Türkiye’ye Stratejik Müdahaleler
1. Yakın komşuları ile sürmekte olan ikili anlaşmazlıklarını, kara ve deniz sınırları ile hava sahası konularında çözüme kavuşturulmamış yasal yükümlülüklerini Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve uluslararası hukuka göre çözüme kavuşturmalıdır. Bu ibare Ege’de zaten yeni işgal edilmiş Türkiye’ye ait adalar nedeniyle iyice kıyıya sıkıştırılmış Türkiye’yi daha da zor durumda bırakmayı hedeflemektedir.
2. Türkiye Heybeliada Ortodoks Ruhban Okulu'nun yeniden açılmasına onay vermemiştir. Trakya’da Türklere ait mülklere bir çivi çakılmasına bile izin vermeyen, Avrupa’da Camii olmayan tek başkent olan Atina dururken, bu isteği hem anlamak hem de neden AP’yi ilgilendirdiğini anlamak çok zor.
3. Türkiye ve Rusya arasında enerji alanındaki yakın işbirliği endişe sebebidir. Bir ülkenin komşusu ile olan ekonomik ilişkisinin AP için neden endişe kaynağı olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu noktada sorulacak soru AB’nin Rusya’ya karşı oluşturulmuş bir ortak politikası olup olmadığıdır. Bu endişenin arka planında Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) ile yakınlaşması ve Rusya ile olan stratejik ortak noktaların giderek artması olduğu açıktır.
4. Türkiye, toprakları üzerinden DEAŞ ve diğer radikal terör gruplarına yabancı savaşçıların katılımını, para ve donanım ulaştırılmasını engellemek için gerekli önlemleri almalıdır. Türkiye’nin son dört yıldan bu yana Suriye’ye karşı uyguladığı politikalar eleştirilebilir. Ancak AB’nin Suriye’ye karşı politikası nedir? Öncelikle bunun cevabının verilmesi gerekir. Suriye’de ve genel anlamda Ortadoğu’da ABD ve İsrail politika ve stratejilerine ses çıkarmayarak, elini taşın altına sokmayarak dolaylı destek verme dışında AB ne yapmaktadır? Eski Yugoslavya’dakinden daha büyük can kayıplarının yaşandığı Ortadoğu’da AB’nin ne ön alacak askeri gücü, ne siyasi gücü ne de liderlik yapacak takati yoktur.
5. TBMM’nin Yunanistan’a yönelik olarak ‘casus belli’ kararını geri çekmemiş olması üzüntü vericidir. Bu karar, Türkiye’nin Ege’deki yaşamsal haklarının korunması için 1995’de alınmış son derece önemli bir karardır. İki ülke arasındaki sorunların detaylarını bilmeden, rapora alınan bu ibare, Yunanistan’ı kollamak amacıyla ve onun lehine siyasi belge üretme amacı taşımaktadır.
6. Irak ve Suriye’deki kriz ortamından kaçan 1,6 milyon mülteciye sınırların açılması takdir edilmektedir. AB, Türkiye’deki Suriyeli ve Iraklı mültecilere yönelik mali yardım aktarmalıdır. Mülteci kampları azami kapasitelerine ulaşmış durumdadır. AB, mülteciler için sağlık, eğitim ve istidama erişim alanlarında Türk Hükümeti’ne uzun dönemli yardım programı desteği vermelidir. Yardımlar ayrıca mülteci dalgalarına maruz kalan yörelerdeki yerel halkı da kapsamalıdır. Dört yıldan bu yana devam eden Suriyeli göçmenler sorunu ile Türkiye tek başına mücadele etmektedir. AP’nin bu konuyu aslında yeni gündeme getirmesi büyük bir ayıbın artık örtülemeyecek hale gelmesidir. AB Komisyonu AP’nin bu çağrısına ne kadar zamanda, ne ölçüde cevap verecektir, göreceğiz.
7. Türk Hükümeti Yunanistan hava sahası ve kıta sahanlığına yönelik ihlallerini sona erdirmeli, Türk askeri uçaklarının Yunan adaları üzerinden uçuşuna son vermelidir. Ege’de 6 deniz mili karasuyu genişliği olmasına rağmen uluslararası hukuka aykırı olarak 10 millik hava sahası uygulayan Yunanistan’ı hukuka davet etmek yerine Türk askeri uçuşlarını ihlal olarak nitelemek, AP’nin yansız ve hukuki varlığını tartışmalı hale getirmektedir.
8. Türk Hükümeti, AB’nin 28 ülkesi tarafından da kabul edilmiş olan Birleşmiş Milletler Deniz Sözleşmesi’ni (UNCLOS) gecikmeden imzalamalı ve yürürlüğe koymalıdır. Bağımsız bir ülkenin uluslararası bir sözleşmeyi imzalaması kendi ulusal çıkarları doğrultusunda alacağı karara bağlıdır. Türkiye BM Sözleşmesinin hazırlanmasındaki her aşamada Ege’nin özel coğrafi konumunu sürekli gündeme getirmiştir. Bu sözleşmenin doğurduğu haksız uygulamalara karşı kendi ulusal çıkarlarını korumak için de Casus Belli[2] kararını almıştır.
9. Türkiye AB ülkelerinin AB müktesebatı ve uluslararası hukuka uygun olarak, doğal kaynakların çıkarılması ve kullanılması da dâhil olmak üzere egemenlik haklarına saygı göstermelidir. G. Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesi ile ilgili ikili anlaşmalara girme hakkı bulunmaktadır. Türkiye, iyi komşuluk ilişkilerine zarar verecek eylemlerden kaçınmalıdır. Bu ibare tamamen mesnetsizdir. Birincisi AP, 1983’den bu yana yani 32 yıldan beri Kıbrıs’ta iki bağımsız devlet olduğunu unutmuş ve hala AB üyesi olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimini tanımaktadır. Kıbrıslı Rumlar ve Türkiye arasında ne zaman iyi komşuluk ilişkileri olmuştur ki, şimdi olsun. AP, Rusya konusunda Türkiye’ye ayar vermeye çalışacağına, Rusya ile Güney Kıbrıs arasındaki stratejik ilişkileri sorgulaması daha uygun olacaktır. Eğer AP, Kıbrıs’ı hala bir bütün olarak görüyorsa, Kıbrıslı Türklerin de münhasır ekonomik bölge üzerinde hakları vardır. Eğer AB ülkeleri KKTC’yi bağımsız bir ülke olarak tanıyacaklarsa o zaman Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) yeniden çizilebilir.
10. Kıbrıs’ta Türkiye ve ilgili tüm taraflar Ada’da birleşme için müzakereleri desteklemelidir. Türkiye Ada'daki askerlerini geri çekmeli, Maraş'ı BM'ye devretmelidir. G. Kıbrıs yönetimi Maraş Limanını AB gümrük yetkililerinin gözetiminde açmalı ve Kıbrıslı Türklerin AB ile yasal ticaretine izin vermelidir. Bu ibarede Türkiye ve KKTC açısından iki olası tuzak bulunmaktadır. Birincisi, Maraş’ın BM devredilmesini tavsiye ederken limanın işletmesini Güney Kıbrıs yönetimine vermekte ve Kıbrıslı Türklerin bu limandan kerhen ticaret yapmasına izin vermektedir. Magosa’da KKTC sınırları içinde güzel ve kullanışlı bir liman vardır. Öncelikle bu limanın açılması gereklidir. Ayrıca, Maraş, Rumlara verilecekse, karşılığında Yeşilırmak – Erenköy arasındaki toprak parçası talep edilerek Erenköy’ün KKTC ile bütünleşmesi sağlanmalıdır. İkinci tuzak ise Ada’daki Türk askeri birliğinin geri çekilme isteğidir. Bunun temel amacı Türkiye’nin Kıbrıs ile olan tarihi ve stratejik bağını kopartmaktır. Böylece Türkiye doğu Akdeniz’de önemli derecede izole bir coğrafi konuma sokulacaktır. Kıbrıs’ta 40 yıldan bu yana, tatmin edici, güven verici ve sürdürülebilir bir siyasal sonuç alınamamıştır. Bu nedenle, Kıbrıs’taki potansiyel Rum tehdidi, kısaca savaş hali devam etmektedir. Bu nedenle Türk ordusu;
· Adadaki dört asrı aşkın Türk kültür ve mirasını korumak için;
· Türklerin yeni bir soy kırıma uğramalarını engellemek için;
· Türkiye’nin Ege, doğu Akdeniz ve Karadeniz’deki güvenliğini ve stratejik çıkarlarını garantiye almak için;
· Avrupa ve Rumların geçmişte yaptıklarından ders alındığı için;
· Güvenli, kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir barışın yolunu açmak için adada bulunmak zorundadır.
İsteyen başka gerekçeler de ilave edebilir. Türk ordusu çekilirse, Türk toplumu yaklaşık üç katı nüfusa sahip ( bir milyonun üzerinde) Rumlarla ve onun 2 tümen ve 4 tugaydan oluşan askeri gücü ile karşı karşıya kalacaktır. Bunun anlamı, çözümü yokuşa sürmek ve Türkleri egemenlikleri altına almak için Rumların eline eskiden sahip oldukları tüm kozları geri vermek demektir.
11. Türkiye ve Ermenistan diplomatik ilişkilerin geliştirilmesini hedefleyen protokolün önkoşulsuz olarak onaylanması ve sınırların açılması ile ilişkilerde normalleşme sürecine devam etmelidir. AP, Ermenistan sınırının açılması konusunda Türkiye yerine Rusya ve Ermenistan’a başvurmalıdır. Türkiye, Ermenistan-Türkiye Protokolünü onaylamıştır. Ermenistan Yüksek Mahkemesi ise bunu kabul etmemiştir. Açılmasına stratejik nedenlerle Rusya’nın karşı çıktığı bilinmektedir. Rusya isterse Karabağ sorununu kısa zamanda çözerek Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını sağlayabilir. Ancak Rusya’nın en büyük korkusu ABD’nin Ermenistan, Gürcistan ve Nahcivan üzerinden Kafkasya’ya sızmasıdır.
AB Parlamentosu Nedir, Ne Değildir?
Avrupa Parlamentosu (AP) Temmuz 2014 seçimlerine göre üye ülkelerin nüfusları oranında seçtikleri 751 üyeden oluşmuştur. Avrupa Parlamentosu’nda üyeler, ulusal gruplar halinde değil, Avrupa çapında oluşturdukları siyasî gruplar halinde oturmaktadırlar. Bu siyasî gruplar esasen üye devletlerin politik sistemlerindeki çeşitli siyasî ve ideolojik yönelimleri ve farklılıkları yansıtmaktadır. Siyasî gruplar her seçiminden sonra ve hatta parlamento dönemi içinde değişikliğe uğrayabilmektedir. Siyasî gruplar, Parlamento çalışmalarında oldukça önemli bir yere sahiptirler. Parlamento üyeleri seçildikleri üye devletlerin değil Birlik vatandaşlarının temsilcileri olup kendi siyasî görüşleri doğrultusunda oluşturdukları gruplar aracılığıyla seçmenlerin seçimlerdeki siyasî tercihlerini Parlamentoya ve dolayısıyla Birlik politikalarına yansıtmaktadırlar. Ayrıca, siyasî gruplar Parlamento içinde başkanın, başkan yardımcılarının ve komisyon başkanlarının seçiminde ağırlıklarını hissettirmektedirler. Özetle AP’nin üyeleri Avrupa halklarının temsilcisi konumundadır ve bu bağlamda ancak AB’nin ortak çıkarlarına ve değerlerine hizmet etmek durumundadırlar.
AP Kime Hizmet Ediyor?
Raporda geçen ve yukarıda önemli başlıkları analiz edilen bahse konu hususlarda AP bu yetkisini hangi hukuki temelde kullanmaktadır. Örneğin, Türkiye’nin, Rusya gibi kadim bir komşusu ile olan siyasi ve ekonomik ilişkilerini sorgulayabilme yetkisi ve cesareti nereden alınmaktadır? Bunların Türkiye’nin AB üyelik süreci ile ne alakası vardır? AB’nin kendi Rusya politikası karmakarışık iken, Türkiye’nin stratejik tercih ve kararları nasıl gündeme geliyor? Bu konuyu detaylı incelemek ve Türkiye ile ilgili bu bitmez tükenmez ve siyasi baskı aracı olarak nitelenebilecek bu kararların perde arkasının öğrenmek zorundayız. Avrupa Parlamentosundaki fonksiyonel yapılanma ve bu bağlamda farklı ülkelere ait üyelerden oluşan siyasal gruplar nedeniyle, alınan kararlar üye ülke yönetimlerinin siyasi tercihlerinden çok farklı yönde oluşabilmektedir. Örneğin, Alman üyeler, Almanya’nın, İngiliz üyeler İngiltere’nin politikalarına ters düşebilen kararları destekleyebiliyorlar. Ancak AP Raporlarında özellikle Türkiye hakkındaki değerlendirmeler, tavsiyeler ve zorlayıcı kararların büyük çoğunluğunun ABD’nin, İsrail’in bölgesel ve küresel politikalarına uygun ve destekleyici olduğu görülmektedir. Bu nasıl sağlanmaktadır? Asıl tartışılması gereken konu budur. Avrupa Parlamentosunun kararları, gerek AB Komisyonunu, gerekse üye ve üyelik sürecindeki ülkeleri bağlayıcı değildir. Ancak, bu organın kararları Avrupa, bölge ve dünya çapında siyasi bir etkiye sahiptir. AP, bu karışık siyasi yapısı ile uluslararası finansal ve ekonomik örgütler, lobiler[3], resmi ve resmi olmayan devlet örgütleri vb. gibi birçok dış gücün etkisi altındadır. Özellikle Türkiye hakkındaki raporlarda başta ABD olmak üzere, küresel finans kapital sistemin hedefleri doğrultusunda hareket ettiği söylenebilir. Sadece Kıbrıs’la ilgili Türkiye’ye dikte edilmeye çalışılan tavsiyelerinde, Yunanistan ve İsrail lobilerinin büyük etkisi olduğu açıkça görülmektedir.
Sonuç
Türkiye, AP Raporları içinde kendisine tavsiye veya dikte edilen hususları iyi analiz etmeli ve dış politika kestirimlerini geliştirmede yararlanmalıdır. Çünkü bu raporlarda küresel ekonomik sistemin geleceğe yönelik ayak izlerini bulmak mümkün olabilmektedir. Her ülke gibi Türkiye de ulusal çıkarlarını savunurken, bireylerin refah ve özgürlüğünü de dikkate almak zorundadır. Güvenlik tehdidi ile bireysel hak ve özgürlüklerin dengede olması çok önemlidir. AB ve AP’nin demokrasi ve bireysel özgürlükleri öne sürerek Türkiye’yi suiistimal etmelerine meydan verilmemelidir. Devletler tek başlarına ve orduları ile değil ancak milletleriyle bütünleştikleri oranda güçlüdürler.
__________________________________________________
[1] Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ı telefonla arayarak 7 Haziran milletvekili seçiminde HDP'nin başarılı olmasını kutlayarak, memnuniyetini dile getirdiği bildirildi.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/297855/AB_den_Demirtas_a_telefon.html
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/297855/AB_den_Demirtas_a_telefon.html
[2] Türkiye, 8 Haziran 1995'te aldığı bir kararla, Yunanistan'ın 31 Mayıs 1995'te aldığı karasularını 6 milden 12 mile çıkarma kararını uygulaması durumunda bunu casus belli (savaş nedeni) sayacağını ilan etmiştir.
[3] Brüksel’de 15 bin civarında lobi olduğu biliniyor. Kaynak: Gila Benmayor, Ah Şu Lobicilik 12 Ekim 2010 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16016675.asp