde, örtük vesayet sisteminin icra edildiği Musır’daki törene dünyadan bir çok ülke iştirak ediyordu. El-Mahrusa ise yine törenin sembol gemisi olarak açılış töreninde tarihi rolünü üstleniyordu.
Burada geminin adıyla alakalı ironik bir gerçekliğin bu vesile ile ifadesi gereklidir. Osmanlı Devleti’nin yönetimindeki her yer vatandır, bu bakımdan bir ayrıma gidilmezdi. Bu ananevi devlet anlayışının özü, Osmanlı yazışmalarındaki “Mahrûsa“ veya “Mahmiye“ tabirlerinde görülür. Korunmuş, himaye edilmiş anlamındaki bu kelimeler, Osmanlı hâkimiyetine dâhil her yer için müstameldi. Dolayısıyla Hidiv İsmail zamanındaki el-Mahrusa isminin bu gemiye verilmesinin böyle sembolik bir manası vardır. Nasır’ın ananevi Osmanlı karşıtlığı ile bu ismi Hürriyet olarak değiştirmiş olması ve bunun sonra Hüsnü Mübarek devrinde eski haline dönüşmesi tarihini cilvelerinden biri gibidir. Mısır’ın Osmanlı geçmişine dair bu ismin bugün açılış törenindeki geminin adı olarak hala sürüyor olması ilginç ve ibretliktir. Türkiye’nin bugün darbe idaresi ile yaşadığı gerginlik göz önüne getirildiğinde Mısır’ın geçmişi ile bugünü arasındaki kırılma ortaya çıkacaktır. Umarız törene katılacağı ifade edilen Türk yetkililer geminin bu tarihi manasına vakıftırlar ve ne yapılırsa yapılsın Mısır ile Türkiye’nin kaderlerinin bir yerlerde kesiştiğinin ve kesişeceğinin bilinci ile yarını inşaya gayret ederler.
III. Murad devrine ait bir Mühimme kaydında Portekizlilerin Hint Okyanusu’ndaki faaliyetlerine engel olacak ve sahiller ile Hac yolunun emniyetini sağlayacak Akdeniz Donanması’nın bu bölgeye geçirilmesi için Akdeniz ile Kızıldeniz arasına bir kanal açılmasının mümkün olup olmadığının araştırılmasına dair bir belgeyi mahmiye olan Mısır’a dair Osmanlı vizyonunu hatırlamak kanalın yeniden açıldığı bu günlerde anlamlı olacaktır. “Mısır beylerbeyisine hüküm ki; Bundan akdem hânedân-ı cihâd-âmâl ve dûdmân-ı gaza-nevâlimizden geçen ecdâd-ı a‘zâm ve âbâ-i kirâmım nevvera'llâhü merkadehüm eyyâm-ı nusret-encâm ve evân-ı saadet-fercâmların cihâd ü gazaya sarf edip magârib ve meşârıkdan nice iklimler ve memleketleri şirk [ü] dalâletden şemşîr-i zaferte’sirleri ile feth ve teshîr [ve] Memâlik-i Mahmiye-i Osmaniyye'ye muzâf kılmışlar. Selâtîn-i nâmdâr ve havâkîn-i âlî-mikdarın tefâhur ve tefâzuli hâdim-i Haremeyn-i Şerifeyn ile olup el-hamdü li'llâhi Teâlâ ol saadet bana mukadder ü müyesser olup ol cevânibin ahvâl ü etvârı hüsn-i intizâm üzere olmak aksâ-yı muradıdır. Eyle olsa; Portugal-i la‘în memâlik-i Hindistan'a tegallüb cihetinden ( ) müstevlî olup ol cânibden ziyaret-i Haremeyn-i Şerifeyn'e gelen Müslümanların yolları münsedd olup andan gayri ehl-i Islâm küffâr-ı hâksâr-ı dûzeh-makamın taht-ı hükûmetinde olmak revâ görilmeyip Hak Teâlâ'nın ulüvv-i inâyet[in]e tevekkül ve hazret-i risâlet-penâhın aleyhi efdalü's-salavât mu‘cizât-ı kesîre[tü]'l-berekâtına tevessül olunup diyar-ı Hindistan'ın küffâr-ı hâksâr elinden istihlâsına ve Haremeyn-i Şerifeyn'in dahi etraf u eknâfında bazı fırka-i dâlle olup onların dahi ol cevânibden izâleleri lâzım olmağın inân-ı azîmet-i hüsrevânem ol taraflara munsarif kılınmağa niyyet ü azîmet olunmuşdur. Eyle olsa; ol husus için küllî Donanma-yı Hümâyûnum ihzâr olunmak tedarik olunup Donanma-yı Hümâyûnum denizden Süveyş deryasına geçmek için bir hark kesilmek gâyet sezâ-vârdır.
Buyurdum ki; vusûl buldukda, asla te’hir ü terâhî etmeyip ol yerin tamam ehl-i vukûf mimarların ve mühendislerin cem‘ edip dahi yarar âdemler koşup irsâl eyleyesin ki, varıp Akdeniz ile Süveyş deryasının mâbeynlerin tetebbu‘ edip ol berriye mahallinden hark olmağa kâbil midir ve tûlü ne mikdar olur ve yanaşır kaç gemi gitmeğe kâbil hark olur; tamam malum edinip arzeyleyesin ki, âna göre tedariki görülüp kesdirilip inşâallahu'l-Azîz tamam oldukda inâyet-i Hakk celle ve alâ ile ol diyara cihâd-ı fî-sebîli'llâhi Teâlâ müyesser olup eğer Haremeyn-i Şerifeyn'in etrafın fırka-i dâlleden tathîr ve eğer diyar-ı Hindistan'ın küffâr-ı Portugal'den feth ü teshîridir; müyesser olup divan-ı a‘mâlimizde mestûr ola. 17 Receb 975 / 17 Ocak 1568“[1]. Evet mahmiye veya mahruse olan Mısır’a ulaşan yolların geçişindeki kanalın kazılması düşüncesi emperyalizmin ilk öncülleri olan Portekizlileri Hindistan’dan uzaklaştırmak, Hac yollarını korumak ve geliş gidişi güvenlik altına almak için planlanmış lakin gerçekleştirilmesi çok sonralara mümkün olmuştur. Osmanlının Süveyş vizyonu ile bugünkü vizyonlar kıyaslandığında vaziyet daha açık ortaya çıkacaktır.
Nihayet bugünkü açılış, “Mısır’ın hep dönüm devrelerine denk gelen açılışlardan biri midir?“ ve “Mısır’a yeni bir istikbali mi haber veriyor?“, yoksa “Osmanlı sonrası kısır döngülerden biri olarak Mısır’ın geleceğine dair bir ipucu mu veriyor?“ sorularını akla getiriyor. el-Mahrusa’nın şahit olacağı bu yeni açılışta aktörler değişse de değişmeyenlerin yeni bir devrede idamesinden ibaret olanlara mı yoksa müstakbelin yeni gelişimlerine haberci midir bunu bilmek zor. Lakin dünyadaki müesses nizam ve aktörler ile Mısır’daki son süreci düşündüğümüzde Osmanlı sonrası statükonun yeni bir aşamaya evirildiğini söylemek çok da zor olmayacaktır. el-Mahrusa ise olup biteni çelikten sinesinde izlemeye devam ediyor. Osmanlı gemilerinin yükü ile modern küresel yüklerin mahiyeti düşünüldüğünde Ortadoğu’da nereden nereye gelindiğini anlamak çok da zor olmayacaktır.
Süveyş Kanalı’nın 1869’taki açılışı ve 1858’te kurulan Uluslararası Süveyş Kanalı şirketinin idaresinin 99 yıllığına İngiliz-Fransız yönetimindeki şirkete bırakılışı; Mısır’ın Osmanlı sonrası döneminin, sömürgenin saklanmış yüzüyle süren kaderini anlatır gibidir. el-Mahrusa Hidiv İsmail yönetimindeki Mısır’ın ifade ettiği ekonomik mananın sembol taşıyıcısı gibidir. Mısır artık örtük bir sömürgeleşme sürecindedir. Kanal, Mısır’ın küresel bir siyaset ve ekonominin parçası oluşunun sembolüdür aynı zamanda. Dünya denizciliğine faydaya adanmış olan bu kanaldan geçip giden çıkarların kimleri zengin ettiğini, el-Mahrusa’nın üzerinde yapılan ışıklı törenlerin Mısır’ı hangi limanlara götürdüğünü tarih bugün bize anlatıyor.
Modern zamanlara yelken açan Mısır’ın uzun hikâyesinin şafağında ilk yolculuğuna çıkan el-Mahrusa bugün üçüncü törenin de sembolü olarak ifade ediliyor. Osmanlı döneminde temelleri atılan kanal, İngilizler marifetiyle bu ülkenin İngiliz vesayetindeki özgürleşme yıllarında açılarak uzun süreçte onların idaresinde kalacaktır. Kanalın alınyazısı ve açılış törenleri Mısır’ın dönüşüm evreleri ile de örtüşür bir kadere denk gelmektedir.
Süveyş Kanalı’nın ikinci açılışı 1957 yılında; 1956’daki millileştirilmesinden sonra gerçekleştirilir. Bu süreçte, açılış töreninde adı Hürriyet olan Mahrusa -2000 yılında eski adına dönüştürülecektir- ilk açılıştaki gibi bu törenin de sembol gemisidir. Nasır ve Enver Sedat Mısır’ının açtığı yolun sonunda, Camp David süreci ve İsrail ile yaşanan olayları da görerek bu günlere gelen el-Mahrusa, Mısır’ın modern zamanlardaki akışını izlemeye devam eder. 1957’de İsrail, Fransa Ve İngiltere’nin Mısır’a saldırısı akabinde 1967 yılındaki Arap-İsrail savaşı ile yaşanan süreçte kanal 1975’e kadar kapalı kalır. İsrail ile şekillenen dönemin Mısır tarihi, bu süreçte el-Mahrusa’nın sırtına yüklü olarak kanalda geleceğe ilerler ve günümüze ulaşır. Adeta Hidivlik sonrası dönemde Osmanlıya ve tarihine ait tüm yükleri atan Mısır Nasır ve Sedat dönemindeki yeni açılışını kanalla birlikte gerçekleştirir. El-Mahrusa Enver Sedat’ın İsrail gezisinde onu Hayfa’ya taşıyan gemi olarak tarihe geçerken sürecin akışına şahitliğini sürdürmüştür. Küresel ekonomik çıkarlar ile Mısır’ın iç siyaseti kol başı gitmeye devam etmektedir.
Kanalın açılış töreni üçüncü kez gerçekleştirildi. 6 Ağustos 2015 tarihi çift hat haline gelip bir tarafıyla derinleşip genişletilen kanal bir kere daha törenle açıldı. Bu sefer el-Mahrusa’nın üstünde Abdulfettah Sisi ve davetlileri vardı. Küresel ekonominin en önemli can damarlarından olan Kanal’ın açılışı, darbe sonrasında bölgesel dönüşümler ve Arap baharı ertesinde yeni bir döneme evirilen Ortadoğu’nun gidişatına işaret eder gibidir. Bir yandan Sisi yönetimi uluslararası meşruiyetini sağlamlaştırırken diğer taraftan ülkesinin küresel bir aktör ve bölgesel bir güç olduğunu, Mısır halkının (!) bu büyük başarısı ile dünyaya duyurma fırsatını da değerlendiriyordu. Çıkarların gölgesinde, örtük vesayet sisteminin icra edildiği Musır’daki törene dünyadan bir çok ülke iştirak ediyordu. El-Mahrusa ise yine törenin sembol gemisi olarak açılış töreninde tarihi rolünü üstleniyordu.
Burada geminin adıyla alakalı ironik bir gerçekliğin bu vesile ile ifadesi gereklidir. Osmanlı Devleti’nin yönetimindeki her yer vatandır, bu bakımdan bir ayrıma gidilmezdi. Bu ananevi devlet anlayışının özü, Osmanlı yazışmalarındaki “Mahrûsa“ veya “Mahmiye“ tabirlerinde görülür. Korunmuş, himaye edilmiş anlamındaki bu kelimeler, Osmanlı hâkimiyetine dâhil her yer için müstameldi. Dolayısıyla Hidiv İsmail zamanındaki el-Mahrusa isminin bu gemiye verilmesinin böyle sembolik bir manası vardır. Nasır’ın ananevi Osmanlı karşıtlığı ile bu ismi Hürriyet olarak değiştirmiş olması ve bunun sonra Hüsnü Mübarek devrinde eski haline dönüşmesi tarihini cilvelerinden biri gibidir. Mısır’ın Osmanlı geçmişine dair bu ismin bugün açılış törenindeki geminin adı olarak hala sürüyor olması ilginç ve ibretliktir. Türkiye’nin bugün darbe idaresi ile yaşadığı gerginlik göz önüne getirildiğinde Mısır’ın geçmişi ile bugünü arasındaki kırılma ortaya çıkacaktır. Umarız törene katılacağı ifade edilen Türk yetkililer geminin bu tarihi manasına vakıftırlar ve ne yapılırsa yapılsın Mısır ile Türkiye’nin kaderlerinin bir yerlerde kesiştiğinin ve kesişeceğinin bilinci ile yarını inşaya gayret ederler.
III. Murad devrine ait bir Mühimme kaydında Portekizlilerin Hint Okyanusu’ndaki faaliyetlerine engel olacak ve sahiller ile Hac yolunun emniyetini sağlayacak Akdeniz Donanması’nın bu bölgeye geçirilmesi için Akdeniz ile Kızıldeniz arasına bir kanal açılmasının mümkün olup olmadığının araştırılmasına dair bir belgeyi mahmiye olan Mısır’a dair Osmanlı vizyonunu hatırlamak kanalın yeniden açıldığı bu günlerde anlamlı olacaktır. “Mısır beylerbeyisine hüküm ki; Bundan akdem hânedân-ı cihâd-âmâl ve dûdmân-ı gaza-nevâlimizden geçen ecdâd-ı a‘zâm ve âbâ-i kirâmım nevvera'llâhü merkadehüm eyyâm-ı nusret-encâm ve evân-ı saadet-fercâmların cihâd ü gazaya sarf edip magârib ve meşârıkdan nice iklimler ve memleketleri şirk [ü] dalâletden şemşîr-i zaferte’sirleri ile feth ve teshîr [ve] Memâlik-i Mahmiye-i Osmaniyye'ye muzâf kılmışlar. Selâtîn-i nâmdâr ve havâkîn-i âlî-mikdarın tefâhur ve tefâzuli hâdim-i Haremeyn-i Şerifeyn ile olup el-hamdü li'llâhi Teâlâ ol saadet bana mukadder ü müyesser olup ol cevânibin ahvâl ü etvârı hüsn-i intizâm üzere olmak aksâ-yı muradıdır. Eyle olsa; Portugal-i la‘în memâlik-i Hindistan'a tegallüb cihetinden ( ) müstevlî olup ol cânibden ziyaret-i Haremeyn-i Şerifeyn'e gelen Müslümanların yolları münsedd olup andan gayri ehl-i Islâm küffâr-ı hâksâr-ı dûzeh-makamın taht-ı hükûmetinde olmak revâ görilmeyip Hak Teâlâ'nın ulüvv-i inâyet[in]e tevekkül ve hazret-i risâlet-penâhın aleyhi efdalü's-salavât mu‘cizât-ı kesîre[tü]'l-berekâtına tevessül olunup diyar-ı Hindistan'ın küffâr-ı hâksâr elinden istihlâsına ve Haremeyn-i Şerifeyn'in dahi etraf u eknâfında bazı fırka-i dâlle olup onların dahi ol cevânibden izâleleri lâzım olmağın inân-ı azîmet-i hüsrevânem ol taraflara munsarif kılınmağa niyyet ü azîmet olunmuşdur. Eyle olsa; ol husus için küllî Donanma-yı Hümâyûnum ihzâr olunmak tedarik olunup Donanma-yı Hümâyûnum denizden Süveyş deryasına geçmek için bir hark kesilmek gâyet sezâ-vârdır.
Buyurdum ki; vusûl buldukda, asla te’hir ü terâhî etmeyip ol yerin tamam ehl-i vukûf mimarların ve mühendislerin cem‘ edip dahi yarar âdemler koşup irsâl eyleyesin ki, varıp Akdeniz ile Süveyş deryasının mâbeynlerin tetebbu‘ edip ol berriye mahallinden hark olmağa kâbil midir ve tûlü ne mikdar olur ve yanaşır kaç gemi gitmeğe kâbil hark olur; tamam malum edinip arzeyleyesin ki, âna göre tedariki görülüp kesdirilip inşâallahu'l-Azîz tamam oldukda inâyet-i Hakk celle ve alâ ile ol diyara cihâd-ı fî-sebîli'llâhi Teâlâ müyesser olup eğer Haremeyn-i Şerifeyn'in etrafın fırka-i dâlleden tathîr ve eğer diyar-ı Hindistan'ın küffâr-ı Portugal'den feth ü teshîridir; müyesser olup divan-ı a‘mâlimizde mestûr ola. 17 Receb 975 / 17 Ocak 1568“[1]. Evet mahmiye veya mahruse olan Mısır’a ulaşan yolların geçişindeki kanalın kazılması düşüncesi emperyalizmin ilk öncülleri olan Portekizlileri Hindistan’dan uzaklaştırmak, Hac yollarını korumak ve geliş gidişi güvenlik altına almak için planlanmış lakin gerçekleştirilmesi çok sonralara mümkün olmuştur. Osmanlının Süveyş vizyonu ile bugünkü vizyonlar kıyaslandığında vaziyet daha açık ortaya çıkacaktır.
Nihayet bugünkü açılış, “Mısır’ın hep dönüm devrelerine denk gelen açılışlardan biri midir?“ ve “Mısır’a yeni bir istikbali mi haber veriyor?“, yoksa “Osmanlı sonrası kısır döngülerden biri olarak Mısır’ın geleceğine dair bir ipucu mu veriyor?“ sorularını akla getiriyor. el-Mahrusa’nın şahit olacağı bu yeni açılışta aktörler değişse de değişmeyenlerin yeni bir devrede idamesinden ibaret olanlara mı yoksa müstakbelin yeni gelişimlerine haberci midir bunu bilmek zor. Lakin dünyadaki müesses nizam ve aktörler ile Mısır’daki son süreci düşündüğümüzde Osmanlı sonrası statükonun yeni bir aşamaya evirildiğini söylemek çok da zor olmayacaktır. el-Mahrusa ise olup biteni çelikten sinesinde izlemeye devam ediyor. Osmanlı gemilerinin yükü ile modern küresel yüklerin mahiyeti düşünüldüğünde Ortadoğu’da nereden nereye gelindiğini anlamak çok da zor olmayacaktır.