Soğuk Savaş döneminde küresel ve bölgesel ölçekte kendine biçilen rolü izlemekten öte pek fazla bir şey ifade etmeyen Türk dış politikası Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte bir durgunluk ve farklı ideolojik bakış açıları arasında gidip gelen bir manzara arz etmiştir. Ak Parti’inin iktidara gelmesi ile birlikte ise Türkiye en azından kendi bölgesinde “düzen kurucu“ bir aktör olma çabasına girmiştir. Bu durum Türkiye’nin Suriye ve Irak ile son dönemde geliştirdiği ilişkilerde kendini açığa vurmaktadır.
Suriye ve Irak arasında son günlerde yaşanan krizin çözülmesinde Türkiye arabuluculuk yapmış ve krizin ortadan kaldırılmasında önemli rol oynamıştır. Türkiye her iki ülkeye de komşudur. Son dönemde geliştirilen ilişkiler ağı Türkiye ile her iki ülkeyi biraz daha yakınlaştırmış ve birbirine bağlı hale getirmiştir. Siyasi ve hukuki ilişkilerde görülen iyileşmenin yansımaları ekonomik ilişkiler üzerinde gözlemlenmeye başlamış bulunmaktadır. Söz konusu ülkeler arasındaki ekonomik ilişkiler üzerinde gözle görülür bir iyileşme sağlamıştır.
Bilindiği üzere, Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkiler 1998 yılında Suriye’nin Türkiye’den gelen baskılara olumlu yanıt vererek PKK’nın kendi topraklarındaki faaliyetlerine son vermesiyle iyileşme sürecine girmişti. Son dönemde ilişkiler Türkiye’nin İsrail-Suriye arasındaki barış görüşmelerine arabuluculuk yapması ile daha da gelişti.
Bu gün gelinen noktada stratejik bazı konularda iki devlet birlikte davranmaya başlamışlardır ve bu durum her iki ülkenin kamuoylarında olumlu karşılanmaktadır. Karşılıklı vize uygulamalarının kaldırılması, serbest ticaret koşullarının sağlanması ile terörizmle mücadelede ortaklık gibi konular bu işbirliğinin düzeyi hakkında ipuçları sunmaktadır. Ama iki ülkenin dış politikalarında bir takım önemli farklar da doğal olarak mevcudiyetini korumaktadır.
Örneğin Türkiye, Suriye ile ilişkilerinde "Kürt açılımı", "Ermeni açılımı", Kuzey Irak ile diyalog, terörizmle mücadele ve bölgesel istikrar konularını öne çıkarmaktadır ve İsrail ile ilişkilerde masayı terk eden tarafın Suriye olmasını istememektedir.
Suriye ise Türkiye’nin bu önceliklerine karşı çıkmasa da bu yaklaşımları Türkiye’nin bir önceliği olarak görmekte ve benzer uygulamaların kendi ülkesinde hayata geçirilmesi konusunda acele etmeyeceğinin sinyallerini vermekte ve İsrail’e karşı Türkiye’nin sadece arabuluculukla yetinmemesini ve Suriye’yi daha sıkı bir şekilde desteklemesini beklemektedir.
Yine de, genel dış politikalarında önemli farklılıklar olan bu iki ülkenin kurduğu yeni ilişkiler de Türkiye’nin Suriye’yi kendi stratejik önceliklerini benimsemeye ikna ettiği anlaşılmaktadır. Batı tarafından Suriye aleyhine yükseltilen tecrit duvarlarının da Suriye’nin Türkiye’ye yakınlaşmasında önemli ölçüde etkili olduğunu belirtmemiz gerekmektedir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinin bu denli gelişmesindeki belki de en önemli unsurlardan biri Türkiye’nin Ihvan-ı Müslimin’in Suriye kanadı üzerindeki etkisini olumlu yönde kullanması olmuştur. Türkiye Ihvan-ı Müsllimin’in Suriye rejimini tehdit eden politikalardan vazgeçmesi ve rejim ile uyumlu politikalar izlemeye başlaması üzerinde önemli rol oynamıştır.
Irak-Suriye arasındaki ilişkiler bakımından Türkiye’nin önemi de tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. Türkiye, Suriye ile ilişkiler konusunda ‘derin’ bir deneyime sahiptir. Eğer Suriye’nin Irak’taki şiddet olayları üzerinde etkisi varsa, bu etkinin nasıl ortaya çıktığı ve bununla nasıl baş edilebileceği konusunda bölgede Türkiye’den daha deneyimli bir ülke bulunmamaktadır.
Bununla bir bütün olarak Suriye yönetiminin Irak’a cephe aldığını ve Irak üzerinde bir takım olumsuz uygulamalara başvurduğunu filan kastediyor değiliz. Her ülkede olduğu gibi Suriye’de de yönetim kademelerinde ve dışarıda hükümetin uygulamalarını benimsemeyen ve hükümet politikalarını kendi istedikleri yönde biçimlendirmeye ya da gelişmeleri engellemeye çalışan fraksiyonlar olabilir. Bu bağlamda Irak için Suriye’den gelebilecek muhtemel olumsuzluklara karşı Türkiye’den daha deneyimli ve uygun bir yardımcı bulunmamaktadır.
Türkiye sahip olduğu yumuşak güç ile bölgedeki etkinliğini artırma ve bölge ülkeleri arasındaki barışçıl ilişkilerin gelişmesini sağlama yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Çünkü bu noktada en önemli dayanağı ‘güven’dir. Türkiye bölge ülkelerinin kuşkularını gidermiş, neredeyse tümünün güvenini kazanmış ve bunun somut meyvelerini devşirmeye başlamıştır.